Türkiye`nin dost ve kardeş Bosna-Hersek`e verebileceği katkılar bir kaç sahayla sınırlı değil; muhtemel katkı alanları sektörler bazında ele alınabilir: Mesela, bilgisayar/bilişim sektörüyle başlarsak Bosna-Hersek`in teknik alanların bir çoğunda yetişmiş insanları olmakla birlikte, sahada yazılım alanında iç ve dış pazara yeterli ticari hizmet sunabilecek bir seviyeye çıkamamış olması, sektörün daha yenice organize olmasıyla ilgilidir. Bu alanın Bosna-Hersek için uzun vadeli bir hedef olarak teknoparkların ve küçük çaplı "Silikon Vadisi" örneklerinin kurulması, ülkenin geleceğini değiştirebilir.

Sektöre bir katkı olarak, iki yıldır Uluslararası Saraybosna Üniversitesi`nin ev sahipliğinde bilişim firmalarının ve uzmanların kendilerini geliştirmeleri, tanışmaları ve firmalar arası yeni işbirlikleri için BİT kampları açılıyor. Üniversite mevcut Bilgisayar Mühendisliği programına ek olarak Yazılım Mühendisliği bölümünü de açarak bu alanda önemli bir katkı sunmuş oldu. Gerçekten sahada pazar rekabeti oldukça zor olan bir dünyada, Bosna`nın geçmişte başardığı şekilde yerli sanayi ürünleri ile piyasada yer tutması hayli güç. Halbuki, "yazılım" sektörü Singapur, Tayland, Tayvan gibi uzakdoğu ülkelerinin başarıyla sürdürdüğü alanlar olarak Bosna için umut vaad etmektedir.

Yugoslavya döneminin `Kültür Başkenti` olarak bilinen Saraybosna her türlü kültür faaliyetine açık bir şehir. Bu potansiyel Türkiye ile Bosna-Hersek arasında karşılıklı bilgi, tecrübe ve görgü transferi için iyi bir zemin. 1995 yılından bu yana her yıl sanat dünyasının ilgi odağı olan ve Güneydoğu Avrupa`nın en büyük film festivali olan `Saraybosna Film Festivali`, ülkenin sanat potansiyelini açıkça ortaya koyuyor. En azından bu potansiyelin değerlendirilmesiyle Türk ve Boşnak ortak filmleri artırılarak yeni işbirliklerine kapı aralanabilir. Ne de olsa, tarihten güncele ve postmodern dönemlere kadar sınırsız senaryo üretilebilir; Boşnak ve Türk senaristlerce ortak çalışılabilecek zemin ve konular her zaman yakalanabilir.

Ortak belgesel  çekimleri de yapılmaktadır ve daha iyileri de mümkündür. Ama özellikle semnaryo ve `metin yazarlığı` konusunda yerel uzmanların katkısı gözardı edilmeden ortak ekiple ürün verilirse bu sahadaki katkının daha değerli sonuçları olabilir. Yeri gelmişken Bosnanın tarihi mekanlarına dair çekilmiş onlarca belgesel arşivlerde duruyor. Öncekileri izlemeden veya onlardan daha ileri bir metin ve görsel sunum önermeden çekilecek yeni belgesellerin katacağı bir katma değerin olmadığını ilgilenenlere hatırlatmak gerekir.

Türkiye`nin Bosna-Hersek`e verebileceği katkılardan en önemlisinin hukuk ve kamu yönetimi alanında olduğunu tekrarlamak gerekir. Türkiye`den, özellikle bu sahadaki son 15 yıllık tartışmaların, ulaşılan sonuç ve gelişmelerin, ortaya çıkan birikim ve tecrübenin aktarılması bir şekilde sağlanmalıdır. Bosna-Hersek`in Yugoslavya döneminden tevarüs eden altyapısı hala bir çok noktada işlevini ağır aksak da olsa sürdürüyor. Fakat hukuk sahasında geçtiğimiz 20 yılda dünya kendisini hızla yeniledi. Bosna-Hersek bir kaç sınırlı konuda Avrupa Birliği müktesebatına uygun şekilde yenileştirme ve uyumlaştırma girişiminde bulundu. Maalesef, Bosna-Hersek`deki anayasal ve iç dengeler dolayısıyla Polis ve Milli Eğitim gibi belirli alanlarla sınırlı kalan küçük iyileştirmeler veya reform girişimleri oldu. Bu reformların sahada başarılı olması ve yeni reformların üstlenilebilmesi için (istenilmesi halinde) Türkiye`nin rehberliği faydalı olacaktır.  Hukuk, kamu yönetimi, siyaset ve toplumun problem yaşadığı diğer konular hakkında uzmanların tespitlerini ve çözüm önerilerini biraraya getirecek çalışmalar fazlasıyla ihtiyaç var. Bu ihtiyaca binaen, geçen yıl editörlüğünü Ahmed Kulaniç beyle birlikte yaptığımız "Boşnia and Herzegovina: Law, Society and Politics" adli yaklaşık 350 sayfalık kitap çalışmasında ele aldık. Bu mütevazı katkımız, Bosna`nın temel problemleri  hakkında tespit ve çözüm önerileri sunarak konu üzerinde ileride çalışacaklar ve uygulayıcılar için önemli ve `sahih` bir kaynak oluşturdu.

TIKA'nın Bosna'da öteden beri özellikle tarihi ve kültürel varlıklara yapmış olduğu ciddi yatırımlar herkesçe malum. Özellikle ülkenin tarih ve kültür politikalarına, Boşnak kimliğinin yeniden inşası sürecine dair proje yatırımlarının desteklenmesi yanında, topluma sürekli olarak yön verebilecek `politika belirleyici` konulara yönelmek gerekir.  Geçmişte inşa edilen tarihi ve kültürel varlıklarımızın bıraktığı iz kadar, belki de daha derin izler bırakacak olan bu katkı ülkenin kaderini değiştirebilir. İstenilmesi halinde yükseköğrenim, milli eğitim, belediyecilik, bankacılık sektörlerinde ön açacak politikaların belirlenmesinde, Türkiye`nin katkıları değerli olacaktır.

Bir kaç örnek proje konusu üzerinden gidecek olursak:  Bölgede `Türkiye`, `Türk` ve `Türkçe`ye olan ilgi düzeyinin ne olduğu; bu kavram ve olgular üzerinde olumsuz düşünceler varsa bunların neler olduğu ve nasıl giderilebileceği başlıbaşına değerli bir çalışma konusudur. Küçük bütçeli ve kısıtlı, saha çalışmaları yerine, konuyu tüketen, kapsamlı ve çokyönlü bir eser çalışması, ülkenin gelecek politikalarının belirlenmesinde ve Türkiye`nin bölgeye sağlayabileceği sağlıklı destek bakımından bir ihtiyaçtır.

Genel olarak yabancı yatırımların boyutu veya katkısı, bu yatırımların yoğunlaştığı alanlar, ihmal edilen yatırım alanları, sektörel yatırım potansiyelleri gibi bir çok alandaki fizibilite raporları ve projeler, ülkeye yapılacak yatırımlar için gerçekçi bir katkı olabilir.

Türkiye`den gelen yatırımcıların ekonomik katkısı, Türk-Boşnak ortak kültürel değerleri; Bosna`da Boşnakların din anlayışı; (klasik) Boşnakçadaki Türkçe unsurlar; Boşnak örf ve adetleri (gelenekler), ortak kültürel yaklaşımlar; `Boşnak Kimliğinin yeniden inşasında Türkiye`nin sağlayabileceği katkılar` gibi onlarca proje hayatî değerde katkı sağlayabilir. Bunun yanında, bütün etnik gruplara, bütün renklere yönelen ve önyargıları hafifletecek, toplumlararası gerginlikleri giderecek çalışmalar sadece Bosna`da barış için değil; her ülkede, mesela Türkiye`nin kendi iç politikası bakımından da değer taşımaktadır. Bununla birlikte, tamamlanan projelerin tozlu raflarda kalmaması, bu projelerden yararlanılması, uygulanabilir olanların hızla hayata geçirilmesi ve erişilen sonuçlar hakkında ayrıca rapor ve bilgilendirmeler yapılması gibi temel gereklilikler sağlanmalıdır.

Bosna için artık bu temel projeler safhasından da bir ileri aşamaya uygulama aşamasına geçmek gerekiyor. Savaş sonrasında bölgeye bir destek olarak düşünülen büyüklü küçüklü projeler üzerinden maddi destek temininin bir sektör olmaktan çıkarılması ve gerçek ihtiyaçlara göre proje üretilmesi gerekmektedir. Projelerini `ekmek kapısı gören`, onları tamamlamayan, baştan savan, sonuç ve çözüm ortaya koyamayan veya şahsi amaçlar için kullananlara ikinci defa proje imkanı sağlanmamalıdır.

Türk kurum ve kuruluşlarının Bosna`ya fizibilite çalışması yapmadan gelmemeleri; geliş amaçlarının içini tam doldurmaları ve yatırım veya girişimden sonra takip ve devamlılığın sağlanması en hayatî unsur olarak görülmelidir. Aksi halde, arşivsiz, hafızasız ve devamlılığı olmayan çalışmaların kalıcı izler bırakmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Sözkonusu arşiv, hafıza ve devamlılığı sağlama potansiyeli olan en önemli adres Büyükelçiliğimizdir. Bu konuda katkı sağlayabilecek diğer adresler arasında ilk akla geleni olan Uluslararası Saraybosna Üniversite`nin özel bir yeri vardır.

Bosna`daki Türk kurum ve kuruluşlarının (THY, Yunus Emre Enstitüsü, TRT, AA, TIKA vb.) her biri, kendi alanlarında yeniliklere ve başarılara imza atan başkan ve koordinatörlerinin emek ve gayretlerinin görülmesi ve teşvik edilmeleri kesinlikle gereklidir.  İçinden geçtiğimiz bu yeni kritik dönemde insiyatif üstlenebilecek insanların doğru şekilde değerlendirilmesi gerek Bosna`nın gerekse Türkiye`nin menfaatleri bakımından mutlak bir şarttır.

Buraya kadar bütün sayılanlar birer örnekten ibarettir. Bütün bu dört yazıda aktarılanlar, gözleme dayalı olarak tespit edebildiğim örnekler. Detaya inildikçe daha da çarpıcı örneklerin bulunabileceğine inanıyorum.

Sonuç olarak, Türkiye`nin Bosna-Hersekte veya dünyanın herhangi bir yerinde karşılıksız destek ve yardımları ancak ve ancak belirli usul ve kuralların gözetilmesiyle sonuç verebilir. İyiniyet yanında, arşiv, fizibilite ve ihtiyaç tespiti, uzman ve danışman desteği, gayret, takip ve sonuç raporlama yapılmak zorundadır. Aksi halde, günübirlik hissiyata dayalı tarihi romantizme kapılarak yapılacak gezilerle ve vaadlerle, sadece zaman, insan, emek ve kaynak israfına yol açmaya devam edilebilir.