20 yıl süren sürgün sonrası kendisi ile Kabil’de, hükümetin kendisine tahsis ettiği yerleşkede konuştuğumuz Gülbeddin Hikmetyar Afganistan’ın geldiği noktayı özetle, şu cümlelerle çok güzel ifade etti: “40 yıldır süren savaş var.”, “Herkes bıktı.”, “Savaş, Sovyetlerin bıraktığı bir mirastır.”, “Herkes savaş yorgunu”, “Bölgede kendi çıkarları için savaşın sürmesine çaba gösteren ve buna yatırım yapan bazı büyük ülkeler var.”, “islam düşmanları, barışta da savaşta da Afgan halkına rahat vermiyor.”, ‘‘Afganistan'da artık savaşın sonuna yaklaşıldı.’’, ‘‘Bu savaşların kazananı yoktur.’’

Afganistan’ın aslında “Büyük Oyun”dan bu tarafa durulduğunu söylemek zor. Günümüze kadar yaşananları da büyük oyunun bir devamı olarak görmek yanıltıcı olmaz. Dönemin “Süper Güçleri”
ingilizler ve Çarlık Rusya’sının oynadığı “Büyük Oyun” sahasına ingilizlerden sonra Çarlık Rusya’sı nın mirasçısı Sovyetler Birliği’nin ve onların yenilgiye uğratılması ardından dünyada tek süper güç olarak arzı endam eden ABD’nin yolunun Afganistan’a düşmesi başka ne ile izah edilebilir.

ABD’nin Afgan savaşı hala sürüyor. Hatta ABD tarihindeki kesintisiz en uzun savaş.
İngilizlerin “Durand Hattı”nı garantiye alıp Afganlıları kendi başına bırakmasının ardından Afganistan’a ilgi duyan Sovyetler Birliği oldu. 1953-1963 yılları arasında Serdar Davut Han Başbakanlığı döneminde Rusların Afganistan’la ikili ilişkileri olağanüstü düzeyde arttı. Afganistan’a büyük yatırımlar yaptılar, altyapı çalışmalarında bulundular.

Sovyetler bu yatırımlarının meyvesini ileride alacaktı. Ama işin ironik tarafı Sovyetlerin çökmesine zemin hazırlayacak gelişmelerin kapısını da açmış olacaklardı.

Sovyetlere yakın duran Davut Han, Afgan Kralını devirerek ülkede cumhuriyet ilan etti. Bir süre sonra Sovyetlerle ters düşüp, onlara yüz çevirip “Soğuk Savaş”ın karşı kampına yönelme çabalarını, kendisine karşı yapılan kanlı darbe ile kendi ve ailesinin canları ile ödedi.

1978 Sovyet destekli Komünist Sevr (Nisan) darbesi ile Afganistan diğer tarafında 40 yıl sonra ışı-
ğın bugün bile gözükmediği bir savaş, bir şiddet tüneline girdi.

Darbe yapıldı ama işler yerli komünistler ve destekçisi Sovyetler açısından hiç de iyi gitmedi. ilk olarak iç iktidar kavgasında tasfiyeler yaşandı, iş başına gelen önce Nur Muhammed Teraki ve daha sonra Hafızullah Emin öldürüldü ve Sovyetler Birliği, Babrak Karmal ile birlikte Afganistan’ı işgal etti. Sovyetlerin işgalinde iç iktidar kavgaları kadar komünistler aleyhine her geçen gün büyüyen halkın isyanının da büyük etkisi vardı. Sovyetler 1950’lerden bu tarafa yaptıkları yatırımların boşa gitmesini istemiyorlardı. Kendi sonlarını getirecek bir bataklığa saplanacaklarının da farkında değillerdi. Afgan-Sovyet savaşı 10 yıl sürdü. Afgan halkı büyük fedakârlıklarla “Kızıl Ordu”yu Hindikuş Dağlarında yenilgiye uğrattı. Afganistan’da “Büyük Oyun”un modern bir versiyonunu Sovyetlere karşı oynayan sözde “Hür Dünya” ve Sovyetlerden kuyruk acısı olan çevreler “Mücahitler”e destek çıktı, silah ve finansman sağladı.

10 yıllık Sovyet Savaşı esnasında nüfusun yüzde 10’a varan bir kesimi hayatını kaybetti, yüzde 30’dan fazlası ülke dışında sığınmacı konumuna düştü. iki milyona yakın insan sürekli sakat durumuna düştü. Yüzbinler dul ve yetim kaldı. 15 fiubat 1988’de Kızıl Ordu Afganistan’dan çekildiğinde ölü ya da yaralı vermeyen aile neredeyse yok gibiydi. Zaten zayıf olan altyapı çok büyük zarar gördü. Yeni Sovyetlere karşı bu zaferin bedelini de Afganlar ödedi.

Dolayısıyla Batı’nın Afgan zaferini kendine yontma çabaları beyhudedir. Savaşı Afganlıların fedakârlıkları kazanmıştır.

Sovyet işgalinin en önemli neticelerinden birisi çekilme sonrasında Sovyet blokunun, komünist imparatorluğun çökmesi ve onlarca ülkenin bağımsızlığını kazanmasıdır.

Afgan-Sovyet savaşının en büyük kazananı başta ABD, Batı dünyası olmuştur. Afganlıların kanı ile bir kurşun sıkmadan kendileri için en büyük tehdit olan Sovyetler Birliğinden kurtulmuşlardır.
Afgan halkı ise bu tarihi zaferini yaşayamamıştır bile. Hala kan ve gözyaşı dinmiş değildir.

Burada tarihe not düşmek amacıyla önemli bir tespit yapmakta fayda var: Şiddet sarmalının Sovyetler sonrasında da devam etmesinin en büyük müsebbibi iktidar paylaşımında başarısız olan “Mücahit” liderlerdir. Sovyet çekilmesi sonrasında iktidarı elinde bulunduran Necibullah rejiminin yıkılmasından sonra liderler arasındaki anlaşmazlık Afganistan’ı bir iç savaşa sürüklemiş ve ardından gelen Taliban’la birlikte yeni bir savaş dönemi başlamıştır.

Afganistan Talibanı’nın ortaya çıkması ve arkasında hangi güçlerin olduğu tartışmalıdır. (Pakistan Taliban’ını daha farklı değerlendirmek gerekiyor.) Çoğunluk Pakistan istihbaratını (ISI) işaret etmekle birlikte operasyon daha derin ve daha geniş ölçeklidir. Bir ipucu olarak söylememiz gerekirse Taliban Hükümetini resmen tanıyan üç ülke olmuştur: Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. Daha önceki Taliban ile ilgili bir çalışmamızda Taliban’ı “ABD-İngiltere mentörlüğünde, Körfez finansmanı ve Pakistan uygulaması” ile oluşturulmuş bir proje olarak tanımlamıştık.

Şu da var ki şimdi ki Taliban’ı daha farklı bir kontekste değerlendirmek gerekiyor. Örgüt, Pakistan’la bağlarını gözden geçiriyor ve belki de Pakistan’a bağımlılığını azaltmak istiyor ama bunun bedelini de ödüyor. Bir önceki Taliban lideri Molla Mansur Pakistan -Afganistan- iran sınırlarının kesiştiği bir bölgede, Pakistan topraklarında öldürüldü. Gözlemciler (Taliban eski Dışişleri Bakanı Mütevekkil dâhil) bunu Taliban’ın Pakistan’dan bağımsızlaşma çabalarının bedelini ödediği şeklinde yorumluyorlar.

Ayrıca, Taliban dış bağlantılarını da çeşitlendirmiş durumda. Bilinenler Rusya ve iran. Gizli ve derinden başka ülkelerde olabilir. Ama Taliban bunun bedelini de ödüyor. “Taliban Emirliği” dönemi ile ilgili Afganistan bağlamında iki olumlu hususu gündeme getirmekte fayda var:

Taliban iktidarı “Mücahitler” döneminde oluşan derebeylikleri yok edip Afganistan’ın yaklaşık
yüzde 85’inde merkezi otoriteyi sağlamıştı. Bu daha önceden uzun savaş yıllarında istikrar dengeleri bozulan Afganistan açısından önemli bir gelişmeydi. Taliban yıkılınca Afganistan yeniden kaos ortamına itildi.

İkinci önemli nokta ise Taliban döneminde afyon üretiminin hem yüzölçüm ve hem de kemiyet bazında (nicelik) özellikle de 2001 yılında önemli ölçüde düşmüş olmasıdır. ABD işgali altında ise uyuşturucu üretimi her yıl yeni bir rekor kırmıştır. Bu gerçek de savaş ile uyuşturucu üretimi arasındaki bağ üzerinde derin düşünmeyi gerektirmektedir.

Taliban sonrası döneme 2001 yılından itibaren 2014’e kadar Karzey (Medyada ingilizcesi ‘Karzai’ kullanılıyor.) yönetimi damgasını vurdu. ABD’nin yakın müttefiki Karzey, 2004 ve 2009 seçimlerinden başarılı çıktı ama seçimlere hile karıştırıldığı iddiaları her iki seçimde de yakasını bırakmadı. Karzey, ABD’nin Afganistan’a getirmek istediği demokrasinin yüzü idi. İran ile de ilişkileri iyiydi. Bu dönemde İran “Büyük Şeytan” ile Afganistan’da önemli işler kotardı. Karzey’e torbalar içinde para gönderdi. ABD’nin işbaşına getirdiği Karzey, son dönemlerinde ABD karşıtı söylemleriyle öne çıktı ve ABD’ye Afganistan’ın tamamında üs hakkı veren “Güvenlik ve Savunma işbirliği Anlaşması”nı imzalamadan görev süresi bitti. Daha doğrusu imzalamak istemedi. Son dönemlerde ise Rusya limanına yaklaştığı izlenimi vardı.

Taliban’ın Rusya ve İran ile anlaşması, ABD’nin iktidara getirdiği Karzey’in Rusya’ya yakınlaşması, Afganistan’da dengelerin ne kadar radikal bir şekilde değişmeye başladığını gösteriyor.

Karzey’in halefinin belirleneceği 2014 seçimleri de önceki seçimler gibi büyük tartışma ve restleşmelere neden oldu ama sonunda seçimin iki rakibi Eşref Gani ve Abdullah Abdullah sonunda anlaşıp iktidarı paylaştılar ama iki başlı bir yönetim oluştu. Bu iktidar paylaşımının Afganistan’da ulusal uzlaşı yönünde atılmış önemli bir adım olduğunu kabul etmek gerekiyor. Çünkü bu paylaşım siyaset içerisindeki tüm etnik / mezhebi / siyasi grupların ülke yönetimine tutunması manasına geliyordu. Ancak, ulusal uzlaşının tam manasıyla gerçekleşmesi için Taliban Hareketinin de masaya oturması ve sürecin bir parçası olması gerekiyor.

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM AFGANİSTAN

Trump’ın ABD’de işbaşına gelmesiyle Afganistan’da yeni bir hareketlilik yaşayacağı izlenimleri oluşuyor. 16 yıldır süren Afganistan savaşı, ABD tarihindeki kesintisiz en uzun ve belki de en maliyetli savaş durumuna geldi. Ancak sular henüz durulmuş değil ve Afganistan’ı yeni bir ABD savaş dalgası vurabilir. Çünkü ABD Afganistan’da yeniden asker artırımına gitmeyi tartışıyor.

Bu kritik dönemeçte Afganistan’daki durumu anlayabilmek için yerel, bölgesel ve küresel güçlerin durumlarını gözden geçirmekte fayda var.

YEREL GÜÇLER

Taliban hükümetinin 2001 yılında ABD ve Afganistan Kuzey ittifakı tarafından çökertilmesi sonrasında yürüyen siyasi bir süreç ve oyuncular var. Siyasi bölünmeler etnik ve ideolojik temellere dayalı şekilleniyor. Ülkenin temel etnik unsurları Peştun, Tacik ve Özbek ağırlıklı Türk unsurlar. Diğerleri de var ama fazla nüfusa sahip değiller. Hazaraları ise mezhebi bazda tasnif etmek gerekiyor. Şu an bu dört unsur, Gani-Abdullah ikilisinin iktidarı bölüşmeleri sonrasında yönetimin ortakları konumuna gelmiş bir durumdalar. İktidardaki temsillerinin nüfuslarına oranı mütenasip mi, tartışılıyor ve o ayrı bir çalışmanın konusudur.

İçerideki siyasi sürece son olarak katılan önemli aktör Hikmetyar’dır. Hikmetyar’ın hükümetle barış anlaşması imzalaması onların ellerini güçlendirmiştir. Ancak sürecin uzaması durumunda Peştunlar lehine bölücü bir unsura da dönüşebilir. Afganistan’da görüştüğümüz Peştun çevreler, Hikmetyar’ın Taliban’ın masaya çekilmesi ve barış sürecinden olumlu beklentilerini dile getirdiler, Tacikler ise bir Peştun yani etnik kümelenmeden endişe duyuyor.

Siyasi sürece karşı başat taraf ise hükümetinin çökertilmesi ardından mücadeleyi bırakmayan ve her geçen gün sahadaki hâkimiyet alanını artıran Taliban. Üstelik son yıllarda diplomatik anlayışında da radikal değişikliğe gitti ve Rusya/İran gibi müttefikler edindi. Ruslar bu ilişkiyi saklama gereği duymuyorlar, en üst düzeyden dillendiriyorlar.

Taliban, ulusal uzlaşı bağlamında Katar üzerinden hükümet ile görüşmeler de başlattı ama neticeye ulaşmadı. Sahada oluşan son ittifaklar çerçevesinde barış başka bir bahara ertelenecek gibi gözüküyor. Yanı sıra, Taliban’ın barış için ABD’nin askerlerini tamamen çekmesi yönünde bir plan sunması ön şartı da kabul görecek gibi gözükmüyor. ABD’nin “Güvenlik ve Savunma işbirliği Anlaşması” mucibince legalleştirdiği ve tüm bölgeyi kontrol edebilme kapasitesine sahip üslerden vazgeçmesi ihtimali de bulunmuyor.

Siyaset ve rejim dışı başka bir unsur ise dünyanın vahşetini çok yakından tanıdığı DAEŞ. Suriye ve Irak’ta iyice gerilemiş olan DAEŞ’in yıldızı “AfPak” bölgesinde parlatılabilir. Burada yaşanacak yeni bir vekâlet savaşının temel unsuru ve ayrıca ulusal uzlaşı önündeki en büyük engel haline getirilebilir.
Bu arada bölgede varlığı bilinen El Kaide’yi de unutmamak gerekiyor. Sahada değişen dengeler El Kaide’yi nasıl etkileyecek zaman gösterecek.

İçerideki endişe verici bir gelişme ise siyasi aktörlerin etnik bazda ayrışıyor olması. Haziran 2017’de 150 kişinin öldürüldüğü Kabil’deki bombalı araçla düzenlenen saldırı sonrasında gelişen hadiseler bu görüşü destekler mahiyette.

Siyasi sahadaki bir diğer mesele de ideolojik bazdaki kutuplaşma. Daha önceden savaş meydanında karşı karşıya gelmiş olan Mücahitler ile komünist kökenliler arasındaki mücadele şimdi devlet kademeleri ve bürokratik düzlemde devam ediyor.

BÖLGESEL GÜÇLER

Pakistan

Pakistan, Sovyetlere karşı yürütülen mücadelede oldukça etkin rol oynadı. Sonra bu rolünü Sovyetler sürecinden daha ileri taşımak ve Afganlıların iradelerine hükmetmek isteyince çabaları ters tepti. Oysa Afganistan, Pakistan’ın Hindistan’a karşı stratejik derinlik sağlayabileceği tek ülkeydi. Şu an iki ülke arasındaki gerginlik had safhada ve iki ülkenin birbirlerine karşı istikrarsızlaştırma suçlamaları var. Taliban’ın, Pakistan’a bağımlılığını azaltma çabaları Pakistan’ı başka arayışlara itebilir.

İran

İran, Sovyet işgali döneminden beri ülkedeki en etkin aktörlerden birisi. Afganistan’da mezhebi uzantıya sahip. Her dönemde hükümet üzerindeki etkisini bir şekilde devam ettirmeyi başardı. Hatta bölgede Hint-Afgan-İran ekseni şekillendi. Önemli bir nüfusa sahip fiii Afgan Hazaraları ve diğer aktörler üzerinden İran’ın etkisi sürmeye devam edecektir. Taliban’la son dönemde geliştirilen iyi ilişkiler İran’ın ne denli kıvrak diplomasi yürüttüğünü göstermesi açısından manidardır ve bu kritik hamle geleceğe yönelik önemli bir kazanımdır.

Hindistan

Pakistan’ın aksine Hindistan, Afganistan’da nüfuzunu son dönemde büyük oranda artırdı ve Afgan yönetiminin yanında yer almayı bildi. Afganistan ve Hindistan birlikte birçok projelere imza atıyorlar. Hindistan “Düşmanının hasmı” Afganistan’a büyük yatırımlar yapıyor ama en büyük yatırımı Pakistan’a karşı Afganlıların stratejik dostluğunu kazanma hamlesidir. Bu yolda büyük bir mesafe de kat ettiler.

KÜRESEL GÜÇLER

ABD

Afganistan, ABD tarihindeki kesintisiz en uzun savaş oldu. Trump yönetiminin Afganistan’daki askerini artırmaya iştiyaklı tavrı bu savaşı daha da uzatacağa benziyor. Afganistan ile yapılan “Güvenlik ve Savunma işbirliği Anlaşması” ABD işgalini yasal hale getirdi ama bölge ülkelerini özellikle de Rusya’yı çok rahatsız ediyor. Dolayısıyla bölgede yeni birliktelikler oluşuyor. ABD’nin gelecek yakın dönem Afganistan stratejisi, bölgedeki askeri varlığını arttırma yönünde olacaktır. Devlet dışı silahlı unsurlarla yeni bir savaş başlatabilir. Bu da yeni bir şiddet dalgası ve yeni bir vekâlet savaşını tetikleyecektir. Zahirde Afgan Hükümeti, Taliban ve DAEŞ savaşıyor gözükecek ama bu esnada bölgesel ve küresel güçler de sahada hesaplaşacaktır.

Rusya

Sovyet işgali tecrübesi dolayısıyla Afganistan’la oynamanın ne denli acı neticeler vereceğini en iyi bilen ülkelerden olması gerekiyor ama menfaatleri ve güvenliği gereği yeniden Afganistan’da bir oyuncu olarak arzı endam ediyor. Bu geri dönüş aslında Rusya’ya ABD’den “Kızıl Ordu”nun intikamını alma fırsatı da sunuyor. Çünkü Amerikalılardan Sovyetlerin intikamını almak ve misliyle ödetmek Rusların kafasının bir köşesinde duruyor olmalı. ABD’nin Afganistan’la yaptığı “Güvenlik ve Savunma işbirliği Anlaşması” mucibince ülkenin dört bir tarafında askeri üs kurma hakkını elde etmesi Rusya’yı aşırı şekilde rahatsız ediyor. Bunu önlemek için ciddi çabalar ortaya koyacaktır.

Rusya DAEŞ’le mücadele bağlamında Taliban ile hedeflerinin aynı olduğunu söylese de Kabil’deki kaynaklar Taliban - Rusya ilişkilerinin çok boyutlu olduğunu vurguluyorlar. Son dönemde Hamit Karzey’in de Moskova’yla yakınlaşmış olması Rusya’nın yeniden Afganistan ile yakından ilgileneceğini gösteriyor. Sovyetlerin çökmesinin ardından Kuzeye ve Rusya Federasyonu üzerinden Batı’ya yönelen uyuşturucu problemini de Rusya bağlamında unutmamak gerekiyor.

Çin

Pek fazla bilinmese de Çin, Sovyetlere karşı verilen direnişin “sessiz” ama etkili aktörlerinden birisi idi. Sessiz ve derinden gidiyor, çabalarının karşılığını alıyor. Madencilik ve diğer alanlarda aslan payını kaptı. Taliban ile iyi ilişkilerinden de bahsediliyor. Hatta bir ara Afgan Hükümetine arabuluculuk da teklif etti. Şuan da Çin, Afganistan’da ekonomik ve diplomatik bazlı hareket ediyor ve zemin de kazanıyor. Ancak bir vekâlet savaşının başlaması durumunda Çin’in nüfuzu da büyük ölçüde etkilenecektir.

SONUÇ

Afganistan yeni bir dönemin eşiğinde bulunuyor ama bu dönem Afgan halkı için zor günlerin bittiği anlamına gelmiyor. Hikmetyar’ın hükümetle anlaşarak dönmesi olumlu bir gelişme gibi gözükse de Afganistan sahnesindeki bölgesel ve küresel aktörlerin hamleleri ürkütücü ve Afganistan’ın yeni bir vekâlet savaşına sürüklendiği endişesi var.

Taliban, etki alanı ve diplomatik manevra alanını genişletiyor. DAEŞ varlığını iyice belli etmeye başladı. Büyük güçler yeni işbirlikçiler oluşturuyorlar.

İç siyasette de etnik çizgiler üzerinde yeni bir kutuplaşma şekilleniyor. ABD, Afganistan’daki askeri gücünü artırmayı hedefliyor.

Hikmetyar doğru söylüyor, 40 yıldır savaşan Afgan halkı yoruldu artık huzur ve istikrar istiyor. Daha da önemlisi on binlerce insanın hayatına ve milyarlarca doların harcanmasına neden olan bütün bu savaşların yine Hikmetyar’ın deyimiyle “Kazananı yok”.

Yine de küresel ve bölgesel güçlerin “Kazananı olmayan” bu savaşı sürdürmekte pes etmek gibi bir niyetleri Afganistan ufkunda gözükmüyor.

 

Kaynak: Dış Politika Dergisi