Ortadoğu’nun yükselen gücünün lideri bir komşusuna ve eski yakın dostuna Adolf Hitler ile Nikolay Çavuşesku’nun akıbetini hatırlatıyorsa, ortada kulak verilmesi gereken bir sağlık uyarısı var demektir. Peki Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın, eski dostu Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın nasihatini dikkate alması halinde şansı nedir? Deneyimlerime dayanarak pek fazla olmadığını söyleyebilirim.

Yaptırıma dayanabilir mi? 

Son yıllarda Beşşar Esad ile yaptığım görüşmelerde, Maniheist dış görünümüyle afalladım. Neredeyse dokuz aylık protestoların sonrasında Esad’ın dişe dokunur reformlara girişme niyetinde olduğuna dair en ufak bir işaret yok. Zaten klasik totaliter üslup itibariyle karşı görüşlere sıfır tahammül gösteren karakteri göz önüne alındığında, bunu yapması da beklenemez. Esad, Doğu Avrupa liderlerinden Nikolay Çavuşesku’yu andırıyor. 

Akıbeti vahim olan Romanya lideri gibi Esad da bir gece vakti sessiz sedasız gidecek biri değil. Tunus’taki Zeynel Abidin bin Ali’yi örnek alıp kaçmayacak da... Bana göre, onun durumunda bariz menzil Tahran olacaktır. Fakat İsrailli bir generalin bana istihzayla söylediği üzere, ‘First Lady’ (isyanın arifesinde Vogue dergisinde arzı endam eden göz kamaştırıcı Bayan Esad) Tahran’dan ziyade Paris’in modasına alışkın. Her ne olursa olsun kaçmak, başarısızlık anlamına geliyor. Mısır’ın ve Libya’nın devrik liderleri Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi gibi, Beşşar Esad da muhtemelen gitmemekte inat edecek ve bu, kendisi ve ailesi için vahim sonuçlar doğuracak. Esad’ı anlamak için şunu hatırda tutmak lazım: O ve babası Hafız Esad, ülkeyi 42 yıldır sıkı sıkıya ellerinde tutuyor. Fakat Avrupa Birliği, Arap Birliği ve şimdi de Türkiye tarafından devreye sokulan yaptırımlar, Suriye’nin zaten zor durumdaki ekonomisinin dış ekonomik basıncın ve büyüyen iç muhalefetin yarattığı gerilimlere dayanma ihtimalinin zayıf olduğu anlamına geliyor. 

Bununla birlikte Suriye’de demokrasinin zaferinin ciddi bir bedelle mümkün olabilmesi gibi bir risk söz konusu. Eğer Beşşar Esad Doğu Avrupa liderleri arasında en çok Nikolay Çavuşesku’ya benziyorsa, ülkesi de en çok Yugoslavya’ya benziyor. Nüfusun üçte ikisi Sünni, fakat rejim gücünü esasen Hıristiyan ve Dürzi gibi azınlıklardan, hepsinden fazla da heterodoks bir İslam mezhebi olan Nusayrilerden devşiriyor. Yıllar boyunca rejimin sıkça dile getirdiği laiklik iddiası, aslında Sünni Arap milliyetçiliğinin reddinden fazlası değil. En kötü durum senaryosu ise Suriye’nin, pek çok ihtilafın için için kaynadığı Yugoslavya gibi, kaosa ve iç savaşa sürüklenmesi. Sadece Suriye’nin değil, bütün Doğu Akdeniz’in üzerinde dolaşan bir kara bulut bu. 

Suriyelilere başlıca sığınak 

Etnik ve dinsel açıdan en büyük çeşitliliği taşıyan Arap ülkesi olan (Sünniler, Şiiler ve Hıristiyanlar, yanı sıra Dürziler ve Ermeniler) komşu Lübnan, Suriye içinde geniş çaplı bir çatışmanın 1975-1990 iç savaşının yaralarını yeni yeni saran bu ülkede ihtilafları tetikleyeceğinden korkuyor. Irak da Suriye’deki durumu son derece istikrarsızlaştırıcı buluyor ve son yıllardaki Sünni-Şii çatışmasını yeniden ateşleyebileceğinden endişe ediyor. Fakat Esad, belki de esas dengini Erdoğan’da buluyor. Ankara’nın Esad’a karşı sabrı giderek tükeniyor ve Türkiye, bölgede gün geçtikçe Arap Birliği’nden daha fazla ağırlık kazanıyor. Türkiye, rejimin zulmünden kaçan Suriyelilere sığınak, muhalif Suriye Ulusal Konseyi için zemin ve Özgür Suriye Ordusu için açık edilmeyen bir destek sağlıyor. Nefret edilen ve korkulan Hava Kuvvetleri İstihbaratı’nın (uçaklarla değil, işkenceyle iştigal eden bir kurum) Şam’ın kenar mahallelerinden Hasrata’da bulunan karargâhına düzenlenen cesur saldırı, direniş gücünün arttığını gösteriyor. 

Suriye’de kaybedilecek çok şey var. Esad’ın karşıdevrimi başarılı olursa, hatta sadece uzun zamana yayılsa bile bu, Arap Baharı için muazzam bir darbe olacaktır. Ne kadar uzun sürerse, Sünni çoğunluğun Nusayrilerden oluşan küçük muktedirler sınıfını hedef almasıyla birlikte, mezhep çatışması riski o kadar artacaktır. Mezhep çatışması ve ardından komşu ülkelere göç dalgası da ciddi birer tehlike.

Meşruiyet taşıyan bölgesel sesler olarak Türkiye ve Arap Birliği’nin, şimdi Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Çin’i Beşşar Esad’ın geleceği olmadığına ikna etmesi gerekiyor –ikna edilmesi gereken bir ülke de salı günü Batı’ya Suriye muhalefetinin ‘silahlı, aşırılıkçı kısmını’ kınama çağrısı yapan Rusya. 

Ortadoğu’nun birkaç laik rejiminden birinin yok olması, bilhassa siyasi İslam’ın yükselişte olduğu bir dönemde, bağrında bir yığın karmaşayı barındırıyor. Fakat Esad ne kadar ayakta kalırsa, halkına ve bölgeye yaşatacağı acılar muhtemelen o kadar büyük olacaktır. (BM Genel Sekreteri’nin Ortadoğu’dan sorumlu eski yardımcısı, 13 Aralık 2011)

Kaynak: Radikal