Erdoğan'ın liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, uzun bir tereddüt sürecinden sonra beş yıl önce hükümeti kurmalarından beri İslamcı halkın beklediği adımı attı ve başörtülülerin üniversiteye girmesini yasaklayan kanunun değiştirilmesi için hazırlıklara başladı (önerilen değişim, ilköğretim okullarını kapsamıyor.) Şüphesiz bu sorun, katı çekirdek bir gruptan oluşan taraftarlarının önünde parti için en büyük sıkıntı kaynağıydı. Bu grup, aynı hasımları gibi, parti liderlerinin Necmeddin Erbakan'ın öğrettiği İslamî öğretilere vefa gösterdikleri inancını taşımaya devam ediyor. Erdoğan tarafından partinin laik öğretilere bağlılığı defalarca dile getirilse de durum değişmiyor.

Son olarak Erdoğan, partisinin dinî olmadığını, dinî köklerden gelmediğini ve partisine İslamî parti denemeyeceğini ve hatta bunu söylemenin çok çirkin bir şey olduğunu söyledi. Bu ifade, Başbakanın başörtüsünü ve siyasî bir simge olsa bile örtme hakkını savunduğu konuşmasında yer aldı. Bu konuşmasında "başörtüsü İslamî olmayan birçok devlette bile serbest iken nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede nasıl yasak olur?" dedi.

Tereddütle geçen yıllardan sonra Erdoğan, taraftarlarının kâhır çoğunluğunun ve hatta kızları veya eşleri başörtülü olmayan taraftarlarının bile önemsediği sorunun çözümü için girişimde bulunmaktan başka çıkar yol bulamadı. Çünkü dindarlığın veya imanın en alt seviyede olduğunu varsaysak bile Müslüman bir ülkede başörtüsü örtmenin yasaklanması gerçekten çirkin bir durum.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin İslamî bir parti olduğunu söylemiyoruz. Çünkü en yalın haliyle belirtelim ki, İslamcılığın muhtevası olmayan sırf slogan olduğunu kabul etmiyoruz. Buradaki veya oradaki herhangi bir İslamî hareketin veya tecrübenin içinden çıkmış olmanın dışında İslamcılıkla hiçbir bağları olmayan, İslamcılığı bırakıp yeni öğretilerle düşüncelerini değiştiren "yeni İslamcılar" İslamcılığı sloganik düzeyde taşımaktadırlar.

Evet, seçmenlerinin çoğu İslamcı olduklarına kanaat getirerek oy vermiş olsa da Adalet ve Kalkınma Partisi İslamcı bir parti değildir. Lideri temiz bir örneklik sergilediği için, farklı kesimler üzerinde ikna edici bir etki bıraktığı için ve parti İslamcı bir arka plana sahip olduğu için oy aldı. Siyasette düşünce ve program değişikliği yapmak hiç de kolay değildir. Daha önce şiddetli değişim savunucusu olup da bazı konumlar için birer sembole dönüşen birçok büyük ideolojik hareket lideri gördük. Erdoğan'ı farklı kılan söyleminde açık olmasıdır. Partisinin İslamî bir parti olmadığını açıkça ilan ediyor. Başarılı olup olmadığı bir yana, şu ana kadar ki siyasî, iktisadî ve sosyal uygulamaları bu ifadesini teyit eder mahiyettedir. Diğer taraftan başörtüsü konusunda olduğu gibi gerektiğinde siyasî boyutla iç içe geçse bile İslamcı görünmekten kaçınmıyor. Mevcut durum böyle kaldığı müddetçe de daha fazlası olamayacak. Garip olan şudur ki, Almanya ismi Hıristiyan Demokratik Parti olan bir partiyi içinde barındırabilirken Türkiye, hakkı tasdik etmeyi, inkar etmeyi veya tarafsız kalmayı halka bırakan ve fakat İslamı şiar edinmiş bir partiyi taşıyamıyor.

Aşırı radikal laik gruplar ise, kendi özel çıkarlarını koruyan ve gidişatı beğenmediklerinde engelleyici darbe yapacakları bir demokrasi istiyorlar. 550 sandalyesi bulunan bir meclisin 440 vekilinin aldığı karara karşı çıkarak gösteri yapmaları arsızlığın son noktasıdır. Biliyorlar ki, başörtüsünü destekleyenler sokağa çıksalar onların çıkardığından onlarca kat fazla göstericiyle çıkarlar. Bu sebeple geçtiğimiz Cumartesi günü Atatürk'ün Anıtkabirinden medet umdukları gibi orduya ve anayasa mahkemesine sığınacaklar. Fakat görünen o ki, durum değişmeyecek ve başörtülüler üniversitelere girecekler: Türkiye'nin İslamî kimliğine geri dönüşünün açık ilanı!

Bu makale Aynur Erdoğan tarafından Dünya Bülteni için çevrilmiştir.