Rusya ve Türkiye arasında süregelen atışmanın ortaya çıkardığı ekonomik hasar nedir? Birileri çok kayda değer olduğunu düşünmeyebilir. Moskova, geçtiğimiz Kasım’da savaş jetini düşüren Türkiye’yi cezalandırmak için birçok tedbiri uygulamaya soktu.

Bu tedbirler belli tarım ürünlerinin kara listeye alınmasını, vizesiz seyahat imkanının askıya alınmasını, Rus turistlerin Türkiye’nin Akdeniz ve Ege otellerine taşınmasını sağlayan ticari uçuşların iptal edilmesini, kamyon sürücülerinin gümrük geçişi sırasında taciz edilmesini, bazı taşıma izinlerinin ortadan kaldırılacağı sinyalinin verilmesini ve Rusya’da yaşayan yahut çalışan Türk vatandaşlarına kısıtlamaların empoze edilmesini içeriyordu.

Hatta Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev “büyük projelerin” fişini çekmekle tehdit etti. Ondan hemen sonar Enerji Bakanı Aleksandr Novak Türk Akımı doğalgaz boru hattı projesine dair görüşmelerin durdurulduğunu ilan etti. Söylentilere göre Ruslar tarafından yaptırılması hususunda anlaşılan ve inşa edilmeye henüz başlanmamış olan Akkuyu Nükleer Santrali projesi de durdu. Rusya’da kârlı işler yapan Türk inşaat firmalarının da işleri risk altında.

Ortak Kayıp

Türkiye’nin endişelenmek için yeterli sebebi var. Batı’nın Rusya üzerindeki yaptırımlarının ortaya çıkardığı dikkate değer fırsatların değerlendirilmesinde başarısız olunmuştu, şimdi daha da büyük bir darbe alınıyor. Antalya’daki otel sahipleri ya da Adana bölgesinin bitişiğinde yer alan meyve ve sebze yetiştiricileri ve Rus tüketiciler kesinlikle acıyı paylaşıyor.

Yekaterinburg veya Pskov’daki müşteriler yakında yerel marketlerde domatese daha fazla ödüyor olacak çünkü domatesin yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’den geliyor. Fakat bu kayıplar Rusya’daki milyonlarca tüketici arasında inceden hissedilir olsa da Türkiyeli ihracatçılar daha darbe alan taraf oluyor.

Rusya-Türkiye ilişkilerinin omurgasını teşkil eden enerji ilişkisinin kuvvetle devam edeceğini beklemek için iyi sebepler mevcut.

Türk Akımı ile başlarsak… Bunun durdurulması kararı göründüğünden daha önemsiz. Proje, Rusya Başkanı Vladimir Putin’in Aralık, 2014’teki ziyareti sırasında hazırlık yapılmaksızın ortaya atılan bir düşünce olarak ilan edildi. Hem Türkiye hem Gazprom yönetimi şaşırmıştı. Fakat doğalgaz projesi pek de ilerleme kaydetmedi.

Moskova ve Ankara, doğalgazın fiyatı üzerine uzun süreli bir anlaşmazlık yaşadığı için kilitlenme yaşandı. Ekim sonunda BOTAŞ (Türkiye doğal gaz kamu iktisadi teşekkülü) Gazprom’u uluslararası tahkime götüreceğini açıkladı.

Rusya zaten boru hattının yıllık kapasitesini 63 milyar metreküpten 32 milyara düşürerek taahhüdünden dönmüştü. Novak, Yunanistan Enerji Bakanı Panagiotis Lafazanis ile Haziran ayında Türk Akımı’nı Yunanistan’a kadar uzatıp son durağı sınırın Yunanistan tarafına taşıyan anlaşmayı imzaladığında Türkiyeli karar alıcılar şoke olmuştu.

80’lere kadar gidersek, Rusya ve Türkiye arasında büyüyerek devam eden doğal ga ticareti basit bir şekilde yabana atılamaz. Türkiye neredeyse Rusya’dan Avrupa’ya giden miktarın beşte birini alıyor ve Almanya’dan sonar Gazprom’un ikinci büyük pazarı.

Avrupa Birliği’nin aksine büyük ölçüde demografik şartlara, endüstriyel büyümeye ve doğalgazın hanelere daha büyük ölçekte ulaştırılması sayesinde Türkiye’de doğalgaza olan talep artıyor.

Tüketim, gelecek on yılın başında 1.5 katın üstüne çıkabilir. 1990 ve 2012 arasında doğal gazdan enerji üretimi on misline çıktı ve bu artma trendinin en az 2030’a kadar devam edeceği tahmin ediliyor.

Gazprom’un finansal kararlarına maydanoz olan tüm politik meseleler karşısında şirket Türkiye pazarındaki yüzde 60’lık payına olabildiğince sarılacak. Karşılıklı bağımlılığın sadece alıcıları değil ihracatçıları da nasıl etkilediğine dair tipik bir örnek…

Enerji Bağımlılığı

Türkiye kendisini Rus doğal gazına olan bağımlılığından vazgeçirebilir mi? Belki yapabilir. Rusya ve İran’dan (Türkiye’nin gaz ithal ettiği ikinci ülke) Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne, Azerbaycan’a, Türkmenistan’a ve Doğu Akdeniz’e kayma eğilimine dair cesur konuşmalar bir süredir var.

Katar, Cezayir ve Nijerya’dan sıvılaştırılmış gaz alınması da önerilerden biri. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha fazla miktarda sıvılaştırılmış doğal gaz alımı için anlaşmak üzere Doha’da bulunduğu sırada, Azerbaycan’ı ziyaret etti.

Coğrafi konumu sayesinde Türkiye, Güney Koridoru olarak adlandırılan Avrupa ile Hazar ve Orta Asya’yı bağlayan bölgede transit ülke ve hatta ticaret merkezi olma konusunda hevesli.

Davutoğlu, Bakü’de Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)’ın 2018’de yani planlanan takvimden 1 yıl erken tamamlanacağını duyurdu. Öte yandan Hazar gazının 6 bcm’lik akışının fiyatları düşürücü etki yapacak olsa dahi Türkiye pazarını ele geçirip Gazprom’u dışarıda bırakması çok güç.

Ancak ve ancak TANAP’ın toplam kapasitesi 16 ile 31 bcm arası bir seviyeye çekilirse –Türk hükümeti bunun için ısrarcı- işte o zaman bu durum hakiki bir oyun-değiştirici etki yapar.

Nükleer Güç

Peki, Akkuyu Nükleer Santrali? 20 milyar Dolarlık proje baz aldığı finansal model ve geniş ölçeğinden ötürü hiçbir zaman pürüzsüz bir gidişata sahip olmadı.

Türk Hükümeti, tesisi inşa edip yönetecek olan şirketin tamamına sahip olan Rosatom’a finansal garantiler sağlama veya vergi kesintileri uygulama konusunda gönülsüzdü. Eğer proje iptal edilirse ihlal yapan taraf 15 milyar Dolar’a varan miktarda ciddi bir tazminat ödemek durumunda kalacak.

Bu sebeple Türkiye ve Rusya kedi fare oyunu oynuyor, hiçbiri ihlalde bulunup tazminatla yüzleşen taraf olmak istemiyor. Rosatom, Akkuyu’da önemli yatırımlar yaptı, Türkiyeli yetkililere göre şimdiden 1 milyar Dolar -veya epeyce fazlası- harcandı.

Türkiye aynı zamanda, durumun retoriğine karşı olarak, projeyi sahiplenecek başka bir şirket bulmak için mücadele edebilir. Bir başka deyişle anlaşmanın bozulduğunu yazmak için henüz çok erken. Ayrıca ironik bir şekilde nükleer enerji, enerji üretim merkezinde üretilen elektrik için için ihtiyaç duyulan Rus doğalgazına olan talebi azaltacak.

Son olarak söyleyebiliriz ki petrol konusunda Türkiye, Rusya’ya bağımlı değil. Rusya’dan ithal edilen ham petrol, toplam miktarın yalnızca yüzde 3’üne tekabül ediyor. Dahası, Rusya’nın ihracatı büyük ölçüde Karadeniz ve Türkiye Boğazlarından Baltık’a yönlendirilmiş durumda.

Kesinlikle Rusya-Türkiye ekonomik bağları zorlu bir süreçte ilerliyor. Ama işin temelinde hala büyük bir değişiklik yok. Bu ilişki tamamen bitti diyenlere inanmayın. Bitmedi.

Dimitar Bechev, Harvard Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi ve Al Sharq Forum’un Asil Üyesi
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran