Fransa soykırım iddiasını ön plana çıkarıp bunu inkar edenleri cezalandıracak kanunu çıkarınca bizim tepkimiz iddiaların yalan olduğu yönündeydi, asıl soykırım uygulayan ülkenin Fransa olduğunu söyledik, yani kendimizi savunduk. Bu konuda daha önceki bir yazımda meseleye böyle bakmanın yanlış olduğunu yazmış ve siyasetçiler tarihi geçmişi anlatmak için değil geleceğe yön vermek için kullanırlar demiştim.

Ayrıca bunun Ermeni oylarını almak için çıkarıldığı iddiasına da katılmıyorum. Oy geçmişin hesabını görmek için değil geleceğe yön vermek için kullanılır. Ülkemizden bir örnek verebiliriz. Dersim’deki acı olaylar CHP’nin tek başına iktidar olduğu zamanda yaşanmıştır. Ama bugün o bölgede, yani Tunceli’de, CHP tüm partilere fark atarak seçimleri kazanmaktadır.

***

Günümüz küçük hesapların öne çıktığı bir dönem değildir. Dünya tüm boyutlarıyla yeniden şekillenmektedir. Fransa buna kayıtsız kalacak ve Sarkozy’nin keyfine göre hareket edecek bir ülke değildir. Bu tasarı meclislere gönderildiğinde sonuçları hesaplanmıştır. Ülkemizin göstereceği tepkinin de doğru tahmin edildiğini sanıyorum. Bu durum istenmeyen değil ulaşılmak istenen bir sonuçtur. Önümüzdeki dönemde Fransa ile Türkiye’nin aynı çizgide hareket etmemesi planlanmıştır ve bunun alt yapısı hazırlanmaktadır. Bu hesabın bir yanında da ABD’nin olduğunu sanıyorum. Yeni yapılanmada Fransa Kuzey Afrika’da etkili olacak Türkiye bu bölgeye uzak duracaktır. Buna karşılık Türkiye, Suriye dahil, Arap ülkeleriyle birlikte hareket edecektir.

Türkiye bölgesel bir güç olma iddiasındadır. Bu amaca ulaşmak için ortam ve büyük güçlerin uzun vadeli hesapları uygundur. Türkiye AB üyesi olmayacak, yani bu bölge bizim aracılığımızla Avrupa’nın kontrolüne terk edilmeyecektir. Fransa’nın tavrı, Almanya’daki yabancı düşmanlığının soydaşlarımıza yönelmesi, Avrupa’nın yaşadığı ekonomik kriz AB üyeliğini imkansız hale getirmektedir. AB üyeliği söz konusu olduğu zaman yıllardır olmayacak yere girilmez dedim ve iddiamın arkasında duruyorum.

Türkiye’nin en başarılı politikalarından biri sayılan ekonomik politikanın ciddi bir zaafı vardır. Sağlanan krediler ve sıcak para bankalar kanalıyla tüketici kredisine dönüştürülmüş ve artan talep üretimle değil ithalatla karşılanmıştır. Bu cari açığımızı kolay halledilemeyecek bir sorun haline getirmiştir. Bu konudaki çözüm önerimi şöyle ifade etmiştim. Bankalar tüketici kredisi yerine yatırım ve üretimi destekleyecek krediler vermelidir. Bunlara faiz sübvansiyonu verilebilir. Böylece kredi alanlar yatırım yaparken ya da üretirken insanlar ücret ya da kar elde ederek tüketime harcarlar böylece tüketici kredisinin yarattığı talebe yakın bir talep yaratılır ama bu üretimle karşılanır ve cari açığa neden olmaz. Cari açığın olumsuz sonuçlar yaratmaması, bazı iktisatçıların kötümser değerlendirmeleri gibi bizi Yunanistan’ın durumuna düşürmemesi için yabancı sermayeye muhtacız.

Çözüm modelin içindedir.

Türkiye bölge ülkelerinin ihtiyaçlarını karşılayacak üretim yapacak, bölgenin petrolden elde ettiği gelirler yatırım  için kullanılacak ve böylece tarafların eşit durumda olduğu bir yapı oluşacaktır. Fransa ve Türkiye aynı yapı içinde yer almayacaktır.

Kaynak: Star