Donald Trump’a verilen destek ABD’de dalgalar hâlinde yayıldı. Bu, son zamanlarda bilhassa sıkıntılı bir durum arz ediyor. Zira Müslümanların ülkeye göç etmesini yasaklamaktan, camileri kapatmaktan, Müslümanları gözetlemekten, Müslümanlara özgü kimlikler çıkarmaktan ve başkaca apaçık İslamofobik eylemleri gerçekleştirmekten bahsediyor.

Hitler gibi, onun Amerikan versiyonu…Şu açık ki Trump ve destekçileri (belki hepsi değil ama çoğu), Müslümanları ne şekilde olursa olsun üstesinden gelinmesi gereken bir “kanser” olarak görüyor.

Hakikat şu ki Müslümanların Amerika’ya katabilecekleri çok şey var. İslam medeniyeti adalete, merhamete ve insaniliğe dair zengin bir geçmişe sahip. Bu, benim burada ortaya attığım saçma bir iddia değil. Tarihi bir olgu. Trump ve destekçileri esasında İslam tarihinden ve Müslüman liderlerin örnekliklerinden çok şey öğrenebilirler.

Peygamber Muhammed ile başlayalım. Bu yeryüzünün üzerinde yürümüş en harika ademoğullarından biri… ABD Anayasası’ndan 1,000 yıl önce ortaya koyduğu Medine Sözleşmesi, tarihte din ve vicdan özgürlüğü gibi insan haklarını koruyan ilk hukuki belgelerden biridir. Bu belge, İslam devletinde yaşayan tüm vatandaşlara eşit haklar vermiştir. Bilhassa “yabancılar” özel bir statüde addedilip “Müslümanlarla aynı zeminde yer alacaklardır.” Bu, birçoğu Müslüman mültecilerin ülkelerine girmesini yasaklamak isteyen Trump ve destekçilerinden dağlar kadar farklıdır.

Medine Sözleşmesi bir defaya mahsus yapılmış bir belge değildir. Peygamber Muhammed, kendi bölgesindeki Hristiyan topluluklara birçok barış ve iyi niyet mektubu yollamıştır. Mısır’daki St. Catherine Manastırı’ndaki Hristiyan keşişlere yolladığı mektupta, Hristiyanların can güvenliğini sağlayacağını, çünkü “Hristiyanların onun vatandaşları olduğunu” söylemişti. Mektupta ayrıca, Hristiyan hakimlere saygı gösterilmesi ve kiliselerin yıkılmaması ya da onlara zarar verilmemesi gerektiği de yazıyordu. Bir kez daha, tüm bunlar, camileri kapatmayı düşünen Trump’ın fikirlerinden fersah fersah uzaktadır.

Hz. Muhammed, 632 yılında Arafat Dağı’nda insan haklarına dair bir başka örneklik de bırakmıştır. Peygamber, son hutbesinde “Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a; beyazın siyaha ve siyahın beyaza takva ve salih amel dışında bir üstünlüğü yoktur” diyordu. Veda Hutbesi, Peygamber’in insaniliğini ve etnik kökeni ne olursa olsun tüm insanlara değer verdiğini gösteriyordu. Müslüman topluluklar arasındaki çeşitlilik, Hz. Muhammed’in talebiyle kıymet görmüştür. Hz. Muhammed’in çeşitliliğe değer verdiği göz önüne alınırsa, Trump ve destekçilerinin bunu hakir görmesi ironiktir.
Özetle, Hz. Muhammed, Trump’ın tam zıttıydı. Peygamber, insanların eşitliğini öne çıkaran, ırkçılık karşıtı bir figürdü. Hiç şüphe yok ki politik sistemlere dair çok az tecrübesi olan bir bölgede demokrasiyi geliştirmişti.Kendilerince Muhammed’i küçümseyen Trump destekçileri, yukarıda belirtilen örnekleri düşünmüyorlar bile.

Halife Ömer gibi Müslüman liderler de Hz. Muhammed’in insana olan sevgisini yansıtmaktadır. Ömer, “Yahudilere ve Hristiyanlara iyi muamele edilmesini, onların düşmanlarına karşı korunmasını ve onlara altından kalkamayacakları bir yükün yüklenmemesini” istemiş ve dahi şunu emretmiştir: “Tüm insanlara eşit davranın… Kendinizin yahut bir başkasının Yahudilere ve Hristiyanlara bir yanlış yapmamasını tavsiye ederim.” Ömer tam olarak Peygamberi’nin, gayrımüslimlere saygı ve eşitlik çerçevesindeki muamelesini takip ediyordu.

Hz. Muhammed ve Halife Ömer, Arap Müslümanlardı fakat ellerini diğer dini gruplara uzatan tek Müslümanlar, Araplar değildi. Babür İmparatoru Ekber, Hristiyanlara büyük bir saygı sergilemişti. Onun, Hristiyanlara yönelik yönetimi, FatehpurSikri şehrinin devasa girişindeki BulandDarwaze’de görülebilir. Ekber buranın üzerine şöyle yazdırmıştı:“Meryem’in oğlu İsa şöyle demiştir: Bu dünya bir köprüdür. Buradan geç ama üzerine ev inşa etme. Gelecek saati uman, ebediyeti de umar. Bu dünya bir saatliktir. Onu ibadetle geçir, ötedeki görülmeyen dünya için.” Büyük Ekber eğer Hristiyanlığa saygı duymasaydı BulandDarwaze’nin üzerine bu pasajı yazdırmazdı.

Ekber’in hoşgörü mirası IbidatKhana’da (ibadet evi) da görülebilir. Fatehpur şehrinde inşa edilen bu yapı, farklı inançlardan insanların dini tartışmalar yapabilecekleri bir forum olarak hizmet verdi. Güney Asyalı tarihçi Muhammed Abdul Baki, Ekber’in “dinler arasında bir fark gözetmediğini, herkes tek bir barış bağı altında birleştirmeyi hedeflediğini” iddia etmektedir. Bu, Trump’ın kampanya mesajlarında var olmayan güzel bir sözdür.

Trump ve destekçileri oturdukları yerdeki kitap mağazasına gidip 13. yüzyılda yaşamış olan ve ABD’de de en popüler şairler arasında yer alan Sufi Müslüman şair Rumi’nin kitaplarını almalı. “Doğu” ve “Batı” arasında bir nevi köprü olan Rumi de İsa’ya saygı göstermiş ve gayrımüslimlere dostluk elini uzatmıştır. Onun güçlü sözleri sevgiyi ve barışı yansıtır.

Rumi’ye dair en sevdiğim hikâye ise 1273 yılında Türkiye’de, Konya’da gerçekleşen cenazesindendir. Her kesimden insan bu büyük şaire hürmetlerini göstermek için gelir. Gözü yaşlı bir Müslüman, bir Hristiyan’a gider ve “Müslüman bir şairin cenazesinde neden ağlıyorsun?” diye sorar. Hristiyan, “Biz ona çağımızın Musa’sı, Davut’u, İsa’sını yansıttığı için saygı duyardık. Hepimiz onun takipçileri ve müritleriydik.” Rumi, takipçileri arasında popülerdi çünkü onları Yahudi, Hristiyan ve Müslüman’dan önce insan olarak görüyordu. Tüm Amerika böyle bir insanilikten faydalanabilir.

Trump ve destekçileri bu Müslüman liderlerin örnekliklerine, kendi topluluklarına nasıl davranmaları gerektiğine dair bir rehber edinmek için bakabilirler. Amerikalılar onların ilkeleri ve vizyonuyla zenginleşecektir. Trump ve destekçileri bölüp yönetmeyi severlerken Hz. Muhammed, Büyük Ekber ve Rumi gibi Müslümanlar hoşgörü ve çoğulculuğun toplumları zayıf değil güçlü kıldığını anlamışlardı.Trump’ın da insanlık tarafından gölgede bırakılmasının vakti geldi.

Kaynak: Craig Considine/ The Huffington Post

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran