CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Fransa’da yapılan Sosyalist Enternasyonal Konsey toplantısına katılması dün hemen tüm gazetelerde haber olarak yer aldı. Birçok ülkede zaten Sosyalist Enternasyonal üyesi olan bir partinin bu tür toplantılara katılmasının değil katılmamasının haber olması beklenirdi. Konu CHP olduğunda ise, anlaşılan o ki meselelere tersinden bakılabiliyor.

Önceki dönemlerde Sosyalist Enternasyonal ilkelerinden yeterince uzaklaştığı kanaatini taşıyan bazı üyeler, CHP’nin üyeliğinin askıya alınmasını önermişlerdi, neyse ki başka partilerin de CHP’leşmesi söz konusu olduğundan CHP tek kalmamış ve öneri kabul edilmemişti. Bu kez, “yeni” CHP’nin güven tazeleme gayretinde olduğu söylenebilir ve haber olma nedenini de belki sadece burada aramak mümkündür.

Sosyalist Enternasyonal içinde güven sağlama girişimi, CHP’nin bir tür yeniden dünyaya açılma arayışı olarak değerlendirildi. Günümüz dünyasında dışa açılma alametlerini arıyor hale gelmenin bile sorunlu bir duruma işaret ettiği vurgulanmalı; zira zaten doğal durum dünyaya açık olmak. Ayrıca, uluslararası bağların bulunması ile parti programı arasında bir mesafe bulunuyorsa, o zaman da fazla bir açılımdan söz etmek mümkün olmayabilir. Toplantının Paris’te yapıldığından ve toplantı kapsamının da daha çok Avrupa olduğundan hareketle, CHP’nin Avrupa’daki sorunlara, Türkiye-AB ilişkilerine, Avrupa’daki solun ne vaziyette olduğuna dair yaklaşımlarını öğrenmek için iyi bir fırsattı bu toplantı. Ancak, basında öne çıkan haberlerden Kılıçdaroğlu’nun bu konulardaki fikirlerini değil, başkalarının Türkiye hakkındaki fikirlerini öğrendik.

Fikirlerini öğrendiğimiz kişilerden biri, Segolene Royal oldu. Royal, Fransız sosyalistlerinin cumhurbaşkanlığı yarışında Sarkozy karşısına çıkardığı isimdi ve ne yazık ki tam da bu nedenle Sarkozy’nin kazanmasına yol açılmıştı. Öte yandan Segolene Royal için bugün hala Fransa Sosyalist Parti lideri tanımlamasının yapılması mümkün olmayabilir, zira Fransa’da solun epeyce lideri bulunuyor ve aralarındaki mücadele, her ne kadar demokratik bir mücadele olsa bile sonuç itibarıyla sürekli Sarkozy’ye yarıyor. Kısacası CHP’nin görüştüğü kişiler listesinin başında Segolene Royal bulunduysa, bu çok doğru bir tercih olmamış olabilir.

Royal ile yapılan görüşmede öne çıkan konular “sol” ile ilgili olmuşsa, yine de yararlı olmuştur denebilir. Ancak basında öne çıkan konu, Royal’in cumhurbaşkanlığı yarışını kaybetme nedeninin Türkiye’yi savunması olduğu. Royal, “sizin yüzünüzden kaybettim” anlamına gelen ifadeler kullanmış, basın da bunu değerlendirmiş. Ancak sorun şu ki bu yaklaşım iki açıdan pek doğru değil. Birincisi, Segolene Royal’in Türkiye’nin AB üyeliğini canhıraş biçimde savunduğunu hatırlayan bulunmuyor; dolayısıyla CHP yanılmasın, bu konuda ısrarlı bir yaklaşımı yok. Royal, sadece Sarkozy’nin Türkiye karşıtlığına karşı çıkmıştı, ikisi aynı anlama gelmez. Birinin ak dediğine diğerinin kara demesi anlayışı ise sonuç vermemişti. Zira Royal, Sarkozy’nin Türkiye karşıtlığına karşı çıkarken neden Türkiye’nin üye olması gerektiğini açıklamamıştı. İktidarda olsaydı bu konuda ne diyecekti bilinmiyor, ancak CHP’nin gezisi sırasında görüştüğü Hubert Vedrine gibi isimlerin üyelik değil ayrıcalıklı ortaklık yanlısı olduğu da hatırlatılmalı.

Doğru olmayan ikinci konu ise, Royal’in Türkiye yüzünden kaybetmesi. Bu yaklaşım Fransızların Türkiye’ye bakarak oy kullandığı anlayışına dayanır, ki gerçek değil. Kabahatleri başkasında aramaya yatkın kesimler için makul bulunmuş olabilir; CHP bu yaklaşımı ne kadar ciddiye alıyor, mesele bu.

 

Kaynak: Star