Amerika'nın tarihi, kapitalizmin ve militarizmin tarihine eklemlenen bir tarihtir.
Seçilmiş Amerikan başkanları da bu tarihin ayrılmaz figürleridir.
Yeryüzünün en derin ve yerleşik nizamı olan Amerika, tarihsel sürekliliğini kapitalizmin özünde kalarak sağlar.
Kapitalizm ise değişen koşullara göre kendini uyumlandırabilmek için savaşlara gerek duyar.
Dolayısıyla Amerika'nın büyük güç olması, kapitalizm, savaş ve Amerikan başkanlarıyla mümkündür. Savaş, kapitalizmi zaman zaman girdiği kaotik örüntüden çekip çıkaracak ve tanzim edecek yegane düzenleyicidir
Amerika'nın vizyonunun temelde değişeceğini ummak tarihe aykırıdır.
Hele seçilen yeni bir başkana böyle bir misyon biçmek Amerika'yı tanıyamamaktır.
Bu müthiş derin ve yaygın organizasyona da haksızlık olur.
Seçilen yeni başkanla dünyada da yeni bir dönemi başlatır Amerika.
Bazen korku ve tehdit, bazen barış ve sempatinin kuşatacağı süreçlerin mücessem yüzü Amerikan başkanlarıdır.
Onların da dünyayı bir iç kamuoyuna çevirme becerileri kesinlikle olağanüstüdür.
Bu iç kamuoyuna 'Yeni Amerika'yı' görsel ve sözel metinlerle tarif ederler.
Alt metinde aslında tarif edilenin Amerika olmadığı, bizler olduğu oldukça bellidir.
Ülkelerin bu 'Yeni Amerika simulasyonunda' kendilerini nasıl tanımlayacakları ve nerede yer alacakları açıklanır.
Değişen terminoloji, öne çıkan kavramlar ve üslup; ülke olarak bir süre nasıl bir yöne gideceğinizi size işaret eder.
Artık siz de yeni bir ülkesinizdir.
Amerika'nın global başarısı da budur
Bir boy aynası olup dünyayı kendi üzerinden belirlemesi ve bizim de kendi tarihsel toplumsal gerçekliğimizi ilk defa oradan görürcesine kabullenişimizdir.
Bu sevincimizi başvurduğumuz Amerikan kriterleriyle dayanaklandırırız.
Doğu, Batı, Laik, İslam,Demokrat kavramlarının değişen sıralamasına göre önceliklerimizin adını koyarız.
Sömürgeleşmiş aklımızın tanımlanan gerçekliğimize teveccühü çok yüksektir.
Konvansiyonel olarak da siyasetimizin dili değişecektir.
İç siyasetin oturtulacağı zemin de...
Bu yüzden de Obama'nın TBMM'de yaptığı konuşma göz doldurdu.
Obama'nın dilinden çizilen Türkiye oldukça beğenildi.
Onun anlattığı ülke olduğumuzda hemfikir olduk.
Tabii ki iyi tasarlanmış, kapsamlı bir metin büyülüdür. Büyüsünü mekana, bağlama ve güçlü ses tonuna borçludur.
Size, sizi duymak istediğiniz gibi anlatan metinlerle baştan çıkarsınız.
Sizin unuttuklarınızı hatırlatan, gururunuzu ve egonuzu okşayan popülist metinlerin gücü silahların gücünden fazladır...
Amerika'daki gerontokrasi ironik olarak gençliğin ve karizmanın popülizminin şahikasını imal eder.
Obama'nın popülizm ilahı olarak dünyadaki 'kabulü' böyle yaygınlık kazanmıştır.
Obama, canlı, dinamik, saygılı Amerika'dır adeta. Ama Amerika'nın Obama'yla özdeşimi çocuksu zihniyetlere has bir benimsemedir.
Dünyanın hafızasına kazılan Amerika derin ve acıtıcı bir imgedir.
Tarihin akışında birikenler öyle belagat sahibi, entelektüel, doğu kıyısında yetişmiş bir başkanın heyecanlı, ütopik çağrışımlı konuşmalarıyla unutulacak kadar hafif değildir.
Amerika'nın hukuki ve etik zemin kaybı, ihlalleri zamanın ortasında öylesine dururken...
Amerika'nın ve Amerikan başkanlarının hala inandırıcı ve ikna edici bir yanı kalmış mıdır sorusu ciddi bir soru değil midir?
Amerika'nın kabuk değiştiren kimliğinin arkasında, dünyanın çeşitli noktalarında başlattığı 50 küsur savaş ve milyonlarca ölü yokmuş gibi yapılabilir mi?
Amerika'nın başka coğrafyalardaki insanların ölmediği bir başkanlık dönemi oldu mu son yüzyıldır?
Uzak Asya'da, Güney ve Orta Amerika'da, Afrika'da, Filistin'de, Afganistan'da, Kosova'da, Irak'ta... Her giden eski Amerikan başkanının arkasında da masum insanlar yatmıyor mu?
Savaş hattında Afganistan ve Pakistan'ın durduğunu görmüyor muyuz?
Tarihe ilişkin tek fikrimizin onun sürekliliği olduğunu aklımıza getirirsek, belki de kendi metinlerimizi kendimiz çıkarma zahmetine gireriz.
Nasıl bir ülke olduğumuzu başkalarından dinlemeyi zul addederiz.
Sömürgeleşmiş aklımızın Obama izlenimlerinde olduğu üzere Amerikan kalıplarını berheva ederiz.