Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi Suriye’deki çatışmayı durdurmak amacıyla Ağustos ayı sonlarında bölgesel bir inisiyatif başlatılmasını teklif etmişti. Mısır ve Suriye yaklaşık elli yıl önce Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmuşlardı ancak bu tecrübe üç yıl zarfında sona erdi. Suriye-Mısır ilişkileri o tarihten beri gel-gitler yaşadı ve iki ülke ilişkileri bir tutku ve ideoloji değil de karşılıklı çıkar çerçevesinde ilerledi. Cemal Abdulnasır’ın müthiş ismi haleflerinin üzerine bir gölge gibi çöktü; Baas çizgisindeki Suriye-Irak birliğinin başarısızlığı ise ideologları dizginleyip durdu.

Hüsnü Mübarek ,Mısır’ın Batı nezdindeki yerini perçinlediğinde Sovyetlere bel bağlayan Suriye devlet başkanı Hafız Esad ile arasındaki mesafeyi iyice açmıştı. Mursi’nin İhvan saflarından gelmiş olması Suriye Baas’ının ona öyle pek iltimas geçmesini sağlamaz. Baas’ın İhvan’la kavgası, İhvan’ın 1979’da Halep’teki askeri bir okula yaptığı saldırıdan öncesine uzanır. Vahşi Esad rejiminin 1982’den (Hama) bugüne İhvan’a yaptığı hücum Mursi’ye ağır gelmiş olmalıdır. Ama gene de Mursi, Suriye’ye yüzüne karşı reddedemeyeceği bir hediye sundu: Suriye’yi mutlak yıkımdan kurtaracak Batı dışı “müdahale” şansı.

Mursi, Esad rejimini rahatlatmak amacıyla İran hükümetinin de Suriye Temas Grubu’nda yer almasını istedi. Jeo-stratejik nedenlerden dolayı İran, Şam’a yakın duruyor. İran uçaklarının (silahlı olup olmadıkları henüz belli değil) istekli bir Irak üzerinden Esad yönetimine destek verdiğine dair muteber deliller var.

Arap Baharı yüksek viteste seyrederken İran da bundan siyasi avantaj elde etmeye bakmıştı. Tahranlı entelektüeller Arap Baharını Arap Uyanışı olarak nitelendirdiler ve onu 1979 İran Devrimiyle başlayan dinamiğe bağlamaya çalıştılar. İran-Mısır ilişkileri, 1979’da İsrail-Mısır barış antlaşmasıyla bozulmuş ve bu ikisi arasındaki bağlar ancak yakın zamanlarda tamir edilmişti. Tahran, diplomatik esnekliğiyle Mısır’ı etkilemeye hevesli ta ki bu, geri kalan birkaç müttefikini kaybetmekle neticelenmesin. İran’ın Arap devletleri sayesinde Batının boğucu elinden kurtulma isteği var.

Arap Baharı hakkında bir yargıya varmak ve onu avantajına çevirmek isteyen diğer bir bölgesel aktör ise eski emperyal güç Türkiye’dir. Cumhurbaşkanı [sic!] Recep Tayyip Erdoğan, Kahire’ye koşuşturdu ve modern siyasi İslam’a model olarak AK Partiyi ve  modern dini hissiyat için de kendi hadari/medeni versiyonlarını (Arap yarımadasındaki selefi İslam’ın aksine) gösterdi. Türkiye, Suriye’deki ayaklanmayı destekledi fakat Ankara’daki siyasi seçkinler zamanla bunun vahim bir aşırı gerilme olduğunu düşünmeye başladılar. Suriye’nin sarp bir şekilde balkanlaşması, Irak Kürdistan’ının yanı başında bir Suriye Kürdistan’ı üretebilir. Şemdinli’deki yeni cephe, Erdoğan’ın Suriye’deki ayaklanmaya verdiği desteğin bedelini gösterdi. Erdoğan siyasetinin neticeleri, ordudaki düzensizlik, ABD başkanı Obama’nın Türkiye’den “daha fazlasını” istemesi eşliğinde Türkiye’nin omuzlarına bindi. Mursi’nin Temas Grubu, Erdoğan hükümetine aşırı taahhütlerinden bir kaçış yolu sunmaktadır. Temas Grubu’ndaki üçüncü sandalye Türkiye’nindir.

S.Arabistan ise Suriye’deki ayaklanmacıların en ateşli destekçisi.  Ayaklanmaları Arap yarımadası dışında tutmaya azimli olan Suudiler ayaklanma enerjisini uzak sahillere yönlendirmeye çok istekliler. 1962’de Rabıta’yı bu yüzden kurmuş, Çeçenya’dan Afganistan’daki cihatçılara kayda değer burs vermişlerdi.

Mursi, S.Arabistan’dan Temas Grubu’nda yer almasını istediğinde katılmaktan başka bir şansı yoktu. Jadalliya sitesinden muteber bir kaynak, Temas Grubu fikri ortaya atıldığında, S.Arabistan ve İran’ın Ağustos ayında Mekke’de düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında “bir anlaşmaya” vardıklarını söylemişti. Suudiler, Suriye muhalefetine verdikleri sağlam destekten vazgeçecekler, İranlılar da bunun karşılığında (gösterileri, tehditleri ve talepleri hepten durdurmak değil de) S.Arabistan’daki Şiilerin Suud karşıtlığını yumuşatacaklar.  

S.Arabistan Dışişleri Bakanlığından bir kaynak ise olayı ne onayladı ne de reddetti ve “mümkün bir masal” olduğunu söyledi. İki taraf arasında S.Arabistan’ın doğu kesiminde “ateşkes” için görüşmeler yapılıyordu. Eğer S.Arabistan Temas Grubuna katıldıysa, diyor kaynaklar, krallıktaki huzursuzluğu yatıştırmaya bir yardım karşılığında böyle yapmıştır (nitekim bu olayların patlak vermesi ne tahmin edilmişti veya ne de büyük bir cebri güç olmaksızın tam olarak ne yapabileceklerini biliyorlar). Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Kamil Amr, el Cezire’den Raya Ragih’e “Temas Grubuna katılma konusunda Suudilerde hiçbir asabiyet hissetmediğini” söyledi.

Temas Grubu

Mısır, İran ve Türkiye dışişleri bakanları Temas Grubu için bir plan tasarlamak üzere Kahire’de toplandılar. Kamuoyuna hiçbir şey açıklanmadı zira katılımcılar, sağlam bir plan oluşturulana dek görüşmelerin özelde kalmasında mutabık kaldılar. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi “müştereklerimiz, ayrılıklarımızdan daha fazla” dedi. Mutabık kaldıkları şey, bölgesel bir çözüm ihtiyacı yahut Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözleriyle “bölge meselelerimizi bölgenin sahiplenmesi gerektiğidir.”

Temas Grubu’nun görevlerinden biri de yeni BM özel temsilcisi Cezayirli diplomat Lakdar Brahimi’ye yol haritası ve salahiyet sunmaktır. Brahimi, Şam’da Esad’la yaptığı görüşmeden sonra Kahire’ye geldi. Arap Birliği başkanı Nabil Arabi ile görüştü ve Temas Grubu’yla bir araya geldi. Ürdün’e geçtiğinde el Cezire’den Jane Arraf’a iyimser olmadığını açıkladı. “Durumu yapabildiğimce ciddi ve güçlü bir şekilde vurguluyorum; durum çok kötü ve daha da kötüleşiyor. İyileşmiyor. Suriye’de her iki taraf da zaman zaman yakın bir zamanda kazanacaklarını söylüyorlar” dedi.

Bu duruş, diyalog için gerekli alanı yok ediyor. Brahimi biliyor ki Suriyeli muhaliflere nefes aldırmak ve sonra birbirleriyle konuşmaya başlamaları için dışarıdan gelecek oksijene ihtiyaç var. Brahimi bunu tek başına yapamaz. Rusya ve Batı, Suriye’deki olayları kendi Soğuk Savaş yorumlarıyla kıvrandırıyorlar; Cezayirli emektara yardım etmek için ne Washington’dan ne de Moskova’dan bir adım gelmeyecek. Brahimi Temas Grubu toplantısına işte bu yüzden katıldı.

Salihi ise Şam’a geçmek üzere Kahire’den ayrıldı ve dokuz maddeli plan getirdiğine dair Şam’da yalan yanlış haberler yayınlandı. Aslında Temas Grubu’nun böyle bir planı yok. Salihi asıl Temas Grubuna bir öneri (içerisinde önemsiz bir kişi, Irak, Venezüella vardı) götürmüştü. Dokuz maddenin içerisinde Temas Grubu ülkelerinin Suriye’yi terk eden BM gözlemcilerinin yerine gözlemci göndermeleri, Suriye’ye silah gönderilmemesi, ateşkese varılması ve (öyle görünüyor ki Esad’ın başkanlıktan çekilerek) güven inşası var. İranlılar dokuz maddeyi açıklamadılar. Bu yüzden de planın tafsilatı bilinmiyor.

Prens Abdulaziz neredeydi?

Bunun Temas Grubuna ait bir plan olmayacağı, S.Arabistan dışişleri bakanının Kahire’de hazır bulunmayışından bellidir. Basın ilk başta “başka görüşmelerinin “ olduğu haberini verdiyse de daha sonra mesaj geldi. Prens Suud bin Faysal (dünyanın en uzun görev yapan dışişleri bakanı) sağlık yönünden rahatsızdı. Los Angeles’ta bir hastanedeydi. Tahran’da yapılan Bağlantısızlar Konferansı’nda ve Cidde’de düzenlenen Körfez İşbirliği Teşkilatı toplantısında dışişleri bakan yardımcısı hazır bulunmuştu. Prens Abdulaziz bile gelmedi.

Suud siyasetini izleyen Amerikalı iki akademisyen S.Arabistan’ın sürece ilgi duymadıklarına dair sinyal göndermeye çalıştıklarını söyledi. Princeton’dan Profesör Toby Craig Jones “Tahran’a güvenmiyorlar ve şimdilik Kahire hakkında çekinceli olabilirler” dedi. Vermont’tan Profesör Gregory Gause’a göre “Suudiler kendi taraflarının kazanmakta olduğunu düşünüyor ve İranlılara bu masada sandalye vermek istemiyorlar. İran’ı Suriye’de vurmak istiyorlar.”

Londra Üniversitesi’nden Madavi Raşid ise şöyle söylüyor: “S.Arabistan, Suriye’de kendi bildiği gibi yani İran’ı Arap alanından topyekün dışlayarak oynamaya devam edeceğine dair önemli bir sinyal göndermiştir.” Raşid, Temas Grubunun başarısı hakkında karamsar. “S.Arabistan’ın çatışmada çıkarı var zira S.Arabistan’daki İslamcı devrim gayretini emmekte ve İran’ın Arap topraklarına nüfuzu efsanesini ve de Sünni Müslümanlara Şii tezgahı gibi efsaneleri teşvik etmektedir bu çatışma. Bu odak noktaları olmasa, S.Arabistan Şii bölgesinin ötesine de geçebilecek yerel ayaklanmayı ezmeye son verebilir.”

S.Arabistan dış politikası, petrol zengini doğu vilayetleri takıntısının güdümünde gibi duruyor. Ya Suriye ve krallığın doğu vilayetleri konusunda İranlılarla anlaşma yaptı yahut da Suriye’deki kan banyosunu kendi evindeki iç kanamaya sargı bezi olarak kullanıyor. Her iki durumda da S.Arabistan Temas Grubu ve potansiyeli hakkında asgari ciddiyete sahip görünüyor.

Ahmet Davutoğlu’nun ifade ettiği üzere “ S.Arabistan’la istişare gereklidir zira Suriye krizinde bir çözüme varmak için krallık kilit bir oyuncudur.” Eğer kilit oyuncu diğer toplantılardan da kaytarırsa Suriye krizine bölgesel bir çözüm bulunması adına gruba ve dolayısıyla da Brahimi’ye duyulan güveni harcayacaktır.

Temas Grubu gelecek hafta BM Genel Kurulu çatısında tekrar toplanacak. S.Arabistan dışişleri bakanlığı temsilcilerinin toplantıya katılıp katılmayacakları henüz teyid etmedi. Mısırlılar, İranlılar ve Türkler hevesli. Brahimi de. Suriye’de barışa giden yol, Temas Grubu’ndan geçecek. Fakat onu güvenilir kılmak için S.Arabistan’ın da dahli gerekiyor.

Kaynak: Atimes

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı