Türkiye'deki türban meselesi maalesef çok anlamsız düzlemlerde tartışılıyor.
Tartışmanın boyutlarını, taraflarını herkes çok iyi bildiğinden bu konulara artık dönmek istemiyorum.
Ben de bir yurttaş olarak, üstelik üniversite öğretim üyesi olarak meselenin geldiği aşamadan kişisel olmasa da meslekî kaygılar açısından etkilenen biri olarak azımsanmayacak bir süredir bu konuda yazılar yazıyorum ve soruna mantık içi bir çözüm bulunması için gayret gösteriyorum.
1990'ların ikinci yarısından yani türbanlı reşit kızlara üniversite mekânlarının kapanmasından, yasaklanmasından beri de meseleye mantık içi bir çözüm üretebilme kaygısıyla bir çözüm kriteri olarak hizmet alma-hizmet verme ilişkisinin temel alınmasını savunuyorum.
Bu konuda başka yazı yazmama gibi bir tutumum da yok değildi, zira söylenebilecek her şeyin söylendiğini düşünüyordum ama geçtiğimiz günlerde bazı gazetelerde söz konusu "hizmet alma-hizmet verme ilişkisi kriterinin sığlığı" üzerine, sanki ellerinde derinlik ölçme aletleri varmışçasına yapılan yorumlar nedeniyle bir kez daha ve muhtemelen de son kez bu konuya dönme ihtiyacı hissettim.
Türbanın kamusal alanda yasaklanması söyleminin ne kadar yanlış bir söylem olduğu, bu söyleme sahip çıkanların kamusal alan kavramını yanlış yorumladıkları ortada. Ev dışında her mekanın kamusal alan olduğu açık, hatta evlerin bile mahkeme kararıyla kamusal alana dönüşebilmesi mümkün; bu nedenden kamusal alan temelli bir sınırlama, Taksim Meydanı'nda da yasaklama gerektireceğinden işin komikliği, anlamsızlığı belli.
Kamusal alan kavramını genel alanlar ve resmî alanlar diye en yalın bir biçimde iki alt kategoriye indirgediğinizde, genel kamusal alanlarda mesela Taksim'de sınırlama getirmek saçma ama belirli bir sınırlamayı resmî kamusal alanlara taşımak mümkün ama bu sınırlamanın da belirli bir mantıkî, kuramsal temele oturması şart ve kanaatime göre reşit üniversiteli kızlara getirilen sınırlama bu mantık çerçevesine oturmuyor.
Resmî alanlarda hizmet alan yurttaşlar ve hizmet veren yurttaşlar yani kamu görevlileri var ve devlet erki de söz konusu resmî alanlarda kamu hizmeti veren görevlilere belirli bir sınırlama getirebilir, bunun azımsanmayacak bir mantıksal temeli mevcut.
Hizmet alan-hizmet veren kriterinin sığ bir kriter olduğunu söylemek ve resmî alanın her iki tarafında da kıyafet özgürlüğünü savunmak ilk bakışta kulağa hoş gelebilir ama bu tür bir mantığı ben çok büyük bir kolaycılık, meselelere çok mekanik bakma, detayları ve anlamlı bazı hassasiyetleri atlama olarak değerlendiriyorum.
Bu görüşü savunanlar yani kamu hizmetinin hem üretim hem de tüketim aşama ve alanlarında ayırım yapılmamasını savunanların çok önemli bir simetri farkını görmezlikten geldiklerini düşünüyorum.
Türban meselesini kamu hizmetiyle ilişkilendirdiğinizde gündeme gelen kavram kamu hizmetinin niteliği kavramı ve bu nitelik ağırlıklı olarak tarafsızlık, renksizlik ya da sadece hukuktan yana taraf olma olarak kendini ortaya koyuyor.
2008 Türkiye'sinde toplumun çok büyük bir azınlığında, yaklaşık yüzde otuzunda türbanı bir dinsel simge olmasa dahi belirli bir siyasî gelenek ve aileyle yakınlık olarak algılama eğilimi var; bu eğilim ya da algılamanın mantıklılığını ya da mantıksızlığını tartışmanın pek bir manası olmadığını düşünüyorum, zira algılama algılamadır ve bunu tartışmanın bizim hakkımız olmadığı ortada.
Türban meselesine ilişkin kamusal bir düzenleme yapılacaksa bu düzenlemenin ancak kamu hizmeti kavramıyla ilişkili olarak ve tarafsızlık olgusunu zedeleme algısı gündemde olduğu sürece yapılabilmesi bir anlam taşıyabiliyor.
Türbanlı yani birilerinin bir siyasal hareketle doğru ya da yanlış olarak aidiyet ilişkisi kurabildiği bir kişinin kamu hizmeti üretim yerinde olması o kamu hizmetini tüketen kişiyi tüketeceği kamu hizmetinin tarafsızlığı konusunda kuşkuya götürme ihtimali mevcut ve bu ihtimal olduğu sürece de bu sınırlamayı mantıklı bulmamız gerekiyor.
Aynı şeyi türbanlı üniversiteli kızlar için düşünmek anlamsız, zira bu kızlar kamu hizmeti üretmiyorlar, kamu erki kullanmıyorlar yani tasarruf ettikleri yetkiler açısından kimseyi tedirgin etmeleri mümkün değil, zira eylemleri üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikte değil.
Türbanlı kızlar açısından kamu hizmeti alma-kamu hizmeti verme ilişkisinin çok asimetrik yani farklı olduğunu daha detaylı açıklamaya kanımca hiç gerek yok, meselenin kendisi kendini anlatıyor.
Benzer bir asimetrinin kamu hizmeti üretim aşamasında türbanlı-türbansız ayırımında da olduğunu görmek gerektiği kanısındayım; 2008 Türkiye'sinde kamu hizmetinin nötralitesi, tarafsızlığı kaygısı çerçevesinde yapılacak bir analizde türbanlı ve türbansız kimlik dışavurumlarından hangisinin bir politik aidiyete en azından algılama düzeyinde daha yakın durduğunu görmek lazım diye düşünüyorum.
Türbanın kamu hizmeti üretim taraflarının hepsinde özgürlüğünü savunmak ilk algılamada kulağa hoş gelebiliyor ama bu değerlendirmenin çok önemli, gerçek hassasiyet asimetrilerini atlamak anlamına da geldiğini görmek gerekiyor.
İşin bir de pratik tarafı var; türbanın kamu hizmetinin her iki tarafında da olmasını ısrarla istemek daha bilmem kaç nesil türbanlı kızların üniversite haklarından yararlanamamasıyla aynı anlama geliyor galiba.
Kaynak: Zaman