Mısır’da bazı şeyler değişmeden kaldı. İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Mısır-İsrail barış antlaşmasını yırtıp atmadı ve gelecekte de bunu yapmayacak. Mısır’ın İsrail elçisini çekmiş olabilir ama bir zaman sonra İsrail’e dönecek; İsrail’in Kahire büyükelçisi ise kovulmadı. Ufukta savaş görünmüyor; bunun bir nedeni, İslamcı Müslüman Kardeşlerin savaşın Mısır ve Mısır ekonomisi için taşıdığı anlama iştah göstermeyişi ise diğer nedeni de Mısır ordusunun buna karşı çıkacak olmasıdır.
Mursi bu parametreler içerisinde halen manevra alanına sahip olabilir. Bu ise Mursi’nin esasen İsrail’in Gazze harekâtına bir tepkiye liderlik etmekte olduğunu varsayar. Mursi’nin tepkisi, Mısır halkının eylem beklediğine dair bir farkındalığın güdümündedir. Bu bakımdan, kendi kamuoyuna yanıt verdiği kadar İsraillilere de yanıt vermiş oluyor. Mısır başbakanını Gazze’ye göndermesi, Mısır kamuoyuna olduğu kadar İsraillilere ve hatta Filistinlilere de bir mesajdır. Mesaj şu: Ben Hüsnü Mübarek değilim; sizin fikirleriniz önemlidir.
2011 Tahrir Meydanı’nın bir ürünü bu. Askeri seçenekler masada değil ancak Mursi’nin yapmadığı ve bu yüzden kamuoyu baskısı altında kalabileceği bir dizi şey var. Gazze’deki Filistinlilerle dayanışma, sınır kontrollerin gevşetilmesi ve açık ticaret düzenlemeleriyle Gazze ve Mısır ilişkilerinin normalleşmesine yol açabilir ki bunların hiçbiri de kriz sırasında gerçekleşmemiştir. Şu anda protestolar var ve İhvan içerisindeki Mursi yanlısı güçler bunların Mursi’ye daha fazlasını (belki de yapabileceğinden daha fazlasını) yapma yönünde baskı gösterilerine dönmesine izin vermek yerine Mursi’nin Gazze’yle dayanışma eylemlerine bir destek ifadesine çevirmeye çalışmaları muhtemeldir. Fakat Gazze’deki kriz devam ettiği müddetçe sınırlı bir süre için işe yarayacaktır bu.
Dolayısıyla Mursi üç hedefle başbaşa kalmıştır ve Mısır bunların hiçbirine tek başına ulaşamaz: İsrail’in Gazze’ye saldırmasına bir son vermek; güvenlik boşluğunu dolduran bir Hamas; Filistin-Arap ve Arap-İsrail çatışmasını sona erdirmenin yolu olmayı vaad eden devinim halindeki bir süreç. Uzun vadede en can alıcı olanı sonuncusudur ve Mursi kendi başına bunu yapamaz. Gerçek bir barış süreci olacaksa, ikinci dönem başkanlığı yürüten Barack Obama’nın olmaması düşünülemez. Bu noktada başka sorunlar zuhur ediyor. İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu ve Obama’nın son dört yıl zarfında berbat bir ilişkileri oldu; Netanyahu ise Ocak ayında yapılacak seçimlerden zaferle çıkacak muhtemelen. Mursi barış sürecine ihtiyaç duyuyor olabilir ama barış müzakerelerinde bir Filistin heyetinin olmasını sağlayacak bir Filistin uzlaşması için aracılık yapamazsa veya Obama, İsraillileri masaya getiremezse başka bir krizin patlak vermesi sadece an meselesi olacaktır.
İsrail-Filistin çatışması, son asrın büyük bir diliminde Ortadoğu’nun kilit bir problemi oldu. Ancak bu zamanın büyük bir diliminde, bölgedeki yönetimler kendi meşruiyetlerine doğrudan bir tehdit olmaksızın bu sorunla temas kurmaya muvaffak oldular. Kahire’deki küçük bir meydandan yükselen Arap dünyasında değişim arzusu bir cin haline geldi; tekrar şişeye sokulamayacaktır. Mesele, bu çatışmanın nasıl değişeceğidir; bir eğer sorusu değildir bu. Ne zaman olacağını da sormak durumunda değiliz çünkü hâlihazırda olmaktadır.
Kaynak: Daily Beast
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın