Neredeyse sekiz ay önce bazı nüfuzlu Demokrat Partililer, Donald Trump’ın başarısından memnuniyet duyuyordu.
Strateji netti: Bernie Sanders’ı uğurla, direksiyonu sağa kır, “ılımlı” Cumhuriyetçileri hedef al ve seçim galibiyetini bekle. Cumhuriyetçilerce hayranlık duyulan, muhafazakâr Güneyli Demokrat Tim Kaine’in Clinton’a yol arkadaşı olarak atanması, bu stratejiye yapılan vurguyu yansıtıyor. Lyndon Johnson’un 1964’teki Barry Goldwater karşıtı meşhur propagandasında olduğu gibi Hillary Clinton, Trump’ın berbatlığının iktidar yolunu açacağına inanıyormuş gibi duruyor.
Obama’nın Parçalanan Bileşimi
Normal şartlarda bu strateji işe yaramalı. Para ve organizasyon konusunda Trump geride. En büyük hedge-fon ve iş dünyası bağışçıları Clinton’ı destekliyor, Cumhuriyetçi egemen çevrelerin en önemli figürleri de öyle.
Sağ kanat medyanın çoğu Trump’a karşı durumda. Seçim haritası da onun lehine değil. Her ne kadar beklenen oy oranı Clinton’ın çok gerisinde olmasa da oyların coğrafi dağlımı, seçmenler heyeti sisteminin (Electoral College System) onun aleyhine olabileceği anlamına geliyor.
Böylece Clinton, Cumhuriyetçi seçmenlerden oluşan yeni katmanları da üstüne katarak Barack Obama’nın sahip olduğu seçmen bileşimine sahip olmak istiyor. Peki ya bütün bu beklenti fazla rahat bir beklentiyse? Ya Demokratlar ve destekçileri durumu yanlış değerlendirdiyse ve bir hayal kırıklığı ile karşı karşıyalarsa?
Obama yönetiminin mirası, o seçmen bileşiminin parçalanmakta olduğunu gösteriyor. Hiç değişmeyen ücretleri, azalan kamu harcamalarını ve hiçbir ciddi altyapı yatırımının olmamasını içeren karnesi, Demokratların kuzey ve kuzeydoğudaki performansına muhtemelen etki edecek ki kuzey kuşağı Trump’ın hedefinde olan bir bölge.
Trump’ın easas oy kaynağının “beyaz işçi sınıfı” olduğu meselesi bir klişe, esasında Trump farklı sınıflar arasında destek buluyor ve Cumhuriyetçilerin ön seçimlerinde onu destekleyenlerin ortalama geliri, genel nüfusun gelirinden çok daha yüksek.
Ayrıca ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Ofisi’nin yaptığı baskınların miktarına ve polis şiddetindeki artışa Clinton’un kitlesel –özellikle de genç siyahları ve Latinleri- hapis ve sınırdışı karnesini de eklediğimizde bu seçmenler, Clinton’ın ihtiyaç duyduğu oranlarda oy vermeyebilir.
Hâlihazırda, Clinton’ın sıçrama yaptığı bir dönemin ortasında dahi, Trump; Florida, Ohio, Iowa ve Pennsylvania gibi çekişmeli eyaletlerde iddialı. Buralardaki ırkçılığın yükselişi ve ekonomik emniyetsizlik Trump’a yolu açabilir. Bu eyaletlerin hepsi 2012’de Obama’yı seçti ancak Trump tarafından elde edilmelerine bir adımlık mesafe kalmış durumda.
Hillary’e Dair Bir Heyecan Yok
Trump, politikadaki egemenlere ve medyaya duyulan bir öfke ortamında öne çıktı. Politikanın içindeki sınıfları şoke eden son derece sataşmacı, böbürlenmeyi seven, ırkçı ve cinsiyetçi provokasyonlar Trump’ın avantajına oluyor gibi. Kendisinin Meksikalılar hakkındaki ırkçı yorumlarının neticelerini düşünün. “Uygun bulunma” oranı yükseldi ve Nate Silver gibi önde gelen uzmanların ve bahis pazarının tahminlerinin aksine Cumhuriyetçilerin adayı olma yolunda tüm rakiplerini yok etmeye devam etti.
Bugün dahi, Trump’ın uygun görülme oranı düşük olsa bile, Clinton’ın durumu da çok daha iyi değil. Trump’tan dar görüşlü bir serseri mayın olmasından ötürü nefret edilirken Clinton’ın zayıf noktası tam olarak güvenilmez ve müesses nizamın memuru olarak görülmesi. (Oportünist bir şekilde çabucak politik çizgisini değiştirme eğilimi, devamlı süren skandal dalgası ve Demokrat Parti yönetiminin kendisinin rakibi Bernie Sanders’ı reddetmek için ortaya koyduğu olağanüstü efor da Clinton’a pek yardımcı olmadı tabi…)
Film yapımcısı ve yazar Michae Moore’un ortaya koyduğu gibi, “Hiçbir Demokrat ve kesinlikle hiçbir bağımsız birey, 8 Kasım’da uyanıp Hillary’e oy vermek için dışarı koşmaya heyecan duymuyor.”
Trump da buna yoğunlaşmış durumda: “Çarpık Çurpuk Hillary”. Demokrat Parti Ulusal Toplantısı’nda Trump delegelerin cep telefonlarına, Clinton’ı ve partideki çarkı “Bernie’nin hiçbir zaman şansı olmadığını” ileri sürüp seçimi çalmakla suçlayan saldırgan bir reklam yolladı.
Cennetle Dünyayı Değiştirmek
Trump’ın Demokrat tabanı hedeflediği hareketleri bunlarla sınırlı değil. Trump bir popülist olarak, “açık pazarları”, sosyal güvenliği ve yerli ekonomiyi korumayı aynı anda savunabiliyor. Çevrecilerle saf tutarak Trans-Pasifik Ortaklığını eleştirdi, milli altyapıya Clinton’ın yapacağı harcamanın iki katını yapmayı teklif etti ve genel sağlık sigortası sistemini savundu. Irak savaşına olan hücumunun yanısıra aldığı bu pozisyonlar geleneksel sağı karaladı ancak bazı beyaz Demokrat seçmenleri de kendisine çekecek.
Clinton’ın yönetmeyi düşündüğü politik merkez sekiz yıldır anlaşma yapıyor. Resesyon, banka kurtarma operasyonları, düşen hayat standartları ve mahvolmuş altyapı; eski, “açık pazar”a dayalı yönetim konsensüsünü yok etti.
Eski seçmen bileşimleri parçalanıyor ve yeni bileşimler henüz açık olarak oluşmakta. Siyaset bilimci Alan Abramowitz tarafından geliştirilen bir oy tahmin modelinin işaret ettiği üzere, eğer Trump böyle dengesiz mesajlar vermeseydi bu faktörler onu zirveye çıkarmaya zaten yeterli olacaktı.
Bu, Clinton’ın problemi: Kocası iktidardayken de görüldüğü gibi merkezi gözeten bir strateji -ve NAFTA’ya yol açıp sosyal güvenlikte kısmaya gitmek- artık kazanan olmuyor. Demokratlar köhneleşmiş bir merkezde yerleşik kalmak için cennetle dünyanın yerini değiştirdikçe seçim Trump’a kaybediliyor.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran