Son iki yılda, Suriye’nin iç savaşa çöküşü Washington’da korku ve telaş yarattı. Yetkililer ABD’nin nereye kadar müdahil olabileceği/ olması gerektiği hakkında tartışırken herkes  şunda mutabıktı: Bu çatışma, insani yıkımdır ve Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarına, müttefiklerinin istikrarına, İslamcı aşırılıkla mücadeleye ve kitle imha silahlarının terörist ellerden uzak tutulması çabasına tehdit teşkil etmektedir.

Ancak son olarak başka bir sav tartışmaya sızdı:  Suriye’nin yavaş yavaş çözülmesi her ne kadar trajik olsa da ABD için tam bir badire de değildir. Makyevelci iyi yönü de var: Bölgedeki birinci düşmanımız olan İran’ı el Kaide ile maliyetli, müzmin bir çatışmaya da sokmuştur.  Bu teoriye göre Irak ABD için ne ise Suriye de İran için o’dur.

Krizi ele alış şekli eleştiri yağmuru altında tutulan Obama yönetimine göre, bu cazip bir fikir olabilir ve şiddet sarmalını durduracak nihai müdahaleye teşebbüs etmemeyi akla uygun kılmanın münasip bir yoludur.

Ahlaki bakımdan iğrenç hesapları bir yana, bu sav uçlarda fısıldanmaktadır. Tetkik edildiğinde de çürümektedir.

Konuya daha yeni girenler için söyleyelim, bu sav, Suriye çatışmasının İranlıları batağa saplamakta, güçlerini tüketmekte ve daha önemli çıkarlara odaklanmalarını engellemektedir diyor. Maalesef, deliller göstermektedir ki Tahran, Beşşar Esad’ı kurtarmak için koşuştururken Yemen ve ırak gibi başka yerlerde rahatsız edici ilerlemeler sağlamıştır.

Suriye çatışmasının Ortadoğu’da oluşturduğu istikrarsızlık İran için iyidir. Mezhepçi kutuplaşma, kaygılı Şii nüfusları Tahran’a yaklaştırmaktadır; mülteci akınları ise Ürdün ve Türkiye gibi kilit Amerikan müttefiklerini zayıflatmaktadır.

Bu esnada İran, Suriye’deki ölümcül müdahalesine rağmen anlamlı bir tepki görmüyor. Tam aksine, Suriye’deki müzmin kan banyosu, İran’ın gürbüzleştiği bir bölgesel şartı besliyor.

Suriye’ye müdahil olunması ise İran’ın stratejik kozunu, nükleer programı, elinden almamıştır, almayacaktır. Esad’a karşı ayaklanmanın başladığı iki yılda Tahran silah üretim kabiliyetinde sürekli bir ilerleme kaydetti.  Zenginleştirilmiş uranyum stoğunu artırdı; yeni nesil santrifujlar yerleştirdi ve bomba imalatında alternatif bir yol sunacak olan ağır su reaktörü yönünde mesafe kaydetti.

İran’ın Esad’a desteğinin İslam Cumhuriyetini tüketmesi de muhtemel değildir. Rejimin ekonomik müeyyidelerle boğuştuğu bir zamanda hoşnutsuzluk yaratıcı bir yükse de Tahran’ın çatışmaya yaklaşımı, Irak savaşı tarzında yüz binlerce kara askeri yığmak değil. Daha ziyade, Obama yönetiminin terörle savaş için tercih ettiğine benzer sınırlı bir varlık gösteriyor; kendine has özel birliklerle, Kudüs gücüyle, varlık gösteriyor. Kudüs Gücü de mahalli vekilleri destekliyor.

Obama yönetimi, İran’a benzer bir deneyimi dilemeden evvel,  Irak Savaşının üzerinde durulacak bir diğer veçhesi üzerinde düşünebilir: Yolun sonunda baskın çıkan ABD oldu.

Başkan Obama 2009’da Beyaz Saray’a yerleştiğinde, el Kaide merkezli isyanın beli kırılmıştı; Irak’ın güneyindeki milisler bozguna uğratılmış ve Washington-Bağdat arasında uzun vadeli ortaklığın çerçevesi çizilmişti.

Suriye ile ilgili benzer bir netice nasıl olur? Geçen ay, İran ve Hizbullah desteğinin artması, Esad’ın muhalifler karşısında muharebe meydanında bahse değer kazanımlar elde etmesini sağladığında, o geleceğin nasıl olabileceğini görmüştük.

Irak Savaşı ABD için yıkıcıydı zira 2007’de askeri güç takviyesine (surge) dek kaybediyorduk. Suriye’deki gelişmeleri izleyen Ortadoğu’daki hiç kimse aynısını İran için söylemeyecektir.

Haberlere göre Obama yönetimi, muhaliflere hafif silahlar ve cephanelik gönderme kararı aldı.  Ancak bu Esad ve İranlıların ivmesini tersine çevirse bile – ki iyimser bir varsayımdır – kanlı bir beraberlik Tahran için halen bir zaferdir. Çünkü Esad, İranlıların başarıyla çıkması için tüm Suriye’yi ele geçirmek zorunda değildir.  Esad’ın İran yardımıyla iktidarda kaldığı her gün, Tahran, Obama yönetimini beyan ettiği hedeften –Esad’ı devirmekten - uzak tutabildiğini ve bölgedeki ilgili gücün ABD değil İran olduğunu göstermektedir.

Çatışma ne kadar ayak sürürse, Suriye toplumu da o denli radikalleşmekte ve İranlılar kendilerini o denli tahkim etmektedir.

Amerika’nın Irak tecrübesini İran’ın Suriye’ye müdahalesine benzetmekteki son bir kusura da işaret etmektedir bu. ABD, Irak’ta köşeyi döndükten sonra, Obama yönetimi zamanında başını alıp gitti.  İran liderlerinin Suriye’de aynı hatayı yapmayacağına bahse girebilirsiniz.

Kaynak: Washington Post
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı
Yazar hakkında: Amerikan Dış İlişkiler Konseyi- Hitachi Uluslararası İlişkiler Araştırmacısı