İran destekli, İsrail ve batıya derin bir husumet besleyen bölgesel aktörleri birbirine bağlayan siyasi ve ideolojik ittifakın, Şii hilalinin artan gücü ABD ve onun Ortadoğu’daki müttefiklerine yıllardır meydan okuyor.
Fakat ayaklanmalar, savaşlar ve ekonomi, Mısır, Katar ve Türkiye’nin liderliğinde yeni bir eksenin taşlarını döşeyerek bölgenin manzarasını değiştirdi. Bu üçlü güç, İran-Suriye-Hizbullah katından daha da uzaklaşması için Hamas’ı kucaklayarak, diplomatik güç sunup bol yardım vaadiyle onu cezbederek İsrail ve Gazze arasındaki sekiz günlük çatışmanın sona ermesinde öncü rolü oynadılar.
Eksen değiştiren dinamikler ABD ve İsrail’e, yeniden dirilen bir İran’ı tecrit etme, Arap dünyasına erişimini sınırlama ve İsrail sınırındaki vekillerini silahlandırmayı İran’a zorlaştırma fırsatı sunuyor. Ancak Sünni liderler, Tahran’daki molların aksine, Washington’la çalışmak isterken öte yanda bölgede Batı karşıtı hissiyatı körükleyen köktenci dini bir ideolojiyi teşvik ettiklerinden dolayı kazanımlar azalıyor.
Hamas - İsrail’in kuzeydeki şehirlerini vuran füzeleri İran’dan almıştır – geçen kış İran ekseninden çıktı ve Beşşar Esad’a karşı ayaklanmayı açıkça destekledi. Fakat Mısır-Katar-Türkiye’yle yakınlığı meyvelerini bu sonbaharda verdi. Uluslararası Kriz Grubu Ortadoğu program müdürü Robert Malley “bu kampın siyasi, diplomatik ve maddi bakımlardan İran’a göre paylaşabileceği daha çok varlık var” diyor.
Gazze çatışması, İslamcı dalganın bir hükümeti devirip ötekine geçtiği Ocak 2011’den beri Ortadoğu’daki ittifakların nasıl evrildiğini resmetmeye yardım etmektedir. İran’ın bir ateşkeste çıkarı yokken Mısır, Katar ve Türkiye’nin çıkarı vardı.
Fakat yenilenen Sünni-Şii düellosunda tanımlayıcı mücadele, Suriye uğruna savaştır. Galip taraf, değerli bir stratejik kavşağı kazanır.
Şimdilik öyle görünüyor ki gelgitler İran aleyhine cereyan ediyor ve İran, başlıca Arap müttefikini, Suriye’yi pekâla kaybedebilir. Sünnilerin başı çektiği muhalefet, Esad ailesinin 40 yıllık hanedan yönetimini ve onun İran’la uzun ittifakını tehdit ederek Suriye yönetimine karşı son günlerde bahse değer baskınlar yapmış görünüyor. Eğer Esad düşerse, İran ve Lübnan’daki Hizbullah’ı daha mezhepçi bir Ortadoğu’da Şii Müslüman ittifakı olarak tecrit içine düşürecek; Şam’ın “Arap direnişinin çarpan kalbi” diye pazarladığı ittifakın sokaktaki itibarı kaybolacaktır.
Eğer bu kayma ABD’yi bir şekilde serseme çevirmişse, tüm bu mayalamadan neyin çıkacağı halen belirsiz olduğu içindir.
Washington’ın iradesini uygulamakta bel bağladığı Hüsnü Mübarek gibi eski liderler gitti veya en azından gölgede kaldılar. Amerikalıların kabul etmeyi zor buldukları dini ideolojiyle demlenmiş toplumlar yaratabilecek bu yeni paradigmayla nasıl iş tutulacağını bilmek bakımından kafa karışıklığı ise devam diyor. Yeni gerçeklik, daha zayıf bir İran ama dini bakımdan daha muhafazakâr, Amerika’ya daha az medyun bir Ortadoğu olabilir.
İslamcılar hâlihazırda Mısır, Libya ve Tunus’ta güçlendirildiler; Suriye muhalefeti ise içlerinde artan sayıda cihatçıların ve bazı el Kaide sempatizanlarının da bulunduğu Sünni ayaklanmacıların önderliğinde. Büyük bir Amerikan üssüne ev sahipliği yapan Katar tüm bölgede İslamcılara mâli destek veriyor.
Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ancak devletin başı olduğunda Müslüman Kardeşlerden istifa ettiyse de bu hareketle yakın ilişkisi hale sürüyor. Pek çokları için model olan Türkiye, maziden beri Amerikan müttefiki olan generallerin otoritesini azaltırken Washington’la güçlü ilişkilerini muhafaza etti.
Uluslararası Kriz Grubu’ndan Malley “ABD, çarpıcı biçimde değişen manzaranın bir parçasıdır”; “eski ılımlı-radikal ayrımının yerinden edilmesi ile onun yerini din ve mezhep sadâkatinin alması arasında sıkışıp kaldı” diyor.
Yükselen Sünni eksen sırf Şiilerin aleyhine değil; bir zamanlar Amerika’yla aynı safta yer tutan eski ekol liderlerin de aleyhine.
Filistin Otoritesi’ndeki eski muhafız üyeler, İsrail’in Filistin topraklarını işgaline son verme amaçlı 20 yıllık arayışlarının anakronik ve modası geçmiş göründüğü bir zamanda, konu dışı olmamak için mücadele veriyorlar. Eski hükümet sözcüsü ve Birzeit Üniversitesi yetkilisi Gassan Katip şöyle söylüyor: “Hamas, devrimci doğasından dolayı, devrimlerde kazanan dini siyasi grupların parçası olduğundan dolayı, kendisinin bölgedeki değişimlerin geleceği olduğunu savunmuştur.”
Filistin Otoritesi lideri Mahmud Abbas Salı günü BM Genel Kurulu’na hitap ederek Filistin’e gözlemci üyelik talep edecek. Kararın geçmesi bekleniyor fakat yeni bölgesel halet-i ruhiye karşısında analistler bunu çok az ve çok geç buluyorlar.
Bu halet-i ruhiye, Ramallah’ta kalabalık bir fırında çok açık. Bir öğretmen olan 50 yaşındaki Salih Abdulhamid, Abbas’ı kastederek “eğer bu durum devam ederse, Ebu Mazen/Mahmud Abbas tanınmayı alırsa ne olacak?” “Esaslı bir değişim getirmeyecek” diyor. Fırın sahibi, pencereden Hamas’ın askeri şefi Ahmed Cebari’nin anısına onun posterini sarkıtacak kadar cesaretliydi; İsrail’in Cebari’ye düzenlediği suikast, son çatışmanın artmasına yardım etmişti. 23 yaşındaki Tahir el Baw ise Hamas’ı kastederek “müzakere yürüten kamptan çok daha iyi olduklarını ispatladılar. Arafat zamanlarında, müzakere yoluyla barışa ulaşabileceğimizi düşünüyorduk ama artık buna hiç kimse inanmıyor” dedi.
Katar Emir’i, çatışma öncesinde Gazze’yi ziyaret ederek 400 milyon dolar yardım vaad etti. Katar bu meblağı, yatırımı her yıl bombalanıp un ufak edilsin diye yapmayacak.
Müslüman Kardeşlere sövüp hakaret eden Mübarek, Mısır Cumhurbaşkanı olarak, Müslüman Kardeşlerin Gazze’deki kuzeni olan Hamas’ı İsrail’in dönemsel olarak ezmesinden esasen hoşnuttu.
Mursi, Mübarek’in oynadığı senaryo metninden pek bir şey değiştirmedi ve fakat tonunu değiştirdi. Morali yükseltsin diye başbakanını gönderdi. Türkiye ve yeni eksenin parçası da olan Tunus’taki yeni İslamcı hükümet dâhil on dışişleri bakanı çatışma sırasında Gazze’yi ziyaret ettiler.
Mısır, Katar ve Türkiye hepsi de sâkin ve istikrarlı bir Ortadoğu istiyorlar; bu ise defalarca söyledikleri üzere İsrail işgalinin sona ermesini gerektirir. Ancak yeni İslamcı hükümetler iki devletli çözümden pek bahsetmiyorlar; bu yüzden de analistler bir çeşit uzun vadeli ateşkesin daha muhtemel olduğuna inanıyorlar.
Arap-İran ilişkileri uzmanı Lübnanlı akademisyen Talal Atrissi’ye göre “Hamas Türkiye, Mısır ve Katar’a yaklaştıkça bir “direniş” hareketi olarak zayıflayacaktır çünkü bu üç ülke bir direniş hareketi istemiyorlar.” Bu ülkeler silah sağlamayacaklarından dolayı Hamas, Tahran’la temaslarını sürdürecektir. CNN’e konuşan Hamas lideri Halid Meşşal Tahran’la ilişkilerin “geçmişteki gibi olmadığını ama ilişkilerin kesilmediğini” söyledi.
Hamas ve Hizbullah bir zamanlar müttefikken bugün aralarının açık olması, yeni Sünni eksenine kaydığını resmetmektedir.
Son gelişmeleri izah etmeye çalışan Batılı bir diplomat bölge üzerinde, ortada Suriye’nin bulunduğu bir artı işareti çizdi. Medeniyetin ortaya çıktığı Ortadoğu yayını tanımlamak için kullanılan geleneksel “Bereketli Hilal” lafzıyla oynayarak Doğu-Batı hattı boyunca “hummalı/ateşli hilal” diye yazdı. Ateşli hilal, Sünniler ve Şiiler arasındaki hareketli fay hattını – ve Suriye ödülünü - temsil etmektedir.
Diğer eksen ise “Sünni mücadeleler” olarak etiketlendi; bugünkü siyasi hengâmeden hangi hükümetlerin ve ideolojinin muzaffer çıkacağı üzerinde hâkim Müslüman hizip içerisindeki güreşi temsilen. Değişim ne kadar derin olursa, elbette ki diktatörler devri de o denli kapanmış görünüyor. Colombia Üniversitesi’nden Arap çalışmaları Profesörü Raşid Halidi “önceki rejimlere nispetle iç kamuoyuna çok daha fazla ayak uyduran popülist/halkçı hükümetler bunlar” diyor. “Arap devrimlerinden evvel ise gidişatın nasıl olacağını görmenin kolay olduğu donmuş bir durum vardı.”
Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın