Hem Batı hem de Rusya, Kosova ve Osetya'da kendilerine meşru kılıf sağlamak için 'soykırım' suçlamasını suistimal etti ama kendi barışgüçleri Gürcistan'ın saldırısına maruz kaldığı için Rusya'nın ayakları Batı'dan sağlam basıyor. Açık olan şu ki, ABD'nin tek kutuplu günleri bitti
Uluslararası oyunun kurallarının büsbütün değiştiğine dair kuşkular varsa, son birkaç günde dağılmış olmalı. Başkan Bush pazartesi günü Rus liderlerden Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığının tanınması yönünde parlamentolarının aldığı kararı reddetmelerini istedi. Ancak 24 saat bile geçmeden cevabını aldı; Rusya Devlet Başkanı
Medvedev, Gürcistan'ın iki sorunlu bölgesini Rusya'nın tanıdığını duyurdu.
Rusların mesajı yanlış anlaşılamayacak türden: Gürcistan'ın 7 Ağustos'ta Güney Osetya'ya saldırmasıyla tetiklenen savaş müzakere edilemez ve Amerikan imparatorluğunun devlerinin yapacağı ya da söyleyebileceği hiçbir şey de bunu değiştiremez. Bunun ardından Britanya Dışişleri Bakanı David Miliband'ın dün Kiev'de 'Rus saldırganlığına karşı koalisyon' kurmaktan bahsetmesi yalnızca çılgınlık görüntüsü veriyor.
'Felaketstroyka' bitti
Kafkaslar'da bu ay içinde yaşananlar artık sorgulanmaz olan bir uluslararası dönüm noktasına işaret ediyor. 1914 Ağustos'uyla karşılaştırmalar elbette gülünç ve yeni bir Soğuk Savaş'a dair spekülasyonlar da aşırıya kaçmakta. Karadeniz'deki tüm manevralara ve nükleer nitelikli tehditlere rağmen Rusya ve ABD arasındaki soğukluğun 1. Dünya Savaşı'na yol açan olaylarla uzaktan yakından alakası yok. Ayrıca mevcut gerilimler
Batı'yla Sovyetler Birliği arasındaki 40 yıllık cepheleşmeyi şekillendiren ideolojik ve küresel boyutlara sahip değil.
Ancak açık olan şu ki, Amerika'nın tek kutuplu günleri bitti ve 1991'de Sovyetler Birliği'nin can çekiştiği günlerde Bush'un babası tarafından ilan edilen yeni dünya düzeni de artık yok. Tek bir gücün bir dev gibi yerküreye hükmettiği, iradesini tüm kıtalara dayattığı, buna karşılık sadece ulusal bağımsızlık yönündeki halk hareketleri ve yalıtılmış 'haydut devletler' tarafından karşı konulduğu günlerin sonu geldi. Rusya'nın 'felaketsroyka'ya gömüldüğü ve Çin'in ekonomik bir güç inşa ettiği yaklaşık 20 yıl boyunca, ABD uluslararası hukuku ya da kurumları dert etmeksizin kendisinin ve müttefiklerinin başka ülkeleri işgal etmesini hak gören, doymak bilmez askeri ittifaklarının yörüngesine hep daha fazla devleti çeken, emsalsiz ve kimseye hesap vermeyen küresel bir güç icra etti.
Şimdiyse petro-dolarlarla kasası dolan Rusya bu insafsız genişlemeye dur deyip, ABD'nin fermanın heryerde geçmediğini gösterdi. Her ne kadar bu, küresel değil bölgesel bir meydan okuma olsa da, Amerikan gücünün yeni sınırlarına dair bu ibret Orta Asya'dan Latin Amerika'ya kadar çoktan zihinlere yerleşti.
Gürcistan'daysa hem Medvedev'in Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanıması hem de Rusların Gürcü askeri kapasitesini yok etmesi nedeniyle tartışmalı bölgelerin ülkeyle yeniden bütünleşmesine dair kapıların kapandığına yönelik şüpheye yer kalmıyor. Ayrılıkçı devletleri meşrulaştırmak kuşkusuz Rusya'nın kendi toprak bütünlüğü için de tehlike yaratmakta. Fakat söz konusu hamle fiiliyatta küçük bir etki yaratacaktır ve muhtemelen ilerdeki müzakereler için koz yaratmayı amaçlamakta.
Bunun yanında Miliband'ın Ukrayna'da, ABD liderliğinde Kosova'nın bağımsızlığının bu yılın başlarındaki tanınmasıyla paralellikler kurmayı reddetmesi kulağa boş sözler gibi geldi, tıpkı egemen devletlerin işgalini ve çifte standartları kınaması gibi. Hem Batı hem de Rusya kendilerine meşru bir kılıf sağlamak için 'soykırım' suçlamasını suistimal etti ama uluslararası planda tanınan kendi barışgücü askerleri doğrudan Gürcü ordusunun saldırısına maruz kaldığı için Güney Osetya söz konusu olduğunda Rusya'nın ayakları kesinlikle NATO'dan daha sağlam basıyor, zira 1999'da Kosova'daki etnik temizlik ABD önderliğindeki NATO saldırısının başlamasından sonra gerçekleşti.
Rusya'nın kendisini uluslararası toplumdan yalıtmasına dair son günlerde Batılı siyasetçiler arasında pekçok konuşma yapılıyor. Ancak uluslararası toplumdan kast edilen sadece Kuzey Amerika ve Avrupa değilse, hiçbir şey gerçeğe daha uzak olamaz. ABD ve Britanya medyası Gürcistan krizi yüzünden kapsamlı Soğuk Savaş moduna geçerken, dünyanın kalanı bunu farklı bir açıdan değerlendiriyor. Singapur'un eski BM elçisi Kishore
Mahbubani Financial Times'ta 'dünyanın büyük kısmının Gürcistan konusunda
Batı'nın ahlak dersi vermesine şaşırdığını' belirtti. Ayrıca 'Batı'nın görüşü dünyanın Rusya'ya karşı mazlum Gürcistan'ı desteklemesi gerektiği şeklindeyken... çoğunluk dayılanan Batı'ya karşı Rusya'yı destekliyor. Batı'daki anlatıyla dünyanın kalanı arasındaki uçurum bundan daha açık olamazdı' ifadelerini kullandı.
Bunun neden böyle olması gerektiği anlamak çok güç değil. ABD ve yardakçıları Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan'a ölüm ve yıkım getirmek için sadece uluslararası hukuk ve BM'yi ayaklar altına almadı. 1990'ların başında Pentagon küresel bir rakibin belirmemesi için ABD'nin 'gelişmiş endüstriyel milletlerin çıkarları adına bu ülkeleri liderliğimize karşı koymaktan alıkoyacak şekilde hareket etmeyi hesaba katması' gerek uyarısında bulunuyordu. Fakat iş Rusya'ya gelince, tüm bunlar, ABD'yi aşırı geren ve çok kutuplu dünyaya dönülmesini engellemekten alıkoyan emperyal kibir bulutunun altında unutuldu.
Demokrasi Batı'nın bahanesi
Kuşkusuz yeni çokkutupluluk kolaylıkla abartılabilecek nitelikte. Rusya bölgesel bir güç ve önümüzdeki yıllarda da dünyanın en güçlü devleti olmayı sürdürecek olan ABD'ye küresel planda ciddi bir rakip yakın vadede görünmüyor. Aynı zamanda bu durum çatışma riskini azdırabilir. Herhangi bir gücün iradesini diğer ülkelere tektaraflı olarak dayatma özgürlüğünü sınırlandırabilecek biçimde uluslararası ilişkilerde karşı denge olması zorunluluğunu kavramayı ancak en solipsist Batılı zihinler başaramayabilir.
Batı'nın vereceği yanıtlardan biri, ABD hâkimiyetine yönelik bu büyüyen meydan okumayı Rusya ve Çin gibi otokratik ülkelerce yönlendiriliyor gerekçesiyle eleştirmek olur. Aslında, Batı'da çalan alarm zillerinin demokrasiyle çok da alakası yok. Rusya, ABD yörüngesine girdiği zaman, o dönemki devlet başkanı Boris Yeltsin'in parlamentoyu bombalaması ve ahlaksızca seçimlerde hile yapması Batı tarafından büyük anlayışla karşılanmıştı.
Asıl sıkıntı bu ülkelerin demokratik sorumluluktan uzak olması değil, -Rus kamuoyu hükümetin Gürcistan'daki eylemlerini büyük ölçüde destekliyor- ortaya koydukları stratejik meydan okuma ve ekonomik rekabet. Geri kalanımız içinse, Rusya ve diğer yükselen güçlerin ortaya koyduğu bu yeni iddialı tavır sadece küresel emperyal gücün dizginlenmemiş icrasına bazı kısıtlamalar getirmiyor, kurallar üstünde yükselen uluslararası ilişkilerin yeniden canlanması için de baskıyı artırıyor. Her kim ABD başkanı seçilirse seçilsin, şartlar böyleyken durum gayet cazip görünüyor.
Kaynak: Radikal