Beklenen gerçekleşti ve ABD Başkanı Donald Trump, Obama döneminde imzalanan İran’la nükleer anlaşmadan çekileceğini açıkladı. Trump anlaşmayı ABD tarihinin en kötülerinden birisi olarak görüyor; İran’ın nükleer faaliyetlerini sona erdirmediğini, aksine yaptırımların kaldırılmasıyla serbest kalan paranın İran’ın hem nükleer çalışmalarını hem de bölgesel faaliyetlerini finanse ettiğini iddia ediyordu.

Karar öncesinde iki blok, Trump’ın tercihini kendi öncelikleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyordu. Kararın hemen akabinde İsrail Başbakanı Netanyahu bir sunumla İran’ın nükleer çalışmaları konusunda “yalan” söylediğini ve anlaşmadan önce olduğu gibi anlaşmadan sonra da faaliyetlerine devam ettiğini iddia etmişti. İran’ın bölgesel rakiplerinden Suudi Arabistan ve Körfez’in İran’la en yakın ticari ilişkilere sahip ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler Trump’ın kararını memnuniyetle karşıladı.

Diğer taraftan ise nükleer anlaşmanın Avrupa tarafı yoğun bir mesai harcadı. Amaç Trump’ı çekilme kararından döndürmekti. Bunun için Trump’a anlaşmanın yeniden müzakere edilmesine fırsat vermesini, yaptırımların müzakerelerin yürütülebilmesi için geciktirilmesini, anlaşmadan çekilmenin maliyetinin kalmadan daha büyük olduğunu anlatmaya çalıştı. Macron’un PR açısından başarılı ABD ziyareti, İran konusunda Trump’ın aklını çelmeye yetmedi. Karar sabahı Trump nezdinde yürütülen diplomatik girişimler de sonuç vermeyince, Trump ve anlaşmanın Avrupa bloku arasındaki görüş ayrılığı kaçınılmaz oldu. Anlaşmanın Avrupa ayağı anlaşmaya sadık olduklarını açıklarken, Trump’ın olası yaptırımları konusunun üçüncü ülkeleri nasıl etkileyeceği konusu gündeme oturdu.

Trump’ın çekilme açıklamasının salt olarak anlaşmaya ilişkin olmadığı açıktı. Trump’ın açıklama tonu ve açıklamanın içeriği ABD’nin anlaşmanın ötesinde İran’a yönelik bazı tasarruflarda bulunacağının habercisi olarak kabul edilebilir. Önümüzdeki dönemde iki ana alternatif İran karşıtı bloğun yol haritasına dönüşebilir:

Trump tıpkı Kuzey Kore’de olduğu gibi sert açıklamalar ve hatta askeri tehditle İran tarafının geri adım atmasını sağlamaya çalışabilir. Bunun için bir taraftan söylemi, askeri tehdidi ve yaptırımları artırarak İran’ı yeni bir müzakereye zorlayabilir. İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine yönelik kapsamlı saldırısını bu çerçevede okuyabiliriz. Avrupalı ortaklar artan tehdit ortamında İran’ı masaya zorlamaya çalışacaktır.

Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ