Suriye kriziyle ilgili kötümser olmak ve sanırım en kötüsüne hazırlıklı olmak gerek. Krizin çözümü için görevlendirilen BM elçisi Ahdar İbrahimi'nin gerçek görevini bırakıp Türkiye'deki mülteci kamplarını ziyaret etmesi bu adamın çözüm odaklı düşüncelere sahip olmadığını göstermez, aksine aktif olarak görünmek istediğini kanıtlar. Aynı şekilde krizin çözümü için Mısır tarafından önerilen dörtlü zirveye katılmayan Suudi Arabistan için de umutlar tükenmiş değil. Zirvenin amacı İran'ın konumunu değiştirmesine yönelik ikna çabalarıysa burada zaten bir umut yok, sadece "Beşşar" gemisinde batana kadar beraber gitmek var. Ama hedef çözüme ulaşmaksa o zaman da nasıl olur da BM ve Arap Birliği başta olmak üzere yüz kadar ülkenin dahil olduğu Suriye'nin dostları olmadan sadece İran'la çözüme gidilebilir?

Türkiye ve Mısır'ın başarısızlığını ispatlasa da sadece bu zirvenin devamı bile kötümser olmak için yeterli. Ve bu kötümserlik Suudi Arabistan'ın katılmamasıyla değil, Devrim Muhafızları liderinin, askerlerini Esad rejimine yardımcı olması için gönderdiğini itiraf eden İran'ın maskaralığına devam etmesiyle alakalı. Öyle ki, önce rejimi kurtarma derdinde olmadıklarını söylüyorlar, daha sonra İran'ın resmi sözcüleri Esad iktidarının düşmesine izin vermeyeceklerini açıklıyorlar. Daha da kötüsü hangisini yalanlayıp hangisini doğrulayacaklarını bile bilmiyorlar. Sonrasında ise tüm çirkinlikleriyle Kahire'de katliamları durdurmak için ancak bir şartla girişimlerde bulunacaklarını anlatıyorlar: Muhaliflere olan desteğin kesilmesi ile Suriye'de demokrasinin güçlendirilmesi ve reformların başlaması için diyalog çağrılarına uyulması!

Uzun bir savaş süreci içinde olduğumuz müddetçe Suriye konusuyla Afgan cihadı arasında bir karşılaştırma yapmak faydalı olacak. Çünkü ikisi arasında gün geçtikçe benzerlikler de artıyor. Suriyeliler bu durumdan nefret ediyor ve davalarının Afganlaşmasından aslında korkuyorlar. Çünkü devrimlerinin ömrü uzuyor. Tıpkı on yıl boyunca Sovyet Rusya'ya sonraki iki yıl Rusların miras bıraktığı Kabil hükümetine karşı koyan Afganlılar gibi. Bir de Afganistan'da kimilerine göre hala devam eden iç savaş var. Yani 33 yıllık bir acı... Suriye devriminin ömrü bir buçuk yıl ama yakın zamanda bitecek gibi de gözükmüyor.

Milisler arasındaki çatışmalar yıllarca sürebilir. Önümüzde Lübnan'dan alınan dersler var. Özgür Suriye Ordusu da Halep'te Selahaddin bölgesinde bir kazanıyor, bir kaybediyor. Milislerin savaşı da aynen böyle devam ediyor. Ayrıca milislerin çoğu halkı korkutuyor, rejimin devrim yanlılarından çok halkın üzerinde kullandıkları silahları etkisiz hale getirmek için ihtiyaçları olan silahları elde etmelerini engelliyorlar. Amerikanın eli uzanmasın diye Körfez ülkelerinden gelen yaklaşık 100 kadar füzenin ülkeye girişi bu yüzden gecikti. Çünkü Amerikalılara göre silahların devrimcilere tesliminden önce belirli bir denetimden geçmesi şart. Herkes bilir ki, halatları sıkı tutmak kanlı devrimlerin denetimi için zorunludur.

Bazen strateji uzmanları sanki hayatlarında ilk defa bir krize şahit oluyorlarmış gibi safça ve romantik düşünüyorlar. Mümkün olduğunca da bir zamanlar Afganistan'da yaşanan ve bugün Suriye'de tekrarlanan krize karşı hazırladıkları dosyalara geri dönüp neleri kaydettiklerine bakıyorlar. Öyle ki:

- Devrimcileri birleştirmek için yapılan tüm çabalar yeni sistemleri doğuracak. Eski sisteme dahil olanlar (Özgür Suriye Ordusu) yenisine katılmayı reddedecek. (Ulusal Ordu) Bu iki sistem arasında kalan onlarca grup ise aralarına sızsalar da büyük bir kararsızlığa düşecekler. Tıpkı uluslar arası kuvvetlerin hangisinin doğru olduğu konusunda kararsızlığa düştükleri gibi.

- Suriyeliler Fransızlar gibi tek bir "De Gaulle" üzerinde anlaşacak kişiler değiller. Çünkü Suriye'de -aynı Afganlar gibi ve belki de daha fazlası- herkes kendisinin lider olduğuna inanıyor. İçerden gelen bilgiler ise daima çelişkili ve özellikle para ve silah dağıtımı konusunda abartılı bilgiler geliyor.

- Medyada aktif olmak dünya gündeminde de aktif olmak için şart değil. (Şu an en çok kayda sahip olan Youtube'nin en güçlü olduğu anlamını vermez)

-  Bölgeyi çok iyi bildiğini iddia edenler, bildiklerini zaten uzman olanlara anlatıyorlar, tam bilgi sahibi olmayanlara değil. Bu nedenle öğrettikleri şey başkalarının bildiklerini tekrar etmekten başka bir şey değil. İşte o zaman da devlet bu aracıları adam kayırmacılıkla suçluyor ve devrimcilerin tarafından koparıyor. Daha da kötüsü devrim üzerinden komplo kurmakla suçluyor.

- Devrim, onurlular ve hürriyet âşıkları içindir. Fakat aynı zamanda fırsatçılar, tüccarlar, kumarbazlar, dönekler ve tüm suç potansiyeli olanlar için de iyi bir alandır.

- İçerde devrimcileri birleştirme düşüncesi romantizme dalmaktan ibarettir. Ama yine de bunun için aşamalı olarak mücadeleyi bırakmamak gerekir. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. Amerika ve Fransa'dan getirilen gelişmiş araçlarla kurulan düşük seviyeli uygulamalarla başlanabilir. Devrimcileri birleştirmenin zorluklarından biri hepsinin farklı meşreplerden gelmiş olmaları. Ordudan çözülenler değişken zamanlarda ve farklı birimlerden geldiler. Aynı şekilde öğrenciler, işçiler, çiftçiler, radikal gruplar da bu farklılığı oluşturdu. Hepsinin hedefi rejimi düşürmek veya ondan intikam almak olsa da bütün bu görüşlerin hepsini tek çatı altında toplamak çok zor olacaktır.

- Müslüman Kardeşler için bölgedeki en büyük ayrılıkçı diyenlere inanmamak lazım. Bunun tersini söyleyenler de inandırıcı değil. Hiç kimse gerçeğin ne olduğunu bilemez. Ve ilk seçimlerin sonuna kadar kimse gerçeği öğrenemeyecek. Önemli olan, bu sorunun cevabını bulmak için çaresizce başvurulan yolların herhangi bir devletin kararına ve Suriye devrimine olan desteğine etki etmemesi.

- Tek bir adrese çalışmak herkesin para ve gayri resmi yollardan yardım toplaması için cazibeli olacaktır. Geçmişte yaşanan tecrübeler bunun imkânsızlığını göstermiştir.

- Suriye devrimi şu ana kadar El-Kaide'yi kendisinden uzak tutmayı başarabildi. Hatta körfezdeki sivil toplum kuruluşlarından yardım ve destek alan selefi gruplar bile El-Kaide'nin kışkırtıcı çağrılarını reddetti. Fakat kriz devam ediyor ve Suriyelilerin hayal kırıklığı gittikçe artıyor. Bunun en açık göstergesi de mülteci kamplarını ziyaret eden Ahdar İbrahimi'nin taşlanması oldu. Diplomatik hareketler, her gün bombalarla uyanan ve dünya tarafından terk edildiğini hisseden öfkeli Suriyeliler için oyalanmaktan başka bir şey değil. Suriyelilerde biriken öfke geçmişteki Afgan çıkmazı gibi... Bu nedenle askere ve istihbarata kapı açacak aşırılıklar meydana gelebilir. Fakat bu çaba anı zamanda savaşı bitirmek için uygulayacakları operasyonlarda tereddüde düşmelerine ve bundan kaçmalarına da sebep olabilir.

Son olarak, uzmanların, Ebu Amr Necdi'nin ilk açıklamasında Esved Anbar Irak ve beraberindeki Birleşik Mücahidler cephesindeki Kudüs tugaylarıyla beraber Şam tugaylarına katıldığı yönündeki habere şaşırmamaları lazım. Ebu Amr'ın arkadaşı Ebu Nasr el Mekki'ye etrafında toplanmış ve tüm Arap ülkelerinden gelen hırslı gençlerle beraberken şöyle dediğini hayal ediyorum: "Hayır hayır, bu isimler bir otomobil acentesini çağrıştırıyor. Kendimize ortak arzularımızı yansıtan daha güzel bir isim bulmalıyız."

Dünya Bülteni için El Hayat Gazetesi'nden tercüme eden: Tuba Yıldız