ADL'nin Ermeni soykırımını kabul etme biçimi utanç verici. Bugüne kadar Türkiye'nin inkâr kampanyasını destekleyen ADL bu açık suçu sadece, 'soykırım' kelimesini kullanan New England bölge direktörünün kovulmasına verilen tepkiler nedeniyle ve üstü kapalı olarak kabul etti

Abraham Foxman kendi mirasına bir tehdit haline gelmiş durumda. Bu, bir utanç kaynağı, zira iyi ve saygın bir mirastır bu. Yahudi Kuruluşu
İnkârla/İftirayla Mücadele Birliği (ADL) bünyesindeki 42 yıllık kariyerinde Foxman sivil hakların yılmaz bir destekçisi, kilise ve devletin ayrılmasının, ısrarla aksini iddia edenler karşısında yorulmaz bir savunucusu ve aşırılıkçı çıkışlara karşı tutarlı bir direnç noktası oldu. Her türden bağnaz üzerine eleştirelliğin parlak ışığını tuttu. Bu başarıları nedeniyle alkışlanmalı.

Ancak Foxman, hem ahlaken kalın kafalı hem de etik olarak özürlü bir görünüm de sergiledi. Bu tutarsızlığın en manidar örneklerinden biri 2001'de, kaçakçılık yapan Marc Rich'in Başkan Bill Clinton tarafından tartışmalı bir biçimde affedilmesini ayarladığının ortaya çıkmasıyla yaşandı. Rich devleti 48 milyon dolar dolandırmak ve düşmanla ticaret yapmak gibi suçlamalardan kurtulmak için utanç verici biçimde ülkeden kaçtı. Foxman'ın Rich adına Clinton'a yaptığı şahsi başvurunun zamanlaması tesadüf değildi. Ondan birkaç ay önce ADL Rich'ten 100 bin dolarlık bağış almıştı. Kısacası Foxman, son derece şaibeli bir bağışı cebe indirmek uğruna ADL'nin itibarını iki paralık etti.

Tartışılamaz kanıtlar var

Bütün bunlar beni 90 yıl öncesinin Osmanlı Türkiyesi'ne, yaklaşık 1 milyon Ermeni'nin korkunç bir örgütlü katliam nöbetiyle yok olduğu döneme götürüyor. Tarihin bu dönemi Washington'da siyasi bir yangın kıvılcımı haline gelmiş durumda; her cenahtan lobiciler, Kongre'nin Ermeni katliamını resmen soykırım olarak tanıyıp tanımaması üzerinde ateşli bir mücadele veriyor. Türk hükümeti buna dair tasarıyı engelleme çabasıyla milyonlarca dolar harcadı ve bütün kozlarını kullandı. Daha da rahatsız edici olanı Türkiye'nin, inkâr kampanyasına ADL'nin ve diğer Yahudi örgütlerinin de desteğini kazanmayı başarmasıydı.

Açık olalım: Bu tartışma, akademik dürüstlük veya rekabet halindeki tarih yorumlarının faziletleriyle ilgili değil. Akademik otoriteler bu konuda hemfikir ve Ermenilere tarşı yürütülen kampanyanın 20. asrın ilk soykırımını teşkil ettiğine dair kanıtlar bastırılamaz ve tartışılamaz durumda. Ancak tartışma daha ziyade politikaya, bilhassa da İsrail, ABD ve Türkiye arasındaki önemli ilişkilere dair. Tıpkı ADL'nin son açıklamalarından birinde ortaya koyduğu gibi: "Türkiye kilit önemde stratejik bir müttefik ve ABD'nin dostu, İsrail'inse sıkı dostudur. Bunun yanı sıra İslami aşırılıkçılarla ılımlı İslam arasındaki mücadelede Türkiye dünyadaki en kritik önemi haiz ülkedir."

Foxman muğlak laflardan menkul yüreksizce söylemlere girerek kendisini bu meseleden özellikle uzak tuttu. "Bu bizim o veya bu şekilde konum alacağımız bir mesele değil. Bizim tarafımızdan değil, ilgili taraflarca çözümlenmesi gereken bir mesele. Biz ne tarihçiyiz ne de hakemiz" diyordu. Bu sözler, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın Holokost'u inkâr eden iddialarının Yahudi kimliğini imha etme çabasından başka bir şey olmadığını (ki haklıydı) söyleyen bir adamdan geliyor! Kendisi dünyaya Sudan'ın Darfur'da süregiden soykırıma gözlerini kapatmaması çağrıları çıkaran (ki bunda da haklıydı) bir kurumun da lideri! İnsan Hartum Kudüs'le dostça ilişkiler içinde olsaydı Foxman'ın ne yapacağını merak etmeden duramıyor.
İkiyüzlülüğün bu acayip sergilenişi Ermeni sivil toplum örgütlerinden ve küçük bir grup öfkeli Yahudi gazeteciden gittikçe daha fazla tepki almaya başladı. Bu protestolar geçen hafta, ADL'nin New England direktörü Andrew Tarsy ulusal tutumu açıkça terk ettiğinde doruğa ulaştı. Tarsy kurumun tavrını 'Ahlaken savunulamaz' diye niteliyordu. Tarsy'nin bu keskin adımı, ADL içinde ulusal tutumu değiştirmek yönünde sessiz sedasız çalışıp ancak önü kesildikten sonra attığını da eklemem gerek...

Tarsy Boston Globe'a şu açıklamayı yapıyordu: "Haftalar boyu bu meseleyle ilgili mücadele yürüttüm. Bunun soykırım olduğunu ilan etmekten başka çarem kalmamasından üzüntü duyuyorum. Tarihe dair bu tür bir dürüstlüğün kesinlikle vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum." Tarsy'nin kahramanca duruşu, ADL'nin bağnazlıkla mücadele konusunda zengin bir mirasa sahip olduğu Boston'daki genç aktivistlerin hayranlığını kazandı. Bu tavrın Foxman'ı küplere bindirmesi ve Tarsy'nin görevinden uzaklaştırılması hiç şaşırtıcı değildi.

Fakat bu, tepkiyi artırmaktan başka işe yaramadı ve Foxman en sonunda 'Yahudi halkına yönelik tehditlerin arttığı bir dönemde, Ermenilerin maruz kaldıklarını yeniden tanımlama hususunda, Yahudi toplumunun birliğini koruma yönünde hareket etme' kararı aldı ve şu açıklamayı yaptı: "Tutumumuzu gözden geçirdik ve ABD'nin Osmanlı büyükelçisi Henry Morgenthau'nun görüşünü paylaşan bir noktaya geldik. Ermenilere yapılanların sonuçları gerçekten de soykırım boyutlarındadır." ADL'nin bu açıklaması, samimiyetten tümüyle yoksun olması bakımından afallatıcı.

Açıklama gerçeği küçümsüyor

Birincisi Foxman'ın malumu utanç verici bir şekilde gecikmiş ilanı için dayanak oluşturma tarzına dikkatinizi çekerim: Çark etmesinin nedenini, Yahudi toplumu içinde bölünme riskinin ortaya çıkmasına bağlıyor. Tarihsel gerçeklerle kötü niyetli uydurma arasında ayrım yapmakla Yahudi halkının bütünlüğü veya bölünmesi arasında ne alaka var?

İkincisi, Foxman'ın Morgenthau'nun mirasının temel önemini nasıl tamamen gözden kaçırdığına dikkat edin. Soykırım döneminde Amerika'nın İstanbul büyükelçisi olan Morgenthau, ABD'deki amirlerini Ermenilere yönelik infazların 'inanılmaz boyutlara vardığı' konusunda uyarmış, Türk saldırganlığını 'bütün bir ırkı ortadan kaldırma çabası' olarak nitelemişti. (1944'e dek 'soykırım' diye bir kavram yoktu ortada.) Amerika'nın Morgenthau'nun telgraflarına verdiği karşılık vahim derecede cılız olsa da, büyükelçinin yaptıkları, tanık olmak ve acı gerçekleri kabul etmek yönündeki etik zorunluluğun bir göstergesidir. Tam tersine Foxman'ın kabul açıklaması, gerçeğin önemini ortadan kaldırıyor.

Üçüncüsü -'sonuçlar' ve 'boyutlarında' gibi sinsi kelimelere dikkat edin- niye sadece soykırım denmiyor? ADL'yi uzun yıllardır şahsi arpalığı gibi yönetmesiyle ünlü Foxman, artık görevden ayrılmayı düşünmesi yönündeki çağrılara daima direndi. Bölgesel liderlerin Foxman'ı ayrılmaya zorlamak için 2003'te giriştiği çabaya verdiği cevap şuydu: "Emekliliğe veya başka bir şey yapmaya hazır olduğumda bu konuda bölge liderlerini bilgilendireceğim." ADL'nin faaliyetlerinin daha hoşgörülü ve çoğulcu bir Amerika adına değerine inanan biri olarak, Foxman'ın gitme zamanının geldiğini idrak edeceğini umuyorum.

Kaynak: Radikal