Tüm gazeteler, Suriye’nin dün kendi kıyılarında bir Türk askeri jetini düşürdüğü haberini verdiler. Yine tüm bu gazeteler ve elektronik medya, pilotların yerini bulmak için Türkiye ve Suriye’nin ortak çaba sarfettiği hakkında, olup bitenlerle ilgili her iki tarafın yaptığı beyanatlar ve kimin suçlu olduğu hakkında haberler verdiler.

Mutad olduğu üzere böylesi bir olay olduğunda çeşitli doğal hatta kaçınılmaz belirsizlikler de olur. Türk uçağının Amerikan yapımı F-4 olduğu söyleniyor; ancak bazıları da keşif-gözlem uçağı olabileceğini düşünüyor. Suriyeli yetkililer, uçağın Suriye hava sahasında uçtuğunu iddia ettiler; Türk yetkililer ilk anda bunu inkâr etmediler ve uçağın bulunduğu yeri tespit için çalıştıklarını, iki ülke arasındaki uzun sınırlara bakınca, uçağın bir süre gökyüzünde gezinebileceğini, bunun bir uçağı düşürmek için iyi bir neden teşkil etmeyeceğini kaydettiler. Türkler birkaç saat sonra uçağın Suriye hava sahasını az da olsa ihlal ettiğini fakat pilotların bilgilendirildiğini ve hava sahasından çıkma emri verildiğini söylediler. Uçaklar hava sahasını terk etti ancak Suriyeliler uçak (12 değil de) 13 mil uzaklıktayken uyarıda bulunmaksızın ateş açtılar. Suriyeliler ise sadece egemenliklerini koruduklarını, uçağı vurarak bir mesaj gönderme niyetlerinin olmadığını iddia ettiler. Doğrusu, bazı Suriyeli yetkililer uçağın Türkiye’ye ait olduğunu bilmediklerini bile söylediler.

Tüm bu kişiler, doğruları seçici bir şekilde aktarırken bile aslında yalan söylüyorlar. Herkes biliyor ki Türk ordusu Suriye muhalefetine destek veriyor. Herkes biliyor ki Suriye üzerinde keşif ve gözlem uçuşu o desteğin bir parçasıdır. Herkes biliyor ki böylesi durumlarda Suriye hava savunması yüksek alarma geçecektir özellikle de Suriyeli bir pilotun geçen hafta Ürdün’e kaçmasından sonra. Her iki tarafın hasmane bir durum olarak anladıkları bir bağlamda, hızlı ve alçak irtifa elbette ki hasmane bir eylemdir ve uçağa uyarıda bulunmaksızın ateş açmak, elbette ki yine hasmane bir eylemdir.

Tüm bu söylenenler, Türklerin ne yapacağı hakkında bir soru sorulmasını talep eder. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin kafasını başka yöne çevirip böylesi bir meseleyi görmezlikten gelemeyeceğini söyledi. Diğer yandan, eğer Türkler Suriye’yle savaşmayı isteselerdi, haftalar hatta aylar önce yaparlardı. Türklerin tepkiyi nasıl vereceği, durumu nasıl gördükleri hakkında ilginç fikirler verecek bize ki yalnızca Suriye’deki durumla ilgili değil ABD yönetimindeki, dolayısıyla NATO’daki durumu nasıl gördükleri de buna dâhildir. Türkler bu yüzden 4’ncü madde kapsamında acil toplantı talep ettiler.

Türkler cüretkâr veya (örneğin hava kuvvetlerini kullanarak Suriye rejimine levazım taşıyan Rus gemilerini korkutup kaçırmak gibi) çok tehlikeli şeyler yapmadılar, yapmayacaklar ta ki Amerika’nın desteğini tatsınlar. Biz onların desteğini tattık mı? Eğer tattıysak, haber budur, zira aylar öncesinde anlamamız gerektiğinde farkına varmamıştık.

O halde NATO toplantısının nasıl seyredeceğini, bu süreçte ABD yönetiminin vücut dilini bekleyip görelim. Suriye’ye dönük iyi de olsa kötü de olsa bahse değer bir politika değişikliğinin eşiğinde bulunuyor olabiliriz.

Kaynak: American Interest

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı