Suudi Arabistan son birkaç haftada Müslüman Kardeşler’le irtibatlı bazı liderleri konuk etti. Bu konuklar arasında Tunus’ta En-Nahda partisinin lideri Raşid Gannuşi, Yemen’de Islah Partisi lideri Abdülmecid Zindani ve Filistin direniş grubu Hamas’ın lideri Halid Meşal de vardı.
Suudi idareciler Mısır’da Müslüman Kardeşler’in taraftarlarının vahşi şekilde bastırılmasına tüm güçleriyle destek verdikleri için bu tür görüşmeler birkaç sene öncesinde düşünülemezdi bile. Krallık, Mart 2014’te Müslüman Kardeşler’i “terörist” örgüt olarak ilan etmişti.
Ama Kral Abdullah’ın ocakta ölmesiyle tahta Suudi Kralı Selman’ın çıkmasını müteakip, Suudi politikasının İhvan’a ve onun bölgedeki bağlı kuruluşlarına karşı tam kapsamlı savaştan çıktığı ve İran’ın arttığı söylenen bölgesel tehdidine odaklandığı görülüyor.
Bu politika değişikliği, Selman’ın tahta çıkmasından hemen sonra, zamanın Dışişleri Bakanı Suud El Faysal’ın, hükümetin “Müslüman Kardeşler örgütüyle değil örgütteki belli üyelerle problemi olduğunu” söylemesiyle ortaya çıktı.
İnternet dergisi Jadaliyya’nın başyazarlarından Muin Rabbani, Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada, “Abdullah yönetiminde, siyasi katılım ve seçimle meşruiyet elde edilmesi çağrılarında bulunan, belki de Müslüman Kardeşler’in bu konuda en iyi örneği oluşturduğu Sünni İslamcılık, varoluşsal bir tehlike olarak görüldü. Zira bu, Suudi devleti için farklı bir İslamcı siyaset modeli ortaya koyuyordu" dedi.
Rabbani, Selman’ın İran’ın Batılı güçlerle nükleer bir anlaşma imzalamasının arefesinde ve İhvan’ın önemli yenilgilere maruz kalmasını takiben iktidara gelmesiyle “Suudi Arabistan’da daha önceki krallık el değiştirmelerinde olduğundan çok daha önemli bölgesel politika değişiklikleri meydana geldiğini” söyledi.
Önemli politika değişikliklerinden biri, Yemen konusunda oldu. Yemen, Husi hareketinin (Şiiliğin Zeydi fırkasına bağlı olan bu hareket, çoğu medya uzmanı ve hükümet yetkilisi tarafından İran’daki Şii hükümete yakın olmakla tarif ediliyor) nüfuzunu Yemen çapına yayması ve sonunda eylül ayında başkent Sanaa’yı ele geçirmesiyle Kral Selman için öncelikli bir mesele haline geldi.
Suudiler o zamandan beri İran’ı hem askeri hem de mali olarak Husileri desteklemekle itham ediyorlar. Suudi Arabistan ve müttefikleri tarafından marttan bu yana Yemen’de icra edilen savaş, çoğu yorumcu tarafından Yemen’deki iç dinamiklere rağmen “iki bölgesel güç arasında “vekalet savaşı” olarak nitelendiriliyor.
Aslında Suriye’de İran destekli Esad rejimiyle Körfez’deki Arap ülkeler ve Batı tarafından desteklenen isyancı gruplar arasında yapılmakta olan savaşla Yemen ve Irak’takilerle mezhepçi yapıdaki ihtilaflar giderek yayılıyor.
Bu bağlamda Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler ve bağlı kuruluşlarına karşı bariz yeni politikası kolayca anlaşılabilir: İran ve müttefiklerine karşı ittifak oluşturmak.
Georgetown Üniversitesi’nde misafir siyaset bilimi profesörü Emad Shahin’e göre, “Özellikle Müslüman Kardeşler olmak üzere ılımlı ve ana akım siyasi İslam’ın bastırılmasıyla oluşan boşluk IŞİD gibi gruplar tarafından dolduruluyor” ve bu durum, Suudi Arabistan’da İran tarafından teşkil edildiği düşünülen tehdit algısına ek olarak bu ülkenin IŞİD’le savaş için belli Sünni gruplarla yakınlaşma kurma arzusuna katkı yapıyor.
İhvan da Suudi Arabistan’ın bu yaklaşımına karşılık veriyor görünüyor. Son birkaç yılda bölgede kendilerine karşı alınan saldırgan tedbirlere Suudi Arabistan tarafından verilen desteğe rağmen, Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Hamas, Yemen’deki Islah Partisi ve bölgedeki diğer İslamcı gruplar, Suudiler ve Arap müttefikleri tarafından Yemen ve Husi hareketine hava bombardımanına destek vermede fazla gecikmedi.
Müslüman Kardeşler’in Yemen’deki kolu Islah Partisi’nin liderleri o zamandan beri düzenli olarak Riyad’da toplantılar yaptılar. Suudi Arabistan eski Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’i desteklediği ve iki taraf arasında eskiden beri anlaşmazlık olduğu için bu durum açık bir politika değişikliğine işaret ediyor.
Meşal'in son ziyareti de önemli bir adımdır. Özellikle de Kral Abdullah’ın iktidarının son günlerinde siyasi faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle Hamas’ın sekiz üyesinin aniden tutuklanması sonrasında, Suudilerin de Mısır’ın yolundan gideceği ve grubu hedef alacağı düşünüldüğünde… Meşal’in ziyaretinden bir iki gün sonra Hamas üyeleri hapisten çıkarıldı.
Tahran Üniversitesi dünya araştırmaları fakültesi dekanı Muhammed Marandi’ye göre, İran basınında Suudi Arabistan’la yakın ilişkiler sebebiyle Meşal ve Hamas’a yapılan hücumlara rağmen, “İran Meşal’in Suudi Arabistan ziyaretini fazla ciddiye almıyor. Onlar, Hamas’ın Suudi Arabistan’dan herhangi bir askeri destek alamayacağını biliyorlar. Hamas’ın İran’a ve İran’ın desteğine muazzam derecede ihtiyacı var.”
Marandi ayrıca Hamas’ın askeri kanadının Tahran’a çok yakın olduğunu, Filistinli grubun siyasi bölümünde ise Riyad’la daha yakın bağlardan yana olan üyeler olduğunu belirterek, görünüşe göre Hamas içinde bir bölünme olduğunu sözlerine ekledi.
Hamas, Suriye’de iç savaş patlak verdiğinde olduğu gibi, hep Filisin meselesini ilgilendirmeyen bölgesel ihtilaflara karışmama şeklinde bir tavır benimsemiş olmasına rağmen, grup içindeki siyasi liderler, Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki savaşı desteklemek için kendilerini baskı altında hissetmiş olabilirler.
Shahin, Al Jazeera’ya, “Müslüman Kardeşler şimdi, kendilerine karşı alınan acımasız önlemlerin tesirlerini azaltmak ya da bunu asgariye indirmek için, her türlü yakınlaşma ve arabuluculuk vasıtalarını kullanacak bir pozisyonda olacak” dedi.
İhvan’ın Suudi hükümetleriyle ilişkisi tarihi olarak hep bir şeye bağlı olmuştur: Suudilere. Shahin, iki taraf arasında ne zaman ilişkiler kötü olsa bunun Hamas’tan değil Suudilerin bu grupla ilişkileri soğutmasından kaynaklandığı görüşünde.
Shahin, “Aralarındaki ilişki baskıyla müsamaha arasında gidip geliyor” dedi. “Müslüman Kardeşler çoğu zaman baskı altında kalmış bir örgüttür ve bunlar için hep örgütün bekası öncelikli olmuştur. Devlet olmayan bir aktörden aktif bir dış politika beklemek çok zordur.”
Ama Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in üst düzey mensubu Amr Darrag, Meşal ve Gannuşi gibi Müslüman Kardeşler’le irtibatlı liderlerle Suudi yetkililer arasındaki görüşmeleri “çok olumlu bir adım” olarak gördüğünü dile getiriyor ama halen bunların “Suudilerin [genel olarak İhvan’a karşı] politikasında tam bir değişiklik olduğunu gösterdiğine” inanmıyor.
Shahin ve Darrag, ayrıca Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler’e olan tavrının her zaman bütüne yönelik olmadığını vurguladı. Bu da Suudilerin genel olarak Yemen, Suriye, Libya ya da diğer yerlerde Müslüman Kardeşler’le irtibatlı gruplarla olan ilişkilerine kendi çıkarlarına bağlı olarak ayrı ayrı vakalar temelinde baktığı anlamına geliyor. Suudi Arabistan bu konuda Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden farklıdır. Bu ülkeler İhvan’la irtibatlı her gruba karşı sert bir tutum takınmıştır.
Ama Arap dünyasındaki son gelişmeler, sadece Suudilerde değil İhvan’da da küçük ama kayda değer bir tavır değişikliğine işaret ediyor.
Libya’da Libya Müslüman Kardeşleri’nin siyasi kolu Adalet ve İnşa Partisi’yle ilgili sürpriz bir gelişmeyle Fas’ta Libya’daki iki ana muhalif grup arasındaki görüşmelerde bir belge imzalandı.
Belge Trablus’taki hükümete muhalefet eden Tobruk hükümetiyle Libya’da Müslüman Kardeşler ve bağlı kuruluşlarına karşı savaş başlatan isyancı Libyalı General Halife Hafter’in ordusunu meşrulaştırdı.
Hafter, askeri desteğinin büyük bölümünü Mısır ve BAE hükümetlerinden alırken, Suudiler de Libyalı General’in savaşını desteklemede önemli bir rol oynadı.
Suriye’de de son aylarda muhalif grupları Fetih Ordusu diye tek bir çatı altında toplama çabaları oldu.
Rabbani’ye göre, Suriye’deki i isyancı grupların karşı karşıya kaldığı asıl mesele organize olma ve birlik oluşturmadır. Grupların belli bölgelerden olması ve bunlardaki milli vizyon eksikliği göz önüne alındığında bu zavallı gruplar yabancı destekçilerine boyun eğiyor ve Suriye hükümeti kadar birbirleriyle de çatışma içine giriyor.
Rabbani, Al Jazeera’ya “Daha önce Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan bu gruplar üzerinde nüfuz elde etmek için yarışıyordu. Şimdi Türkiye Suudi engeli olmadan bu grupları tek bir şemsiye altında toplamak için girişim başlattı. Böyle bir şey bir sene önce hemen hemen imkansızdı” dedi.
Suudi Arabistan’ın daha önce Türkiye’nin Suriye’deki nüfuzunu kırma politikası, daha büyük öncelikler için geri plana atılmış görülüyor: Esad’ın kazanımlarını kesmek, İran’a meydan okumak ve dünyaya birleşik bir Esad karşıtı cephe sunmak. Bu yüzden Suriye muhalefetinin önemli bir kısmını teşkil eden El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi, Fetih Ordusu altında Batılı ülkeler için daha hazmedilir hale getirildi.
Bu arada Mısır’da ülkenin lideri Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi’nin, Suudi Arabistan’ın İhvan bağlantılı kuruluşlarla ilişkilerinin yumuşamasından çok rahatsız olduğu görülüyor. Sisi’nin en hararetli destekçilerinden tecrübeli gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel, geçenlerde verdiği mülakatta, Suudi Arabistan’ın Yemen ve Suriye’deki politikalarını yerdi, İran ve Hizbullah’ın politikalarını savundu.
Mısır’da ordunun politikalarına bağlılıkları ve Sisi’ye olan aleni övgüleriyle bilinen medyanın ileri gelenleri de Suudi rejimine ve onun son dış politikalarına sert ifadelerle saldırılar başlattılar.
Mısır hükümeti de geçenlerde Husi hareketinin mensuplarına Kahire’de sempozyum düzenleme ve Yemen’de Suudi liderliğindeki koalisyon tarafından işlendiği iddia edilen zulümlere dair fotoğraf sergisi açma izni verdi.
Bu taktik değişikliği, Mısır’ın Suudi Arabistan’ın “teröre karşı savaş”ının artık İhvan ve bağlı kuruluşlarıyla değil daha ziyade bölgede IŞİD ve Şii hareketleriyle ilgili olmasından duyduğu açık öfkeyi gösteriyor. Mısır’da bu konudaki ihtilaf dinecek gibi görünmüyor. Bu yüzden, yorumculara göre Suudi Arabistan’ın olaya müdahale etmesi muhtemeldir ki bu da Sisi’nin geleceği için kötü olabilir.
Shahin, “Mısır’da Müslüman Kardeşler’in çoğunluğu, Sisi’nin de içinde olacağı bir gelecek tahayyül etmez. O, kutuplaştırıcı bir isimdir. Aynen [eski Cumhurbaşkanı Muhammed] Mursi’nin yeniden göreve getirilmesi çağrılarının da kutuplaştırıcı bir mesele olması gibi” dedi.
Shahin’e göre, “İki tarafın da bu çıkmazın ötesine geçmeye ihtiyacı var” ve Suudilerin böyle bir gelecek için rol oynaması mümkündür. İlginçtir, isimlerinin açıklanmaması şartıyla Al Jazeera’ya konuşan kaynaklar Sisi’nin İslamcı hareketi bastırmasının en hararetli destekçilerinden BAE’nin de Sisi’siz bir gelecek düşünüyor olabileceğini ifade ettiler. Yine de bu kaynaklar, BAE’nin Mısır ordusuyla yakın bağlarının güçlü olarak kalmaya devam ettiğine işaret ettiler.
Müslüman Kardeşler ve bağlı kuruluşları, İranlılara meydan okuyacak bir cephe ortaya koymak için Suudilerle top çevirirken İhvan’ın bunun karşılığında bir şey alıp alamayacağını ya da ne alacağını bekleyip görmek gerekiyor.
İhvan’a bağlı çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan bu siyasi manevraların, bazı liderlerinin savunduğu üzere siyasi olgunluk ya da akıllıca pragmatik hesaplamalar mı içerdiğini yoksa eleştirenlerin dile getirdiği üzere siyasi menfaatler ve çaresizlikten mi kaynaklandığını zaman gösterecek.
Kaynak: Al Jazeera
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya