Türkiye-İsrail ilişkileri son aylarda bazı gelişmelere şahit oldu, ki Ankara'nın bölgesel politikalarında bilhassa da Siyonist rejime yönelik olarak tashihler yapıldığına işaret etmektedir. Bazı analistlerin Türk hükümetinin siyasi değişimi veya strateji değişimi diye tanımladıkları yeni durumun çeşitli sebepleri olabilir. Yeni durumun en önemli sebepleri şunlardır:


Türkiye'nin İsrail'e ihtiyacı azalıyor

Türkiye Cumhuriyeti 1990'ların başlarında batı nezdindeki statüsünü kaybetmenin kaygısını taşıyordu. Bu esnada, Ankara'nın aşağı yukarı tüm komşularıyla çeşitli problemleri ve ihtilafları vardı: Suriye, Yunanistan, Irak, İran ve Ermenistan. Türkiye'nin bu ülkelere karşı iktisâdi ve askeri yönden eksiklikleri vardı, bölgesel ve uluslararası nüfuzdan da yoksundu. PKK'nın terörist faaliyetlerinden dolayı Türkiye'nin iç güvenliği büyük bir tehdit altındaydı. Türkiye, bölgede Ankara'ya hasım olmayan tek ülke nazarıyla bakılan İsrail'e işte bu aynı nedenden dolayı yöneldi. İsraille geleneksel ilişkilerine bel bağlayan Ankara, Tel Aviv'le ilişkilerini hızla geliştirmeye başlamıştı.

Ama Türkiye'nin uluslararası, bölgesel ve yurtiçi durumu bugün öylesine farklı ki bölgesel bir güce dönüştü. Türkiye bugün 20 yıl öncesine kıyasla güçlü bir orduya sahip ve ileri teknoloji ürünü silahlara duyduğu ihtiyaç hayli azaldı. Türkiye dilediği ülkeden askeri teçhizat satın alabilir. Ankara, komşularından yana ciddi bir askeri tehdit hissetmiyor şu an. İç güvenliğinde de iyileşmeler kaydetti. Dahası, izlediği iç ve dış politikaları, “komşularla sıfır problem” doktrini ve Kürt meselesinde diplomatik atılım sayesinde iç ve dış meseleleri çözmeye çalışıyor ve gayri askeri araçlara başvuruyor. Başka bir ifadeyle, Ankara'nın askeri güce karşı azalan bağımlılığı gitgide âşikar olmaktadır.

Stratfor başkanı George Friedman'a göre, Türkiye'nin gücünü artırmak için önünde çeşitli seçenekler varken İsrail'in seçenekleri son derece sınırlı. Friedman, Tel Aviv'le bağları geliştirmek için Ankara'nın dikkatini cezbetme niyeti olmayan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman ve yardımcısı Danny Ayalon'un İsrail'in Türkiye'ye ihtiyacını hafife aldıklarına inanıyor. Friedman'ın kanaatine göre ABD, İsrail'in müttefiki olmasına rağmen onda bazı eksiklikler buluyor. Bu eksikliklerden biri, Suriye ve Irak'ı batıyla aynı hizaya getirmek ve böylelikle iki Arap ülkesinin İran'a kaymak gibi aşırı eğilimlerini önleme kabiliyeti. İsrail bu rolü asla oynayamaz. Türkiye ve İsrail pek çok müşterekte buluşurken, her ikisi de batı blokuna ait iken, her ikisinin de komşularıyla ciddi problemleri vardı, her ikisinin de çeşitli iç problemleri vardı ve hem içeride hem de dışarıda askeri politikalar uygulamaya çalışıyorlardı denilebilir. Fakat durum bugün çarpıcı şekilde değişti. Türkiye'nin İsraille arasındaki mesafe her geçen gün daha da artıyor. Her iki ülkenin birbirine duyduğu ihtiyaç geçmişte karşılıklıydı ama bugün İsrail, böylesi bir işbirliğine Türkiye'den daha fazla ihtiyaç duyuyor.

İsrail'in eski Ankara büyükelçisi Alon Liel, İsrail'in bu ihtiyacını açık açık dile getirdi. İsrail'in Ortadoğu'da tecrit içinde olduğunu, Türkiye'nin ise bölgede ilerlemeci bir güç ve oyuncu olduğunu kaydetti ve Türkiye'nin sadece tek bir ülkeyle sorunu varken (Ermenistan) İsrail'in bölgedeki 22 devletten 20'siyle sorunu var dedi.

Türkiye'de kamuoyu kanaati dikkate alınıyor

Türk devlet adamları, iş bitirici siyasi araç olarak halkın oylarına bakıyor; siyasi partilerin hayatları ve bekâları oylara bağlı. Şayet siyasi partiler kamuoyundan ret alırlarsa ülkenin siyasi sahnesinden uzun bir süre çekilirler veya külliyen silinir giderler. Şu an can çekişen sağ partilerin kaderi bu oldu. Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi, sağ kanat siyaseti iktidara taşımış ve uzun bir süre Türkiye'yi yönetmişlerdi ama aniden halk tabanını kaybederek mağlub oldular ve Mecliste azınlık bir grup oluşturmaya yetecek kadar bile sandalye kazanamadılar. Hesaplarını halkın oylarına göre yapmak zorunda olan iktidar ve muhalefet partilerinin siyasette halkın taleplerini dikkate almaktan başka seçenekleri yok.

Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nün Türk hükümetinin dış politikasıyla ilgili olarak önemli beş şehirde yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre katılımcılardan yüzde 40'ı İsrail'le herhangi bir ilişki kurulmasına muhalefet ederken sadece yüzde 7.5'luk bir kesim Tel Aviv'le her türlü ilişkiye destek verdi. İsraille ekonomik ilişkilere destek verenlerin oranı yüzde 39; askeri ilişkilere destek verenlerin oranı ise yüzde 6. Kültürel ilişkilere destek verenlerin oranı yüzde 8. Türk hükümetinin İsrail'e karşı yürüttüğü politikaların doğru olduğuna inanların oranı yüzde 71; yüzde 12'sine göre ise bu politikalar yanlış. Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin krize girmesinden sonra Türk halkı arasında İsraille iyi ilişkilere verilen destek daha da azalmış görünüyor.

Batılı analistler Türk vatandaşların bölgesel denklemlerdeki tercihlerine büyük önem atfediyorlar. Friedman, İsrail dışişlerinin Türkiye'ye karşı yakışıksız diplomasisinin sebeplerini açıklıyor ve Benjamin Netanyahu'nun İsrail'de yanlış bir siyasi atmosfer yaratmaya ihtiyaç duyan zayıf ve savunmasız koalisyon hükümetine atıf yapıyor. Netanyahu'nun, bu politikanın Türk vatandaşlar üzerinde yapacağı olumsuz etkinin farkında olmadığını, câri şartlar altında Türk vatandaşlarının İsrail için attıkları oyların, İsraillilerin kendileri için attıkları oylardan daha önemli olduğunu belirtiyor; zira Türkiye, İsrail'in düşmanlık edemeyeceği denli güçlü bir ülke. Friedman, İsrailin Türk kamuoyu ile ilgili bir diğer probleminin Türk laikler arasındaki tabanını kaybetmesi olduğunu söylüyor. İsrail'e muhalefeti dillendirmede laikler gitgide İslamcılara katılıyorlar.

Türkiye'nin faal bölgesel rolü

Ankara, mevcut şartlar altında, bölgesel etkileşimlerde faal bir rol oynamaya bakıyor. Komşu ülkelerle ilişkileri geliştirmek, Türkiye-İran-Suriye ve Türkiye-İran-Pakistan eksenleri geliştirme yönündeki çabalar, Irak meselesiyle ilgili olarak Suriye ve İranla bütünleşme çalışmaları, Türkiye'nin yeni bölgesel rolü çerçevesinde târiflendirilip değerlendiriliyor. İsrail bu şartlar altında bölgede istikrarsızlık unsuru olarak görülüyor ve Türkler İsrail'den hoşnutsuzluk duyuyorlar. Bölgenin ekonomik eksenleri (ticaret ve enerji) Avrupa'ya bağlandığı takdirde, İsrail dışında bölge ülkelerinin önemi Ankara için daha da artacak.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceği

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, İsrail-Türkiye ilişkilerindeki ana dinamiklerin şu an zayıflatıldığı söylenebilir. Açıktır ki hem Türkiye hem de İsrail kendi ulusal çıkarlarının peşinde; küresel ve bölgesel köklü değişimlerin ardından her iki ülke çıkarlarının (özellikle Türkiye çıkarlarının) yeniden tanımlanması, bu ilişkilerin doğasını dönüştürecektir.

Bundan başka, her iki ülke hükümetlerinin bakış açıları ve politikaları temelden farklılık arz ediyor. Dolayısıyla ilişkileri onarma çabaları göz dolduran sonuçlar üretmeyecektir. Şayet Türkiye ulusal çıkarlarının komşu devletleri ve İslam dünyasını önemsemekle teminat altına alınacağı inancından ayrılmazsa, İsraille bir kez daha yakınlaşmaya kalkışmayacaktır ve her iki ülke arasındaki bölünme daha da derinleşecektir. Aksi takdirde, mevcut şartlar altında her iki tarafın yapabileceği şey en iyi halde ilişkileri normalleştirmektir. Fakat şimdiden açık olan bir şey var ki o da 1990'larda Ankara ve Tel Aviv arasındaki güçlü ilişkilere bir daha erişilemeyeceğidir.


Kaynak: İran Review


Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpalsan Balcı