İsrail'in 'Özgürlük filosu' saldırısı, dikkatleri, Türkiye'ye ve kısa olmayan bir süreden beri Türk İslamcı yönetim altında oynadığı yeni rollerine çevirdi.
Suriye ile İsrail arasında dolaylı ve gizli görüşmelerdeki arabuluculuktan Kafkaslar ve İran nükleer dosyası krizindeki belirgin rol gibi bölge çekişmelerinde önemi artan rollerle Türkiye, araştırmacıları ve analistleri kutuplaştıran kendine has bir model oldu.
Fakat kanımca AKP içindeki Türk İslamcıların yönetim modeli, ordu ile toplum güçleri arasında çetin çekişmelere sahne olmuş ülkede, beklentilerin üstünde bir başarı gerçekleştiren model olduğu için incelenmeyi ve analizi hak ediyor. Bu çekişme Türkiye'yi etnik ve siyasi çekişmeler karışımı ve neredeyse bütün komşu ülkelerle tarihi gerginlik bir yana askeri yönetim ile sivil yönetim arasında bir gelgite sürükledi.
Türk İslamcılar 2002'de iktidara geldiklerinde ekonomik şartlardan İslamcılar ile ordu arasındaki ilişkilere damgasını vuran tarihi gerginliğe, Türkiye'nin AB üyesi olma isteğinin sonuçlarına ve komşu ülkelerle sorunlara kadar kronik sorunları miras aldılar. Daha da önemlisi ordunun kendilerini pusuda beklemesi, ordu ve diğer siyasi rakipleriyle ilişkilerine vuran gerginlik onları baskı altına aldı. Şimdi iktidarda geçen bu yıllardan sonra Türk İslamcıların Arap ülkelerindeki İslamcılarla karşılaştırmada açık bir sicili oldu. Başarı sicili İslami çevreler dışında birçok hayranı çekti. Peki, AKP'nin Türk İslamcıları liderlerinin destek aldığı dikkat çekici bu başarının reçetesi nedir?
Türk İslamcılar, Arap ülkelerinde İslamcıların girdiği bütün çatışmalardan kaçınmıştır. AKP liderlerinin deneyimindeki birinci unsur ülkelerinin birliğini korumaktaki titizlikleri, orduyu ve siyasi rakiplerini kışkırtmaktan sakınmakta temsil edilen bu çabayı pratik olarak hayata aktarmaları ve gereksiz çatışmalara girmekten kaçınmalarıdır. Arap ülkelerindeki İslamcıların aksine Türk İslamcılar bu türden sembolik çatışmalara girmekten sakındılar.
İktidardaki AKP liderlerinin yöntemi suni veya marjinal çatışmaları kazanma inadı ve ısrarını taşımadı. Aksine birçok defa ordudan ve siyasi rakiplerinden gelen bu türden çatışmalara girmesi yönündeki kışkırtmalardan kaçındılar.
AKP'nin iktidardaki İslamcı yöntemi, İslamcılarla ve onları iktidar ve siyaset tercihleriyle ilişkili beklenti ve formatlara aykırı şekilde gerçekleşti. Bu aykırılık sadece iç düzlemle sınırlı kalmadı, Türkiye'nin dış politikasında, bölgesel ve uluslararası temel tercihlerine de uzandı. Zira AKP liderleri beklenenin aksine ve hatta Erbakan'ın iktidardayken İran dahil İslam ülkeleriyle ekonomik ve siyasi koalisyonlar kurarak doğuya yönelmeyi tercih ettiğinde yaptığından tamamen farklı olarak AB'ye üyelik tercihini korudu.
İsrail'le ilişkiler ise geçen birkaç yıl zarfında Türk İslamcıların ordunun bir hata yapmasını beklediği bir İslamcı parti için dikenli olan bu sorunla ilişkide ortaya koyduğu ustalığı gözler önüne serdi. Türk İslamcıların bu dikenli ilişkiyle muameledeki ustalık boyutu netleşiyor. İsrail'le ilişki esasında ordunun elinde olan bir dosyaydı ancak AKP liderleri hükümet olmaları hasebiyle Türk kamuoyunu kazandılar ve orduyu büyük ölçüde nötralize edebildiler. Fakat AKP deneyiminin başarı unsurlarındaki esaslı unsur hiç kuşkusuz ekonomik başarıdan kaynaklanıyor. İktidara üzerinde iyi çalışılmış bir ekonomik programla geldiler. Bu programla Türk ekonomisini canlandırdılar ve iyi kalkınma rakamlarına ulaşmaya sevk ettiler.
Görülüyor ki Türk İslamcılar bu başarı sicilini Arap ve İslam ülkelerindeki İslamcılarla irtibatlı klasik düşünce formatından kaçınarak, bölünmeyi ve enformasyon savaşını savuşturmaya, zorlamadan kaçınmaya, iktidar ve siyaset seçenekleri ve ikilemleriyle gerçekçi bir ilişki kurmaya dayalı yeni yaklaşımlar sunarak elde ettiler. Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Beyan, Bahreynli gazeteci ve yazar, 13 Temmuz 2010
Kaynak: Zaman