Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri, Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı devirmeye çalışan Suriyeli isyancıları güçlendirmek için 1980'lerde Sovyetler Birliği'ni başarılı bir şekilde Afganistan'ın dışına süren daha önceki gizli askeri iş birliği modelini ihya etme sürecinde yakın bir iş birliği içinde çalışıyor. Şimdi bunların hedefi, Rusya'nın Orta Doğu'daki son müttefiki, silahlı kuvvetleri tamamen Rus silahlarıyla mücehhez olan Esad rejimidir.

Obama yönetimi şimdiye kadar Suriyeli isyancılara karadan havaya atılan füzeler tedarik etmeye yanaşmadı. Ama Suudilerin, şimdi Washington daha önce durdurmuşken, görünüşe bakılırsa Amerika'nın ihsanlarıyla ABD yapımı olmayan diğer füzeler satın alma yolunda ilerledikleri bildiriliyor.

Dışişleri Bakanı John Kerry, ABD ve Suudi Arabistan'ın Suriyeli isyancılara silah sevkiyatını koordine etmek üzere 25 Haziran'da Cidde'de Suudi mevkidaşı Prens Suud El Faysal ile görüştü. Kerry, "Bunun mümkün olan en etkili şekilde yapılmasından emin olmak istiyoruz" dedi.

Obama yönetiminin 13 Haziran'da isyancılara silah sağlama kararı, onu Basra Körfezi'ndeki en yakın iki müttefiki Suudi Arabistan ve Katar ile aynı safta buluşturdu. Bu iki ülke bir yıldan fazla bir süredir isyancılara silah sağlıyordu ve kendilerini takip etmesi için de gönülsüz Washington'a baskı yapıyordu. Ama bu karar ayrıca Washington'u, bu iki Arap monarşisinin Esad sonrası dönemde Suriye'yi hangi hizbin yönetmesi gerektiği hususundaki anlaşmazlığı da dahil,  Sünni Araplar arasındaki karmaşık ihtilafların içine sokuyordu.

Kral Abdullah, daha önce uzun süre Suudi Arabistan'ın Washington büyükelçiliğini yapan Prens Bandar Bin Sultan'ı Suriye'de ABD-Suudi askeri iş birliğini uygulamakla görevlendirdi. İktidardaki Suud ailesinde önde gelen bir "şahin" olarak kabul edilen Bandar, Afganistan, Angola ve Nikaragua'da Sovyet karşıtı "özgürlük savaşçılarına" gönderilen Suudi para ve silahlarını koordine eden Suudi Genel İstihbarat Direktörlüğü'nün şimdiki başkanıdır. Suudi Arabistan'ın Amerika Birleşik Devletleri'ne olan bir diğer eski elçisi Prens  Türki El Faysal da Afganistan'da gizli Suudi silah programına liderlik etti.

Halka fazla duyurulmayan ABD-Suudi ittifakının bir sonucu, Suudi Arabistan'ın önemli hedefi, Müslüman Kardeşler'in Suriye'de giderek artan etkisini engellemek olacaktır. İşte bu, Suudi krallığını komşusu Katar'la doğrudan anlaşmazlığa sokuyor. Katar, bu İslami kuruluşun baş Arap koruyucusu ve destekçisidir.

Bu aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'ni de Körfez'deki en yakın müttefikleri arasında taraf tutar vaziyette kalma gibi tuhaf bir durumda bıraktı. Suudi Arabistan ABD'nin Basra Körfezi'nde İran'a karşı Arap askeri denge gücü inşa etme çabalarında kilit önemdeyken Katar da Pentagon'un ana ileri operasyonlar merkezine ev sahipliği yapıyor.

Obama yönetimi bu durumda, El Kaide'nin bir kolu olan Nusra Cephesi gibi aşırı uç İslami grupların Esad sonrası hükümete hakim olmalarını önlemek için Suudilerin yanında olmaya karar verdi. Buna karşılık Suudi hükümeti de aynı İslami eğilime bağlılığından dolayı tüm Arap aleminde desteklediği köktenci Selefi gruplar için silah satın alımlarını durdurmayı kabul etti. Körfez'deki Suriyeli ve diplomatik kaynaklara göre, bunun yerine o, laik isyancı savaşçı grupların oluşturduğu ABD destekli Yüksek Askeri Konsey'e silah aktarılması faaliyetlerinde Amerika Birleşik Devletleri'ne katılacak.

Rusya tarafından desteklenen Esad rejimine karşı ABD-Suudi ittifakı, Soğuk Savaş sırasında Afganistan'daki ittifaklarını canlandırıyor. Bu ikisi orada, Sovyetler Birliği'nin işgalini sona erdirmek için savaşan Afgan Müslüman militanlar "mücahitlere" milyarlarca dolarlık silah gönderilmesi konusunda yakın iş birliği yapmışlardı.  ABD-Suudi yardımı hafif silahlarla başlamış ve daha sonra ABD yapımı Stinger uçaksavar füzeleri sağlanmasına kadar ilerlemişti ki bu füzeler savaşı Sovyet kuvvetlerin aleyhine çevirdi.

Afganistan ve Suriye arasında büyük bir fark, bu eski iki müttefikin bu kez Esad rejiminin yerine Müslümanların hakimiyetinde bir hükümet ortaya çıkmasına karşı çalışmakta anlaşmalarıdır. Suudi Arabistan Afganistan'da Taliban'ın yükselişini destekledi ve orada Taliban hükümetini tanıyan sadece üç ülkeden biriydi.  Ama daha sonra çoğu Suudi Afgan savaşçısının monarşiyi devirmek için El Kaide'nin kampanyasına katılmasıyla Suudi Arabistan, Suriye'de İslamcı militanlara yardım edilmesinde de benzer bir ters tepme olmaması için son derece temkinli oldu.

Afgan savaşı sırasında olduğu gibi Suriye'deki muhalefet de bölük pörçüktür ve özellikle Nusra Cephesi olmak üzere bunların en müfrit olanlarının en iyi savaşçılar oldukları kanıtlanmıştır. ABD silahlarının Müslüman aşırıların eline geçmesi korkusu Obama yönetiminin isyancılara silah gönderilmesine aylarca direnmesinde baş etkendi.

Ama bir diğer faktör de Suriye muhalefeti içindeki farklı hiziplerde İhvan'ın rolüne dair Suudi-Katar çekişmesi ve isyancıların Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ya da uluslararası desteği kolaylaştırmak üzere sürgündeki hükümetin liderleri için anlaşamaması oldu.

Suudi-Katar ihtilafının kökeni, iki ülkenin İhvan'la ilgili olarak tamamen farklı tecrübeler yaşamasıdır. Bunların 2011'de Arap dünyasında demokrasi yanlısı ayaklanmalara belirgin şekilde farklı tepkiler vermeleri de bu yüzdendir. Katar Mısır ve Tunus'ta İhvan'ı iktidara getiren değişiklikleri şevkle kucakladı. Diğer taraftan başlangıçta Libya'da Muammer Kaddafi'nin devrilmesine yardım eden Suudi Arabistan, daha sonra İhvan'ın yükselişine giderek artan bir endişeyle baktı.

Suudiler, önce Mısır, sonra Suriye'de laik Arap diktatörlerin zulümlerinden kaçan binlerce kişiyi onlarca sene barındıran krallığa affedilmez ihanet olarak addettikleri davranışlarından dolayı içlerinde Müslüman Kardeşler üyelerine karşı kuvvetli bir nefret barındırırlar.

Mısır'da 1928'de Hassan El Benna tarafından kurulan İhvan, Arap dünyasının en eski ve en organize siyasi hareketidir. 1954'te Mısır'ın askeri lideri Cemal Abdül Nasır'a suikaste teşebbüs ettikten sonra zor zamanlar geçirdi. Nasır da bunun binlerce takipçisini hapsetti ve sürgüne gönderdi. Bunların çoğu Suudi Arabistan'a iltica etti. Hatta İhvan liderlerinden biri Memün El Hudeybi, son Suudi İçişleri Bakanı Prens Nayef'e danışman oldu.

Suudi Arabistan 1980'lerin başında da şimdiki Suriye liderinin babası, önceki devlet başkanı Hafız Esad'a karşı ayaklanma teşebbüsünde bulunmaları akabinde Suriye'den binlerce Müslüman Kardeşler üyesini daha kabul etti. 1982'de Hama'da 10 bin ila 20 bin arasında İhvan taraftarı katledildi.

Suudilerin düşmanlığına rağmen İhvan, 1990'da Kuveyt işgali sırasında Saddam Hüseyin'den yana oldu ve ertesi sene Irak kuvvetlerini oradan kovan ABD ve Suudi koalisyonuna karşı çıktı. Savaş sonrasında Prens Nayef, grubun krallığa "büyük zarar" verdiğini ifade etti. O, Suudi Arabistan'ın onlara sığınma sunma kararından yakınarak, "Tüm problemlerimiz Müslüman Kardeşler'den geliyor" dedi.

Birinci Körfez Harbi'nden beri Suudiler ve İhvan defalarca kendilerini karşı saflarda buldular. Mesela Müslüman Kardeşler, Suudi girişimiyle yapılan ve işgal altındaki Filistin topraklarından çekilmesi karşılığında İsrail'le ilişkilerin normalleştirilmesini teklif eden 2002 Arap Barış Planı'na karşı çıktı. İhvan, Filistinli radikal grup Hamas'ı da destekliyor. Hamas da harekete mensuptur ve İsrail'in tanınmasına karşı çıkmaktadır.

Öyle olsa bile Suudiler, Mısır'da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in 2011'de devrilmesi sonrasında seçimleri İhvan'ın partisi kazandığı zaman, yeni hükümete yaklaşık 4 milyar dolarlık mali ve ekonomik yardım teklifinde bulunarak önce acı tatlarla dolu geçmişlerinde yeni bir sayfa açmak istediler. Onlar hızla azalan rezervlerinden dolayı, yardımcı olmak maksadıyla Merkez Bankası'na derhal 1,5 milyar dolar koydular. Ama gerisi, belli kalkınma projeleri üzerinde anlaşma bekliyor.

Bunun aksine Katarlılar da şimdi İhvan liderliğindeki hükümetin yabancı rezervler bütçesindeki muazzam açığın üstesinden gelmesine yardımcı olmak üzere Mısır'ın kasasına 8 milyar dolar döktüler. Ekim ayında Hamas'a destek için Gazze Şeridi'ne giden ilk Arap lider olan zamanın Katar emiri Şeyh Hamad Bin Halife El Sani, Doha'yı alternatif operasyon üssü yapmak üzere grubun yetkililerinin Şam'dan kaçmasına müsaade etti.

Suudi-Katar ihtilafı, Suudi liderliğindeki Körfez İşbirliği Teşkilatı'ndaki altı Sünni monarşi -Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Katar ve Umman- arasında geniş bir siyasi yarık açtı. Bu kurumun İran ve Suriyeli isyancılara karşı ortak bir strateji geliştirilmesini koordine etmesi gerekiyor. Ama hem Suudi Arabistan hem Emirlikler, giderek artan bir şekilde İhvan'a düşman oldu. Emirlikler'de halen, orada monarşiyi devirme teşebbüsünde bulundukları iddialarıyla 43 İhvan mensubu yargılanıyor. Katar ise en büyük Arap destekçi olarak kalmaya devam ediyor.

Bununla birlikte, kıstırılmış Esad rejiminin son savaş alanı kazanımları, Katar ve Suudi Arabistan üzerinde elektrik çarpması gibi bir etki gösterdi. Esad'ın baki kalma ihtimali, bunların sadece Esad için değil Şii İran için de bir zafer görme konusundaki ortak korkularını arttırdı. Bunun neticesinde, Suriyeli isyancılar ve ABD diplomatik kaynaklarına göre Katar ayrıca silahlarını Yüksek Askeri Konsey üzerinden isyancılara aktarmayı kabul etti.

Bununla birlikte, silah sevkiyatı hususunda bildirilen Suudi-Katar anlaşması,  İhvan'ın isyancıların siyasi liderliği üzerindeki rolüne dair eşit derecede   tartışmalı farklılıklarına uzanmadı. Martta Amerika'da eğitim görmüş Gassan Hitto'nun sürgündeki hükümetin "başbakanı" olarak ortaya çıkması, bir başka çekişmeye yol açtı. Zira o, bir İhvan ve Katar'ın himayesinde biri olarak kabul ediliyor. Koalisyonun mevcut genel sekreteri Mustafa El Sabbağ da öyle -Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde yaşamasına rağmen.

Katar ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen gruplar arasındaki anlaşmazlık, İstanbul'da mayıs sonunda yapılan, sekiz günlük ve yine lider seçimi konusunda hararetli tartışmalar çıkan toplantıyı felç etti. Katar, Ulusal Koalisyon'un Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve Suriyeli bir Hristiyan olan Michel Kilo liderliğindeki konseyine 20 yeni üye alınmasını engellemeye çalıştı. Sonunda konsey 43'ten toplam 114 üyeye genişledi. Ama halen bir başkan konusunda anlaşma yoktur.  İsyancıların sürgündeki hükümetinin akıbeti halen Katar-Suudi kan davasına esir olmuş vaziyettedir.

Kaynak: The National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu