Türkiye batının yerine doğuya doğru artan bir şekilde kararlı kesin bir siyaset benimsedi. Burada kritik bir soru akıllara geliyor:
Avrupa Türkiye'yi reddetmeden önce Türkiye Avrupa'yı mı reddediyor?
2002 yılında karizmatik lider Recep Tayyip Erdoğan yönetimi ele alınca Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini en büyük hedefi yaptı. Ülkesinin batıyla olan bağlantısını güçlendirmek için partisi yani Adalet Ve Kalkınma Partisi, azınlıkların haklarını iyileştirmek ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesi gibi zor meseleleri halletmek ve batı standartlarını yakalayabilmek için çaba sarf etti.
Ancak Türkiye'nin bu girişimleri Avrupa Birliğinin bazı üyeleri tarafından şüpheyle karşılandı hatta küçük görüldü Sadece nüfusunun hemen hemen hepsinin Müslüman olması sebebiyle değil. Müzakereler üyeliğe giden yolda bir rota belirlenmeden sonu olmayan bir şekilde uzayıp gitti. Yorumculara göre Türkiye şu anda bu fikrinde tereddüt ediyor. Avrupa'yı sarsan borç krizinin ve Arap baharının dalgalarının bölgede Türkiye için bölgesel bir güç olarak belirmesini sağlayan fırsatlar, bundan birkaç yıl öncesine kadar hayal bile edilemezdi, bu sayede Avrupa Birliği'nden bir uzaklaşma sözkonusu.
Başbakan Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen 20 bin şirketin bağlı bulunduğu dindar-muhafazakar iş grubunun kurucusu olan Erol Yarar "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'yi batıya adapte edecek ilk muhafazakar Müslüman lider olmak istedi. Ancak batının-Avrupa'nın onu memnun edememesi üzerine beklentilerini bir kenara bıraktı.
Bu gün Avrupa Birliğinin Türkiye üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Türklerin çoğu biz bu karmaşanın niçin bir parçası olalım diye kendilerine soruyorlar."dedi.
Türkiye'nin Suriye'ye uyguladığı sert yaptırımlar ve olası bir askeri müdahale için olan hazırlıkları geçen hafta Ortadoğu'da Türkiye'nin siyasetinin güçlü olmasının kanıtı niteliğindeydi.
Özellikle Türk-İsrail ilişkilerinin Gazzeye ulaşmaya çalışan bir gemisinin kanlı bir şekilde İsrail komandoları tarafından baskına uğraması üzerine ilişkilerin dondurulmasından bu yana Türkiye İsrailin Filistinlilere olan muamelesine karşı bölgenin güçlü bir sesi haline geldi.
Bu durumda Türk yetkililer, Avrupa Birliği ile ilişkiler umutsuz bir duruma ulaştı. Kıbrıs Rum kesiminin gelecek yıl Avrupa Birliğinin dönem başkanı olacak olması ile daha da kötü bir hale geldi.
Türkiye Yunanistan ile birlik oluşturması muhtemel bir devleti engellemek için Kıbrısa operasyon düzenleyip sadece kendisinin tanıdığı bir rakip hükümet kurduğu 1974 yılından beri Kıbrıs ile siyasi bir mücadelenin içine girdi.Milliyet gazetesinin haberine göre geçen ay Londrada konuşan Cumhur Başkanı Abdullah Gül "acınacak halde olan bir birliğe yarım bir devlet" liderlik edecek diyerek Kıbrısı hafife aldı.
Ardından Fransa geçen hafta Türkiyeyi Suriye meselesini tartışmak üzere toplanacak olan dış işleri bakanları toplantısına beklenmedik bir şekilde katılmasını önerdi.Ancak bu teklifi Kıbrıs veto etti.
Bir asır kadar önce Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken kendisine "Avrupanın hasta .adamı" denmişti.Şimdi birçok türk Avrupa gerilerken Türkiyenin ekonomisinin bu yıl % 7.5
Oranında artacak olmasından büyük bir mutluluk duyuyorlar.
Türkiyenin ekonomi bakanı Zafer Çağlayan "geçmişte bizi hasta olarak nitelendirenlerin şimdi kendileri hasta, Allah şifa versin "dedi.
2006 dan bu yana çok yavaş bir şekilde ilerleyen Türkiyenin üyelik müzakereleri temmuz 2012de Kıbrısın birliğe başkanlık etmesiyle anlaşılan o ki boşa gitmiş olacaktır.Çünkü Türk hükümeti başkanlığı boykot edip görüşmeleri durduracağını söyledi.
Türk yetkililerine göre 2014 e kadar görüşmeler dondurulmuş olursa bırakacaklardır.
Yorumculara göre Türkiye –Avrupa arasındaki gerginlik giderek artıyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Başbakanı Nicholas Sarkozy Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine muhalefet edip, bu meseledeki sorumluluğu üzerlerine alıyorlar. Türklerin çoğu bu durumun sebebi olarak ülkelerinin nüfusunun Müslüman olması ve yılda nüfusun % 5 oranında artmasını görüyorlar. Röportaj yapılan bir vatandaşın dediğine göre, Arap Baharı 10 sene sürebilir ve Arap piyasaları çok daha cazip hale gelebilirler.
Dünya Bülteni için Büşra İnanç tarafından tercüme edilmiştir.