Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının yıldönümü. "Birinci Meclis" olarak nitelenen halkın temsilcilerinden oluşmuş Büyük Millet Meclisi, dönemin olağanüstü şartlarında düşman kuvvetlerin etkisinden nispeten uzakta Ankara'da 23 Nisan 1920 tarihinde bir Cuma günü dualarla açılmış ve çalışmalarına başlayarak ülkenin mukadderatında belirleyici rol oynamıştı. Büyük Millet Meclisi'nin Kurtuluş Savaşı'nı yönetmesi, işgal altındaki ülke topraklarının kurtarılmasını sağlaması, "Meclis Hükümeti" olarak isimlendirilen farklı bir rejimi uygulamış olması gibi özellikleriyle her zaman hatırlanmayı, üzerinde durup düşünmeyi ve sürekli olarak dersler çıkarmayı hak eden bir gelişme olarak biliniyor.

Ankara'da Meclis'in toplanmasına varan bir süreçten söz etmek mümkün. Erzurum ve Sivas kongreleri, İstanbul'da çalışma imkanı bulamayan son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın çalışmalarına ara vermesi, buradaki mebusların önemli bir kısmının çeşitli yollarla Anadolu'ya geçip burada toplanacak Meclis'te hazır bulunmaları için çalışmaları, temsilcisi bulunmayan şehirler için temsilci belirlenmesi amacıyla seçimlerin yapılması gibi girişimler ve faaliyetler aslında uzun bir hazırlık döneminden sonra Ankara'da Meclis'in toplanabildiğini gösteriyor.

Bu çerçevede not edilmesi gereken en önemli husus Ankara'da toplanan Meclis üyelerinin önemli bir bölümünün Meclis-i Mebusan üyeleri olmalarıdır. Yine aynı anda hem İstanbul'da hem Ankara'da bir Meclis'in söz konusu olmayıp İstanbul'da çalışma imkanı kalmayan Meclis'in çalışmalarını tatil edip düşman etkisinden nispeten uzak Anadolu'nun başka bir yerinde toplanma kararı alınmasından sonra Ankara'da Meclis'in toplanmış olmasıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, bir bakıma İstanbul Meclisi'nin devamı niteliğinde olup olağanüstü şartlarda toplanma mekanının değiştirildiği bir kurum olarak görülebilir.

Büyük Millet Meclisi'nin Türkiye Cumhuriyeti için taşıdığı anlamın büyüklüğü ve gördüğü işlevlerin üstünlüğü bu yönde değerlendirmeler yapmamızı gerektiriyor. Ancak önemli bir boyutun gözden kaçtığı veya kaçırıldığı da bir gerçektir. Herkes teslim eder ki kamusal sorunlarını ve yönetime ilişkin hususları halkın temsilcilerinden oluşmuş bir Meclis eliyle çözme geleneği bulunmayan bir toplum için en önemli adım böyle bir Meclis'in ilk defa toplanması ve çalışmalarına başlamış olmasıdır. Türkiye "şûrâ", "meşveret" gibi kamusal sorunların ilgililerle konuşulması, müzakere edilmesi ve belli bir müzakere sürecinden sonra karar verilmesi geleneğine sahip ise de bu müzakerenin kiminle ve nasıl yapılacağı hususunda oluşmuş kesin görüşlere ve geleneğe sahip değildir. Aslında bu durum sadece Türkiye için değil tüm İslam toplumları için söz konusu bir gerçekliktir. Bu ilahi/dini ilkenin hayata geçirilmesi konusunda tarihsel olarak farklı tezler, görüşler ve içtihatlar geliştirilmiştir. Meşveretin kimlerle yapılacağı, kararın nasıl alınacağı, yöneticinin sorumluluğunun nereye kadar olacağı gibi hususlar hep tartışılmıştır. Uygulamaya bakılırsa meşveretin yapılacağı kişi veya grubun halkın temsil eden seçilmiş kişiler olması yönünde bir uygulamaya rastlanmamıştır.

Böyle bir geleneği bulunmayan bir toplumda seçilmiş halk temsilcilerinden oluşan bir Meclis'in oluşturulması ve bunun toplanabilmesi, toplumu mukadderatına ilişkin kararlar alabilmesi için çalışmalarına başlamasının önemi ve anlamı çok büyük olmalıdır. Bu bakımdan ben Meclis'in ilk toplandığı tarihin önemsenmesi gerektiğini ve hatta "23 Nisan"ın yanında ilk toplantı tarihinin de yâdedilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Türkiye'de ilk Meclis 20 Nisan 1877 tarihinde toplanmış olan Meclis-i Umumi'dir. 1876'da yürürlüğe giren Türkiye'nin ilk anayasası olan Kanun-ı Esasi, biri seçilmiş halkın temsilcilerinden diğeri de padişah tarafından atanmışlardan oluşan iki organlı bir meclis sistemini öngörmekteydi. Her iki meclis Meclis-i Umumi'yi oluşturmaktaydı. Meclis-i Mebusan halkın temsilcilerinden, Meclis-i Ali ise atanmışlardan meydana gelmekteydi. Halkın temsilcilerinin 20 Nisan 1877 tarihinde Dolmabahçe Sarayı'nda ilk kez bir araya gelmeleriyle açılan Meclis-i Mebusan, Türkiye'de temsili sistemin yolunu açmış ve o tarihten bu yana meclis sistemiyle yaşamaktayız. Bu bakımdan "20 Nisan" tarihi bugün kutlamakta olduğumuz "23 Nisan" gibi önemli ve her yıl hatırlanması, değerlendirilmesi ve yâdedilmesi gereken bir tarihtir. Diğer alanlarda olduğu gibi siyasi kurumlarda da Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı Devleti'nin bir devamı olduğunu görmek ve değerlendirmeleri buna göre yapmak gerektiğini bilmek gerekiyor.