Türkiye ekonomik kalkınma, askerî ve stratejik konumunu iyi kullanmak suretiyle bölgesel devletin kriterlerini kazandı; ancak bölgesel kalkınmanın uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi nedir?
Türkiye Ortadoğu'da dengeli stratejik ilişkiler kurma noktasında stratejik konumunu, kalkınmasını ve askerî gücünü nasıl işleve koydu? Dengeli stratejik ilişkilerden kasıt, yeni dünya düzeni içinde etkin bütün uluslararası ve bölgesel çevrelerle stratejik istikrarı gerçekleştirmeye çalışan ilişkilerdir. Bu da çekişmelerin çözümü ve krizlerin idaresi için düşüncelerin yapılandırılması ve Ortadoğu bölgesindeki sıcak dosyaların kuşatma altına alınması amacıyla senaryolar belirlenmesiyle olur. Dengeli stratejik ilişkiler taraflardan birinin lehinde diğerinin aleyhinde olmaz, bölgesel ve uluslararası etkileşimler içinde olumlu rol oynamayı hedefler.
Türk siyaset eliti Ortadoğu bölgesinde dengeli stratejik ilişkilerin yapılandırılması gerektiğini anladı ve bu durum Türk dış politikasında çok boyutlu yeni modelin benimsenmesiyle hayata geçirildi. Bu model özgürlükler ile güvenliği, çekişmelerin ve sorunların sıfır noktasına indirilmesini, yükselen Türk rolüne bölgesel çevreyi hazırlamak için diplomasinin gücüne ve gücün esnek araçlarına dayanılmasını bir araya getiriyor. Türkiye uluslararası ilişkilerde dengeli stratejiler belirlemede başarılı oldu. İstikrar, güvenlik, reform ve kalkınma oranı gerçekleştirdi. Fakat Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'yi Ortadoğu dosyalarının çoğunluğunda ve siyasi krizlerinde etkili merkez devlet haline nasıl getirdi? Kendi akademik teorilerini gerçeklerin zincirleri gölgesinde nasıl hayata geçirebildi? Obama'yı göreve gelmesinin ilk aylarında ziyaret edeceği ilk ülkenin Türkiye olmasına nasıl ikna edebildi?
Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde dengeli stratejileri yapılandırma çabasının göstergelerinden biri Türkiye'nin İran'ın Batı'yla nükleer dosyası krizini idare etme noktasında arabulucu rolünü oynamaya çalışmasıdır. Davutoğlu, İranlı meslektaşı Mutteki'yle Tahran'daki görüşmesinde nükleer programın çözümünün müzakere ve diplomasi olduğunu ifade etti ve Türkiye'nin üçüncü ülke olarak uranyum alışverişi ve başka nükleer konularda arabuluculuk rolünü oynamaya hazır olduğunu belirtti. AK Parti Türkiye'yi bir köprü devlet değil, bölgede etkili merkez devlet haline getirmeye çalıştı. Bu bağlamda Suriye, İran, Irak ve Ermenistan'la işbirliği ilişkileri ağı kurdu.
AK Parti, demokratik kuralları, insan hakları değerleri ve ilkelerini derinleştirerek, bölgesel ve uluslararası düzeyde etkin pazar ekonomisi benimseyerek AB Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmekte ciddi adımlar attı. Türkiye, Ankara'nın bölgesel ve uluslararası kurumlarındaki rolünü, BM'ye bağlı barış güçlerine etkin katılımı, bütün dünya ülkelerine ekonomik ve kültürel açılımı kanalıyla kendi bölgesinde bulunan birçok sorunda arabuluculuk yapıyor.
Türkiye askerî kurum üzerinde sivil kontrolü sağlamak için anayasal düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Askerî kurum laikliği korumak ve Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923'te kurduğu Kemalist ilkeleri savunmak için Türk anayasasındaki büyük yetkilerden besleniyor. Zira Türk siyasi hayatında ordunun rolünün sınırlandırılması Avrupa'nın üyelik şartı. Türkiye ABD ile karşılıklı çıkar ilişkilerine saygı üzerine kurulu dengeli bir koalisyon içinde kalmakla birlikte daha özgür ve bağımsız bir dış politikayı formüle ediyor ve uyguluyor. Fakat soru şu: Türkiye uluslararası ilişkilerde dengeli stratejileri yapılandırmaya niçin çalışıyor? Bu soruya cevap Davutoğlu'nun belirlediği hedefte saklı. Bu hedef 2023 yılında yani Türkiye'nin bağımsızlığının yüzüncü yılında Türkiye'nin AB üyesi olması, komşularıyla ekonomik anlaşmaların ve güvenlik bakış açısının besleyeceği barış içinde yaşaması.
Türk dış politikasındaki stratejik değişim, Türkleri ülkelerinin dış politikalarını yeniden formüle etmeye sevk eden önemli bir dizi stratejik gelişmelerden kaynaklanıyor. Bu gelişmelerden bazıları AK Parti'nin 2002'de iktidara gelmesi, ABD'nin Irak'ı işgali, Türkiye-ABD ilişkilerinde yol açtığı gerginlik, keza Avrupa'nın Türkiye'nin üyeliğini geciktirmesinin yanı sıra İran'ın Irak, Lübnan, Suriye ve Filistin topraklarındaki nüfuzunun somut şekilde gelişmesi. Bu durum Türkiye'yi Arap ve İslam bölgesine ilgisinin katlanmasına teşvik etti. Özetle Türkiye kanımca Ortadoğu'nun jeo-stratejik haritasının değişimi gölgesinde etkin bölgesel faaliyetleri kanalıyla yeni dünya düzeninde seçkin bir konum almaya çabalıyor. Londra'da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, Helvan Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler araştırmacısı, 27 Nisan 2010
Kaynak: Zaman