Suriye İhvanı'nın durumu, Tunus'taki Nahda hareketinin pozisyonuna oldukça yakınlık arz ediyor. İki durumda da her iki İslami yapı, devrimin fitilini kendi taraftarlarının ateşlediğini iddia etmedi. Ancak herkes, geçtiğimiz yıllarda rejimin zulmünden ve baskısından en çok mağdur olanın bu iki hareket olduğunu bilir. Bin Ali ve ailesinin temsil ettiği hastalıklı diktatör yapıya karşı mücadelede sabır ve fedakarlığına karşı Tunus halkı Nahda hareketini iktidara getirerek ödüllendirirken, Suriye İhvanı ise sonu on binlerce şehit, mahkum ve sürgünle sonuçlanan bir süreçte büyük sıkıntılara maruz kaldı. (Mısır'da da benzeri bir süreç yaşandı tek farkla ki Mısır İhvanı burada devrimi başlatan hareketler arasında en etkin olanlardan biriydi). Ülkede yaşananlar, vatanlarını ancak duydukları bazı hazin şarkılarla tanıyan bir nesil meydana getirdi. Yıllar boyu rejim, bu neslin pasaport ya da nüfus cüzdanı gibi belgelerini dahi vermedi, sadece iki senelik bir kullanım hakkı olan geçici pasaportlarla durumu geçiştirmeye çalıştı. Bunu da kamuoyuna açılım ve af gibi sunmaya kalktı. Halbuki, Halbuki Müslüman Kardeşler hareketine üye olan herkesi idamla yargılayan yasa şu ana kadar halen yürürlükteydi.

Konuyla ilgilenenler bilir, İhvan bütünüyle Suriye'de etkisini yitirmiş değildi. Bu etkinin devam etmesini sağlayan sadece hapisten çıkan az sayıda tutuklu değil, (tarih, Baba Esed'in 27 Haziran 1980 yılında meydana gelen iğrenç Tedmur katliamını unutur mu? O gün Suriye hava kuvvetlerine bağlı pilotlar, siyasi ve kültürel elitin de içinde bulunduğu hapishaneyi yaptığı bombardımanla başlarına yıkmıştı) aynı zamanda bu kanlı baskını anlatan kitap, dergi, yazı, makale ve açıklamalarla da bunu sağlamıştı. Ayrıca yıllar boyu televizyon ekranlarında boy gösteren İhvan mensupları da muhalefet şemsiyesi altında ülkenin minimum düzeyde de olsa özgürlük ve adalet taleplerini yerine getirmesi için reform talebinde bulunarak yaşananları bir bir anlattılar. Ancak onların talepleri rejim tarafından görmezden gelindi ve istihza ile karşılandı. Rejimin direniş eksenine üye olması, rejim yanlıları tarafından onun yaptığı katliamların, diktatörlüğünün ve yolsuzluğunun görmezden gelinmesinin gerekçesi olarak görüldü ve gösterildi. Tabii bu arada başta Hamas olmak üzere birçok Filistin konusundaki çizgisi nedeniyle İslami hareket içerisindeki bazı önemli isimlerin sergilediği rejimle atılan köprüleri yeniden kurma çabaları karşısında yer yer dile getirdiği övgü dolu ifadeleri de burada zikretmeden geçmeyelim.

Arap Baharı patlak verdiğinde Suriyeliler bir süre ne yapacağını görmek, özgürlük ve onurlu bir yaşam ile ilgili taleplerine ne ölçüde karşılık verileceğini görmek için beklediler. (Ancak Esed'in zeki oğlunun taleplerini yerine getirmek için birkaç dakika içerisinde anayasa değişikliği yapılarak, Suriye halkının zekasıyla alay edercesine sahneye konan bir tiyatroyla iktidara getirilen zalim diktatörün mirasçısı oğul Esed) kulaklarını bu taleplere tıkadı, Suriye'nin Mısır, Tunus, Yemen ya da Libya olmadığını söyleyerek bu talepleri görmezden geldi. Sonuçta olan oldu.

Öyleyse İhvan, sadece rejime karşı mücadelede en büyük bedeli ödeyen halkın ayrılmaz bir parçası değil aynı zamanda tarihi ve bunun bir parçası olan dini uyanış ile herkesin kalbinde yer etmiştir. Devrimin ilk gününden bu yana muhalefetin yekvücut olmasını sağlamaya yardımcı olmak ve muhalefetin Arap ve dünya kamuoyu karşısında tek ses olmasını temin için diğer gruplarla diyaloğa girmiştir.

İhvan'ın Ulusal Meclis'in kurulmasında oynadığı öncü rol herkesin bildiği bir durumdur. Onlar olmasaydı, devrimin sesini içerde ve dışarıda duyurmak mümkün olmaz, rejime karşı kurumsal bir muhalefet oluşturma çabaları suya düşerdi. Sırf bunun için İhvan, kendisini gizledi, ikinci planda durmayı kabullendi, bu yüzden hak ettiğinden çok daha az bir hisseye razı oldu.

Ancak İhvan'ın Ulusal Meclis'teki varlığı, kimi hapis yatmış, kimi sürgün yemiş kimisi de bir dönemde arananlar listesinde bulunan ve devrime öncülük etmek isteyen bir çok Suriyeli muhalifin hoşuna gitmiyor. Halbuki bilmiyorlar ki İhvan'ın benzeri durumda olan on binlerce üyesi var. Bundan da öte, camilerden çıkan gençlerin gözü kara bir şekilde canını tehlikeye atarak yaptığı büyük fedakarlıklarla devrime öncülük ettiklerini görmezden geliyorlar.

Bütün bunlar olurken öte yandan bir rejim muhalifi, gürültülü bir şekilde ortaya çıkar, ama herkes bilir ki onun niyeti devrimin sözcüsü olmak değil; rejimi içine düştüğü badireden kurtarmaktır. Gelir, herhangi bir açıklama ya da anlaşmanın başında bulunan besmeleye itiraz eder, güya efendim neymiş bu ibare başkalarına değil sadece İhvan'a ait bir ifadeymiş.

Bu insanlar isterlerse bin yıl hapishanede yatsınlar, Suriye halkının güvenini kazanmaları mümkün değildir. Diğer taraftan rejimle aralarını düzeltme çabaları ise işin cabası...

Nasıl olur da İhvan dışında kalan ve kendilerine Devrim Koordinasyon Heyeti adını verenler, sokaklardaki hareketliliğin doğasını ve o doğaya hayatiyet veren dini karakteri görmezden gelirler? Dayandığı mezhepçi özellikleri ve tamamen askeri doğası nedeniyle böyle rejimlerin reforme edilmesinin mümkün olmadığını bildiğinden, İhvan'ın rejimin yıkılması talebini dile getirdiğini görmüyorlar mı? Burada mezhepçi yapının altını çiziyoruz zira, geçtiğimiz dönemde istikrarın temin edildiğinden emin olduktan sonra toplumun farklı kesimlerine yönelik yaptığı açılım, mezhebi azınlığın yönetimin en kritik noktalarına özellikle de orduyla diğer güvenlik aygıtlarına hakim olma arzusunu sona erdirmemiştir.

Bu tür durumlara çok rastladık. Kastettiğim İslami özelliklerin ön plana çıktığı bir yürüyüşte fanatik laiklerin ön plana çıkma çabasıdır. Bunu Libya devriminde gördük. İslam'dan nefret eden bazı bağnaz laikler, Libya'da her tarafı inleten ve devrimcilere güç ve kuvvet aşılayan Allahü Ekber nidalarını görmezden geliyordu.

Bütün bunların ışığında, İhvan'ın devrime karşı sorumluluğu son derece önemlidir ve tavrı çocuğuna şefkat gösteren bir anne gibi olmalıdır, başka gruplarda görüldüğü gibi pragmatist değil. Zira Suriye devrimi, büyük meydan okumalarla karşı karşıyadır. Asıl yapılması gereken Batı'nın rızasını elde etmek ya da dış politikada bir takım çıkarlar elde etmek ya da ayıyı avlamadan önce postu için kavga etmek değil, devrimin başarısı üzerinde yoğunlaşmaktır.

Yapılması gereken, gösterilerin devamını temin ve gösterilere mümkün olan en çok miktarda insanın katılmasını sağlamak için zorlu bir çalışma ortaya koymaktır. Bunun gerçekleşmesi, yeteri miktarda cesarete sahip olmayan kitlelerin devrim sürecine katılmasını sağlayacak yeni protesto biçimleri geliştirmek için her gün çalışmak, sokaklara inerek katliamlara, hapse ve işkenceye direnebilmekle mümkündür.

Rejimin, kendisinin de mensubu olduğu mezhebin üyelerinden oluşan bir tabana, çeşitli çıkarların karışımı ve muhtelif kaygılara binaen tavrını belirleyen diğer azınlıklara dayandığını göz önüne aldığımızda, barışçıl protesto literatüründe rejimi sarsacak ve ayağının altındaki zemini oynatacak bir çok araç mevcuttur.

Örneğin diğer bütün şehirlerin de katılabileceği, belirli saatlerde yapılan protestolarla rejimin katliamcı uygulamalarına yanıt verilebilir. Bu tür barışçıl protestolara örnek verecek olursak, örneğin üzerinde rejim karşıtı sloganların yazıldığı yüz binlerce beyaz kağıdın sokaklara atılması, rejimin şebbiha ya da silahlı güçleriyle bastıramayacağı belirli tipte elbise giymek, tencere çalmak, tekbir getirmek gibi protesto şekilleri geliştirilebilir.

Suriye devriminin son haftalarda giderek şiddete doğru evrilmesi, başta İhvan olmak üzere bütün muhalefet açısından ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Kastettiğim bu sorunun daha çok rejimi ciddi ölçüde rahatsız edecek askeri boyutla iç savaşa sürüklenmeme arasındaki denge bakımından daha çok sıkıntı meydana getireceğidir. Gerçi iç savaşa sürüklense de bunun sorumlusu rejimdir. Önemli olan barışçıl etkinlikler üzerinde yoğunlaşma ile rejimi yıkacak olan sivil itaatsizliğin sürmesidir.

Bugün İhvan, devrimci güçlerin önünde sadece meydanlardaki mücadelede değil devrime dış yardım sağlama babında da devrimci güçlerin en ön saflarında durmakta ve her türlü fedakarlığı yapmaktadır. O yüzden mücadelenin zaferle neticelenmesi için çalışmak gerekecektir. Tarihlerini unutanlar, şu an içinde bulundukları durumu bilmezden gelenler, şu ya da bu devletin kendilerine verdiği bir takım meşruiyete sahip olsalar da sonuçta başarılı olamayacaklardır. Diktatörün devrilmesinden sonra halk sandık başına gittiğinde herkes kime oy verileceğini gayet iyi bilmektedir.

Önemli olan ortaya konan tavrın iyi okunması, ilkesel bir takım tutumlar yerine tamamen taktik hesaplarla hareket eden Suriye rejiminden bin kat daha duyarlı Suriye halkının kabul etmeye yanaşmayacağı, Filistin sorunu başta olmak üzere bir takım tavizler isteyen bazı dış güçlerin değil, Suriye halkının zaferin parolası olduğunu bilmektir. (Rami Mahluf'un New York Times'a yaptığı açıklamalar bunun en açık kanıtıdır.)

Geriye bir tek şunları söylemek kalıyor: Bu satırların yazarının İhvan hakkındaki sözlerinin ideolojik tarafgirlikle alakası yoktur. Nitekim daha önce Abdülhalim Haddam'la birlikte hareket etme noktasında anlaştıklarında da Müslüman Kardeşler Hareketini ilk eleştiren bu satırların yazarı olmuştur. Hatalı olduğunu düşündüğü noktada, Irak İhvanı ve Cezayir İhvanı örneklerinde olduğu gibi, İhvan hareketini eleştirmekten kaçınmamıştır, bu konuda tavrı bilinmektedir. Hamas konusunda da bir takım hatalı içtihatlarla ilgili olduğunu düşündüğü noktada da aynı şeyi yapmıştır. Çünkü özgür yazarın pusulası, parti ve cemaatlerin çizgisine fazla dikkat etmeksizin ümmetin maslahatıdır. Zira bu maslahat, halkların en büyük hedeflerinin gerçekleştirilmesi için bir vesiledir. Bu hedeflere hizmet etmediğinde hiçbir parti ya da cemaate övgüler düzmek diye bir şey söz konusu olamaz.

Bugün Suriye halkı, kanlı bir rejim karşısında durmakta olup ona yardım etmek en büyük görevlerden biridir. Suriye halkına yardım edenlere yardım etmek de bu kapsama girer.

Dünya Bülteni için El Cezire internet sitesinden Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.