Ardından boy verecek tartışmalarda kendisine yönelik eleştirileri uygarca karşılayacak olduktan sonra Genelkurmay Başkanlarının istedikleri sıklıkta konuşmalarında bence hiçbir mahzur yok; günümüz şartlarında her konuşmadan sonra kalkan toz sinirleri tahrip edecek kadar yoğun olabiliyor...

Bazısı aşırıya da kaçan tepkilere katlanabilen konuşsun konuştuğu kadar...

Dün, basın toplantısında söylediklerine değinen yazıların hepsine göz atma fırsatı bulduysa rahatı kaçmış olabilir Org. İlker Başbuğ'un; birkaç 'malum' sütun dışında Türk medyasının büyük bölümü toplantıda söylenenlere eleştirel yaklaştı çünkü... 'Kâğıt parçası' diye küçümsediği 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' resmi başlıklı belgenin medyadaki büyük çoğunluk tarafından ciddiye alındığı bir kez daha anlaşıldı.

Türkiye'nin yakın geçmişinde yaşananları izleme şansı bulabilmiş herkes, 'Plan/Proje' içinde yer verilen görüşleri ve eylem tekliflerini 'anayasal düzen' ile çelişkili sayıyor. 'Kâğıt parçası'nın fotokopi olması onu hukuki sonuç doğuracak bir 'belge' olmaktan uzak tutuyor belki; ancak bir yerlerde 'ıslak imzalı' hakikisinin bulunduğu kanaatine sahip olmayan pek az.

Başbakan Tayyip Erdoğan da kuşku duyanlardan... Bir ödül vesilesiyle bulunduğu Brüksel'de, Org. Başbuğ'un basın toplantısında söylediklerini değerlendirmesi kendisinden istendiğinde, "Fotokopi de olsa belgeyle ilgili gereken yapılacak" demesi o kuşkuyu dışa vuruyor.

Ya Cumhuriyet Savcıları? Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ topun bundan sonra sivil savcılarda olduğunu söylerken, belgenin içeriğiyle artık ilgilenilmemesini de istedi. Savcıların kuşkularını giderememiş olmalı ki basın toplantısı, 'kâğıt parçası' diye küçümsenen 'Plan/Proje' altında imzası bulunan albayın da aralarında bulunduğu dokuz kurmay subay İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na ifade vermek üzere çağrıldı.

Org. Başbuğ'un basın mensuplarıyla konuştuğu saatlerde, adları bir 'suikast girişimine' karıştığı için, 28 Şubat'ın kilit isimlerinden bir Orgeneral ile bir MİT yöneticisini de sorguluyordu Cumhuriyet Savcıları... Hem de uzun uzun...

Bu arada Meclis de boş durmadı ve 'askeri yargı' alanını sınırlayan iki maddelik yeni bir düzenlemeyi aynı gece kabul etti. Buna göre, darbeye kalkışanları artık sivil mahkemeler yargılayacak; savaş ve sıkıyönetim halleri dışında siviller askeri mahkemelerde yargılanamayacak...

Basın toplantısının yapıldığı gün, CHP lideri Deniz Baykal'ın "12 Eylül darbecilerini de yargılayalım" teklifine, darbe lideri Kenan Evren'in "İntihar ederim" cevabını okurlara yansıtıyordu gazete manşetleri... Teklif halka sunulsun, halk "Yargılansın" dediği taktirde yargıdan önce hayatına kendi eliyle son vereceğini söylemiş Evren...

Buraya kadar özetlediğim gelişmeler '2009 Türkiyesi' tablosu hakkında iyi bir fikir veriyor: Genelkurmay Başkanı konuşuyor ve bu da bizi demokrat ülkelerden ayırıyor belki, ama konuşmaya demokratik tepki de gecikmiyor.

Asker konuşunca siyasetçi susmuyor, eleştiriyor: Org. Başbuğ'un demokrasiye bağlılık sözünü ciddiye alan iktidar partisi darbe heveslilerin peşinden ayrılmama kararlılığı sergiliyor; anamuhalefet partisi de son hiyerarşik darbe olan 12 Eylül'ün fâillerinin yargılanmasını talep ediyor; Meclis hep birlikte 'askeri yargılama kurallarını' değiştiriyor...

Cumhuriyet Savcıları da boş durmuyor, geçmiş müdahaleleri mercek altına alıyor...

Gerçek aydınlar da Org. Başbuğ'un açtığı tartışmaya kendi eleştirel görüşleriyle katılıyorlar...

Konu bu ay sonunda yapılacak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına gelecek ya, orada da '28 Şubat 1997' değil '2009 Türkiyesi'ne uygun bir MGK tablosu çıkacağı şimdiden belli.

Demokrasimiz böyle böyle olgunlaşacak...

Yeni Şafak