Irak'taki siyasi yapının fay hatlarının harekete geçmesi ile sarsıntılar henüz durmuş değil. Bu sarsıntıların artçı mı yoksa daha büyük sarsıntıların habercisi mi olduklarını zaman gösterecek. Amerika'nın gözetiminde yazılan işgal sonrası Irak anayasası, etnik ve sekter çatışmaları tetikleyecek, adeta dağılmak üzere kurgulanmış bir siyasal model ortaya çıkardı. Bunun ilk haberci sarsıntısı Kürt yönetimi ile merkezi yönetimin birbirleriyle rakip iki ayrı devlet görünümü veren tutumlarında ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi ile Maliki arasındaki sorun bir anda mezhep boyutuna taşındı. Haşimi'nin Kuzey Irak'a sığınması, Türkiye'nin burada Maliki'ye, yani Bağdat'taki merkezi yönetime karşı Barzani ve Haşimi'ye açık destek vermesi, Irak'ın gevşek siyasi yapısına defacto müdahale olarak yorumlandı. İşin tuhaf yanı şu ki; Barzani'nin her fırsatta Bağdat'ı rehin almaya yönelik ayrılma tehdidi içeren söylemi, birlikteliğin zoraki olduğu ve zamana oynadığı kuşkularını pekiştiriyor. Tam bu noktada Türkiye'nin başından beri sürdürdüğü tutumu -ki doğru olan da budur- Irak'ın bütünlüğünü savunan tavrını zorlayan, çelişkiye düşüren gelişmeler yaşandı. Irak'ın bütünlüğünün sürdürülebilmesi ve adil temeller üzerinde yükselen bir yapıya kavuşması, sadece Türkiye açısından önemli değil; bölgede yeni bir kaosun yaşanmasının, etnik ve sekter çatışmaların önlenmesinin garantisi olduğunda da kimsenin kuşkusu yok.
Ne var ki, son Bağdat-Erbil restleşmesi ve buna paralel Haşimi-Maliki geriliminde, Türkiye kendince gerekçelere dayanarak Erbil-Haşimi koalisyonundan yana ağırlık koydu. Maliki'nin elinin güçlü olmasından yararlanarak muhtemel rakiplerini saf dışı eden operasyonu, Türkiye tarafından hem Kürtleri hem de Sünnilerin siyasal denklemden dışlanması olarak okundu. Burada sorulması gereken soru şu; yaşanan gerilim her ne kadar Irak'ın bölünmesi anlamına gelmese de Türkiye'nin Irak'ın iç siyasal çekişmelerinde taraf olması, üstelik her fırsatta ayrılma tehdidinde bulunarak elini güçlendirmeye çalışan Erbil'le ittifak içine girmesi konjonktürel bir tutum değişikliği miydi?
Yoksa Maliki'nin tek adamlığa doğru giden siyasal iktidarında bir yanda rekabet ettiği İran'ın nüfuzunu kırmaya, diğer tarafta Bağdat'ın Sünni Arapların haklarını yok sayan bir tutum takınmasını önlemeye yönelik bir tutum muydu?
Türk dış politikasının başından beri doğru bir şekilde savunduğu birleşik Irak politikasından vazgeçtiğini şu anda söylemek zor. Ancak bu hareketlenmeyle birlikte peş peşe atılan bazı adımların, uzun vadede parçalanması mukadder bir Irak sonrasına yönelik olduğu izlenimi vermiyor değil. Üstelik bu durum, Türkiye'nin soruna bakışı ile PKK'ya karşı Erbil'le kurulan işbirliğini uzun vadede dönüşeceği stratejik ittifakın mahiyeti üst üste konduğunda geçici bir kamplaşma olmadığı izlenimi veriyor.
Tüm bu gelişmelerin dönemsel mevzilenmeler olduğu söylenebilir. Ancak çok önemli bir mesele olarak, belki de bölgenin geleceğini belirleyecek enerji kaynaklarının işletilmesi, dış piyasaya sunulması, aslında dengelerin ne yöne evrim temayülünde olduğu ve bu yönelimde Türkiye'nin tercihini ele veren konudur.
Amerika'nın daha Irak'tan ayrılmadan çok önceleri, Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi ile merkezi yönetim arasında temel çatlak, petrol ve doğal gazın çıkarılıp ihraç edilmesi konusu idi. Özellikle Kerkük'ün statüsü ve enerji kaynaklarının kullanımında son sözün kimin olacağı konusu Türkiye için de adeta devlet politikası idi. Türkiye enerjinin Bağdat üzerinden kontrol edilmesi ve Erbil'in kendi başına petrol anlaşmaları yapmasına karşı çıkıyordu.
Ancak yabancı petrol şirketleri Bağdat'ın itirazlarına rağmen Erbil'le tek taraflı anlaşmalar yapmayı sürdürdüler. Petrol devlerinin bir bölgede yatırım yapması o bölgenin uzun vadeli siyasi istikrarı ve geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda fikir verebilir. Mesela Türkiye'nin enerji hatlarının geçiş anlaşmalarını yaptığı tarihlerle AB sürecinin başlamasının çakışması tesadüf değildir.
Bu gözle bakıldığında Türkiye'nin Erbil'le yaptığı yeni anlaşma yukarıda bahsedilen siyasal krizlerden daha uyarıcı bir muhtevaya sahip. Bağdat'ın çok şiddetli tepkisini çeken bu anlaşma Türkiye'nin Irak politikasında radikal dönüşümün habercisi olabilir. DEVAMI>>>