'Ermeni soykırımı' iddiaları, artık Türkiye'nin en önemli uluslararası sorunlarından birisi haline geldi. Güçlü Ermeni diasporasının baskısıyla soykırım iddialarını tanıyan ülkelerin sayısı her geçen gün artıyor.  
  
Fransa gibi bazı ülkeler, tanımayı bir ileri aşamaya götürerek 'Ermeni soykırımını' reddedenleri cezalandırma yolunda. Türkiye, soykırım yasalarını şimdiye kadar genelde ekonomik ve siyasi yaptırımlarla engellemeye çalıştı. Fakat bu tür tedbirlerin uzun süreli çözümler getirmediği ortada. Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü'ne bağlı Uluslararası Araştırmalar ve Etütler Merkezi'nde çalışan Prof. Riva Kastoryano, Türkiye'nin yeni bir tavır geliştirmesi gerektiğini düşünüyor: "Dünya değişti. Diasporalar artık devletleri bile dize getiriyor. Yurtdışında milyonlarca sadık vatandaşı olan Türkiye'nin de artık diaspora oyununu oynaması lazım. Ve kesinlikle Ermenilerle birlikte çalışmanın yolu bulunmalı." Prof. Kastoryano ile, diasporaların bu güce nasıl eriştiğini ve Türkiye'nin neler yapabileceğini konuştuk.
 
Diasporalar, uyguladıkları etki ve baskı metotlarıyla uluslararası sistemin ana aktörleri konumundaki devletleri bile dize getirebiliyorlar. Ermeni meselesinde ABD ve Fransa'da gördüğümüz gibi bir diaspora, kendi menfaatleri doğrultusunda bulunduğu ülkenin çıkarlarını bile unutturabiliyor. Diasporalar, bu güce nasıl ulaştı?

Küreselleşme, çok kültürlülüğün tanınması ve her ne kadar çelişkili görünse de azınlıkların veya cemaatlerin bulundukları toplumlara asimile olmaları diasporaların güçlenmelerinde büyük rol oynadı. Demokratik ülkelerde, 'kimlik politikaları' kapsamında cemaatlerin kültürel hakları ve kimlikleri siyasi alanda tanındı. Tanıma, bu kimliklere bir meşruiyet kazandırdı. Bu durum farklı yollarla dışarıdan gelen, göç eden cemaatlerin, örneğin Ermeniler gibi, bulundukları ülkelere tam olarak yerleşmelerinin ve o toplumlarla bütünleşmelerinin neticesinde gelişti. Eskiden asimile olmak demek kimliğini unutmak ve sadece, yemek kültürü gibi sembolik alanlarda hatırlamakla yetinmekti. Şimdi ise kimlik politikaları ile ne kadar asimile olmuşsa, o kadar kendi farklı kimliğine sahip çıkma iddiası ortaya çıktı. Fransız ama 'Ben Ermeni'yim, Ermeni cemaatine bağlıyım, menfaatlerim buradan geçer' diyor. Yaşadığı ülkenin vatandaşı ve bir parçası, ekonomik, sosyal ve siyasi hayatında aktif; fakat kendi kültürel kimliğine meşruiyet kazandırılması onu başka yerlere getiriyor. Ermeni meselesinde olduğu gibi, o kimliğin Fransız ya da Amerikan topraklarında bir iddiası yok. İddia başka yerlerde. Ve bu ülkeler bu kimliklere, bu isteklere zamanında meşruiyet verdi. Diasporaların gücü, meşruiyet alanı giderek daha da genişletilen ve uluslararası bir nitelik kazanan bu kimliklere izin verilmesiyle kontrol edilemez bir düzeye ulaştı. Öte yandan, küreselleşmenin getirdiği iletişim olanakları diasporaların harekete geçmesini çok kolaylaştırdı.

Diasporaların bu gücünün önemli bir kaynağı da ülkelerin iç siyasetindeki mücadeleleri iyi kullanmaları değil mi?

Evet. Kesinlikle. Örneğin, Ermeni diasporasının gücünün en önemli kaynaklarından birisi Ermeni cemaatlerinin bulundukları ülkelerin iç siyasetinde etkin olmaları. Oy kullanan, siyasi bilinci olan, bulundukları topluma ekonomik katkıları olan, eğitim seviyesi yüksek, siyasette etkin, yani ellerinde pazarlık kozu olan bir toplum çıktı karşımıza. Ve bunlar iç politikada etkin oldukları için dış politikaları da etkileyebiliyorlar. Bunun en güzel örneği ABD Kongresi. Burada dış ilişkilerin temeli lobiler tarafından belirleniyor. Ermeni meselesinde, ABD'nin dış bir çıkarı yok. Ermenilerin Kaliforniya'daki gücü Nancy Pelosi'yi harekete geçiriyor. Güçlüler ve devlet içinde yerel bir güçler. Ermeni meselesi, her yerde bir iç siyaset sorunu. Tarih değil. Konu 1915 olayları olsaydı, parlamentolara gelmemesi gerekirdi. 1915, bir kimlik. Bir kimlik referansı. Bunun kullanımı geliyor meclislere. Tarih tek başına değil. Tarihî iddiaların odağında özerk bir ülke var. Ve başka ülkelerin parlamentoları, bu ülkenin tarihini yazma hakkına sahip değil. Bu meşru değil. Ama Ermeni diasporası, artık devletlerle pazarlığa girmiyor. Temsiliyetini meclislerde arıyor. Bush, Chirac karşı; ama tasarılar geçiyor. Farklı ülkelerde yerleşerek güçlenen cemaatler, diasporanın uluslararası ağıyla daha da büyüyor. Bazen iktidar ilişkilerinin değişmekte olduğuna şahitlik ediyoruz: Devletlerin kendi politikası mı, diasporaların devlet üzerindeki baskısı mı?

Devletler, topraklarındaki diasporaların bu şekilde güçlenmelerinden ve cemaat çıkarlarını bu denli öne çıkarmalarından rahatsız olmuyor mu?

Olduğu durumlar da oluyor tabii. Ama artık, devletlerin egemenliklerini sınırlandıran normlar var. Örneğin insan hakları ilkeleri gibi. Tarihî hesaplaşma, tarihte yaşananlardan dolayı özür talep etme gibi konular artık insan hakları kapsamında değerlendiriliyor. Bu da bu tür amaçlar için çalışan diasporaların ellerini güçlendiriyor.

Ya devletle diasporanın çıkarları çatışırsa...

İki nokta var. Evet diaspora ile bulunduğu devletin çıkarlarının çatıştığı durumlar olur. Bu durumda diaspora susturulabilir. Devletlerin hâlâ öyle bir gücü var. Engelleme mekanizmaları var. Ama artık bu da zorlaşıyor. Çünkü cemaatler artık bulundukları ülkelerin gücünü aşıyor. Diasporanın gücü bu zaten: Topraklar üstü ve sınırlar ötesi olması. Devletlere içeriden olduğu gibi dışarıdan baskı yapıyorlar. İkinci nokta ise devletlerin bu diasporaları kullanma durumu. Diasporalar, nasıl devletleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorsa, devletler de uluslararası çıkarları doğrultusunda diasporaları kullanabiliyor. Bir ülkenin, devletlerarası resmi ilişkilerini bozmamak için girmediği; fakat diasporaları kullandığı çok sayıda durum var. Mesela, bir devlet, dış ya da başka baskılardan dolayı bir konu ile ilgili tavır alamıyorsa, diaspora aracılığıyla o tavrı ortaya koyabiliyor. Buna, Avrupa'daki Türkiye karşıtlığı örnek verilebilir. Bazı ülkeler, Ermeni diasporası üzerinden Türkiye muhalifliği yapıyor.

Ermeni diasporası nasıl erişti bu noktaya? Hareket motivasyonları nelerdir?

Ermeni diasporası, bugün son derece kuvvetlenmiş ve çok sayıda ülkede toplumsal hayatın her dalına tesir edebilen bir diaspora haline gelmiş durumda. Ben Ermeni diasporasının bu gelişiminin ardında iki önemli faktör görüyorum. İlki, bir Ermeni devletinin, yani Ermenistan'ın bağımsız bir devlet olması. Diaspora her ne kadar devlet dışı, devlet sınırını tanımayan bir topluluk ise de devlet referansı diasporayı daha da güçlendirdi. Devletsiz bir diaspora daha zayıf bir diasporadır. Her zaman kovulma, gönderilme korkusu olabilir. Ama arkasında devlet olduğu zaman kendini güçlü hisseder. Soykırım konusunda, Ermeni diasporasının faaliyetlerinin Ermenistan'ın bağımsızlığının ardından yoğunlaştığını görmekteyiz. Diğeri ise artık dönem değişti. Farklı bir dönemi yaşıyoruz. Yahudi soykırımı bile halledilmiş, hesaplar kapanmış iken bir sürü başka şeyler çıkarılıyor. Yeni pişmanlıklar, ödenmemiş mallar. Yani hesaplaşma bitmemiş gibi. Hâlâ eski, kaçan Nazilerle uğraşan kurumlar var. Bunların ardında bir kimlik meselesi var. Yahudiler istiyor ki; holokost unutulmasın. Bugün bulundukları ülkelerde tamamen asimile olmuş Ermeniler de kimliklerinin korunmasını istiyorlar. Ermeniler Türkiye'den 1915 olaylarını soykırım olarak tanımasını isterken, diasporayı asimilasyonla beraber götürecek bir eleman olarak ortaya çıkarıyorlar. Hem asimileler; Fransız, Amerikan politikasını bu derece etkileyebiliyorlar hem de kimliklerini koruyup devam ettirmek istiyorlar ki; iki nesil sonra unutulup gitmesin. Ermeni asıllı Fransız siyasetçi, Patrik Deveciyan. Fransa'da doğmuş büyümüş. Bunu annesine, babasına bir borç olarak biliyor. Ermeni bilincini bu şekilde canlı tutarak bir dahaki kuşaklara taşımış oluyorlar. Bu, "büyüklere borç, gelecek nesillere veraset" olarak görülüyor.

Türkiye, bu güçlü diasporanın soykırım iddiaları karşısında neler yapmalı?

Türkiye'de Ermeni konusunda çok tartışmalar oluyor aslında. Batı medyasının bilmediği çok şey yapılıyor. Evvela, Türkiye artık Ermeni sorununu konuşuyor. İster kabul etmek için ister reddetmek için olsun, soykırım kelimesi sözlüklere girdi. Tartışmalar oluyor. Zihinlerin değişmesi çok zaman alır. Ayrıca, henüz tarihî verileri tam olarak bilmiyoruz. Sorun, bu girişimlerin Batı'da bilinmemesi. Bu, Türkiye'nin bir sorunu. Türkiye, reklâmını, iletişimini yapamayan bir ülke. Defansif bir tavır yerine, Türkiye'nin bu konuda ne kadar önemli adımlar attığını anlatması gerekli.

Ama Ermeniler ortak tarih çalışmalarını reddediyor...

Olabilir. Fakat birlikte çalışmaları gerekiyor. Bir şekilde ikna etmek lazım. Aracı bulmak lazım. Öte yandan, uluslararası kuruluşlara gitme, aracılık isteme de düşünülebilir. Burada bir çıkar çatışması sorunu var. Yurtdışında Türkiye'nin menfaatlerine zıt giden bir diaspora var. Ve bu diaspora dünyanın her yerinde çok güçlü. Türkiye'nin soykırım kelimesini tanımasını istiyor. Olay tarihte değil, kelimede. Bugün artık devletlerin gücü diasporalarından geçiyor. Güçlü bir diasporaya, yani kendini yurtdışında etkin bir şekilde temsil eden vatandaşlara sahip olmak devletlere güç veriyor. Aynı diasporaların arkasında devlet olmasının onları güçlendirdiği gibi. Yurtdışındaki vatandaşların gücü, devletlerin gücüdür. Örneğin, geçenlerde bir konferansta bir Kanadalı araştırmacı yurtdışında iki milyon Kanadalının olduğunu belirterek 'Bu bizim gücümüz' demişti. Türkiye, bu konuya eğilmeli. Türkiye'nin gücü yurtdışındaki Türkler olmalı. Dünya ile iletişimin gücü diasporadan geçiyor. Türkiye'nin de diaspora oyununu oynaması lazım. Ama savunmacı bir kimlikle değil.

Dünyada bir Türk diasporasından söz edilebilir mi?

Benim için Türkler, bir diasporadan daha çok, 'uluslar ötesi bir cemaat'. Diasporalar, bir devlet kurulmadan önce, bulundukları topraklardan çıkıp kovulma yoluyla gerçekleşen yayılma ile oluşuyor. Devlet öncesi bir yayılma. Türklerin durumu ise çok farklı. İşçi olarak ekonomik amaçlarla gelmişler. Bir devletin vatandaşları olarak göç etmişler. Ve yerleşerek gidilen yerlerde kalıcı olma diye bir şey söz konusu değildi. Türkler için her zaman dönülecek bir devlet vardı. Ama aradan 40 sene geçiyor, kalıyorlar. Türkiye'nin menfaati, yurtdışındaki vatandaşlarının ekonomik ve siyasal olarak güçlenmesi. Türkiye bunu fark etti; ama çok ileri gidemiyor. Çünkü hâlâ, çocuklarının yanlış bir şey yapmasından korkan anne-babalar gibi dizginleri tutar gibi davranıyor. Oysa bulundukları ülkelerin toplumuna karışıp vazgeçilmez bir kuvvet olabilirlerse pazarlık güçleri de artar.

Avrupa'ya bakarak bu potansiyeli görüyor musunuz?

Elbette, Türkler etkin bir topluluk oluşturabilir. Bunun önünde iki zorluk var. Birincisi, göçmenlerin henüz eğitim seviyesinin düşük olması. Diğeri ise medyasıyla vs. Türkiye'nin hâlâ yurtdışındaki Türklere savunmacı bir milliyetçilik hissi pompalaması. Artık hepimiz biliyoruz ki; bulunduğun yerle kaynaşmak o ülkenin dinine geçmek anlamına gelmiyor. Türkler, siyasette ve ekonomide önemli yerlere geldikleri zaman aynı cemaat kuvvetini elde ederler. Ve bugün sorun çıkaran ülkeler aynı 'müştericiliği' (clientelisme) Türklere de uygular. Türkiye, 'sınırlarımı açmam ya da korumam' gibi sürekli ekonomik ve siyasal şantaj yapıp duracağına kendi elindeki, devlete sadık, kimliğini hâlâ orada gören insanların kuvvetiyle oynaması lazım.

Peki, diasporaların yerleşmesinde ya da güçlenmesinde din faktörü etkili mi?

Elbette etkili. Ermeni meselesinin, Batı kamuoylarında oluşturduğu heyecanın arkasındaki temel nedenlerden birisinin de din olduğu söylenebilir. Yani Ermenilerin de Hıristiyan olmaları. Diğer yandan, Ermenilerin yüzyılın başında Fransa'ya yoğun bir şekilde yerleşmelerinde kiliselerin desteği çok önemli rol oynadı.

Avrupa'da 15 milyondan fazla Müslüman var. Neden bir Müslüman diasporası yok?

Çünkü kendilerini hâlâ devletlere bağlı görüyorlar. Diasporanın temelinde ortak bir referans var: Tarih, toprak, dil, din. Henüz Avrupa Müslümanlarında ortak bir referans yok. Din kimliği, milli kimliğin üstüne geçtiği zaman böyle bir gelişmeye şahit olabiliriz. Bunu bir gün göreceğiz. Hatta bunun bir Türk diasporasından daha önce olacağını düşünüyorum. Avrupa'da Müslüman olmak diye bir kimlik oluşmakta.

Kaynak: Zaman