Tarihsel süreç içerisinde demokrasi ve cumhuriyet kavramları farklı yorum ve uygulamalarla günümüze kadar gelmiştir.

Platon’a göre en iyi rejim filozofların, düşünen seçkin kişilerin yönetimindeki aristokratik devlettir. Böyle bir ideal devlete rastlamak mümkün değildir. Onun yerine timokrasi, oligarşi, demokrasi ve tirani gibi hükümet şekilleri ortaya çıkar. Askerler, site yönetimini ele geçirirse timokrasi, olaylar zenginler lehine gelişirse oligarşi, demogogların kışkırttığı fakir fukara rejime el koyarsa demokrasi ortaya çıkar. İlk aşamada demokrasi iyi gibi görünür, ancak o tür rejimlerde düzensizlik ve kargaşa kol gezer, bazı insanlar durumdan görev çıkararak devleti ele geçirirler. Ve de gündeme timokrasi ya da despot yönetimi, yani tirani siyasal rejimler gelir.

Aristoteles için de demokrasi makbul bir rejim değildir, o cumhuriyeti yeğler. Önemli olan erdem ve adaletin hakim olduğu, kuvvetler ayrılığının bulunduğu, devlet organlarının birbirlerini denetlediği siyasal rejimlerin uygulamada olmasıdır. Tirani tek bir şahsın, oligarşi zenginlerin, demokrasi ise demagogların baskı ve dayatma mantığının rejimleridir. Oysa monarşilerde, aristokrasilerde ve cumhuriyetlerde adalet, düzen ve erdemli toplum ön plana çıkar.

Gerek Platon, gerek Aristoteles kendi dönemlerinin koşullarına, kendi felsefi eğilimlerine göre demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını yorumlamışlardır. Belki de her iki filozof da  demos’un(halk) tutarsızlıklarını, yani halkın çılgınlıklarını, dolduruşa geldiğini görerek demokrasiden soğumuşlardı. Zaten Antik Yunan demokrasisi asla ve asla bugünkü anlamıyla demokrasiyi yansıtmıyordu. Kölelik kurumu vardı, kadınların hak ve özgürlüklerinden söz etmek olanaksızdı. 

Cumhuriyetin ilk çağları

Uygulamada cumhuriyet rejimini, ilkçağlardaki Roma Cumhuriyeti’nde (M.Ö.510-2) görüyoruz. Latince Res publica kamu malı, kamuya ait olan anlamına geliyor. O dönemlerde yöneticiler bir tür seçimle işbaşına gelmiş olabilirler, senatolar gibi cumhuriyet kurumlarından söz edilebilir ama güçlü kişilikler, asker desteğindeki kumandanlar, demagoglar genelde devlete hakim olmuşlardır.

Başka bir cumhuriyet rejimini Ortaçağ’da Venedik’de görürüz. Oligarşik mahiyetteki Venedik Cumhuriyeti’nde, zengin asilzadeler güç ve menfaat ilişkilerini dengeleyebilmek için ortak bir yönetim biçimini seçerler va adına cumhuriyet derler.

Modelimiz Fransız tipi laiklik

Bugünkü anlama yakın cumhuriyeti ilk kez Fransız Devrimi’nde görmekteyiz. Ve de beş kez... Hepsinde farklı özellikler var. Fransa bugün Beşinci Cumhuriyeti yaşıyor. Cumhuriyetin bir erdem olarak vurgulanması 1870 tarihli Üçüncü Cumhuriyet’le başlar. 1789 Fransız Devrimi’nden o güne kadar 80-90 yıllık git-geller olmuştur. Alman işgali, Paris Komünü gibi çalkantılardan sonra ulusal egemenliğin tüm boyut ve kurumlarıyla otutulmasına karar verilip, hanedan zihniyeti sona erdirilmiştir. Üçüncü Cumhuriyet’te, 1905 yılında, bir anlamda bizim de örnek aldığımız Fransız laikliği hukuksal temellere oturtulmuş, manastırlar kapatılmış, tarikatlar bastırılmış, eğitimde birlik ilkesi benimsenmiştir. Bu dönemde cumhuriyetçi, tüm kurumlarıyla Eski Rejim’e, karşı olmak anlamına geliyordu. Eski Rejim’e karşı olurken gereğinde cumhuriyetçiler despot, jakoben olabilmakteydiler. II. Dünya Savaşı sonuna, Dördüncü Cumhuriyet’e kadar bu böyle devam etmiştir. 1946’dan itibaren, inanç boyutunun sosyolojik konumu kavranmış, ifade özgürlüğünün öneminin farkına varılmıştır. Bugün Fransa, sloganları, duygusal tepkileri aşmış, demokratik cumhuriyetin erdem olduğunun bilincine ulaşmıştır. İstisnalar, marjinaller ve faşist eğilimler dışında, oradaki aydınlar artık içeriği demokratik ilkelerle doldurulmamış bir cumhuriyetten söz etmezler. Bugünün Fransız aydını artık sloganlara sarılmıyor, Üçüncü Cumhuriyet mantığını 21. Yüzyılda sürdürmenin gericilik olduğunu biliyor.

Ama  ya bizimkiler? Bizimkiler için içeriği demokratik ilkelerle dolsun dolmasın ‘cumhuriyet erdemdir’. Onlar cumhuriyetin bekçileridir. Madem ki içeriğe bakılmaksızın cumhuriyet erdem, Güney Amerika, Afrika, Orta Asya, Azerbeycan, Saddam, Hitler cumhuriyetleri de mi erdem? Bizim cumhuriyetçiler diyebilir ki “cumhuriyet kavramının içeriğinde, demokrasi zaten vardır; saydığın örnekler herşeyi saptırdı, onlar cumhuriyete ihanet ettiler”. Pekâlâ, 1945’e kadar tek partili Türk Devleti de cumhuriyetti. Ama demokrasi yoktu. O dönemler için o rejim erdem olabilir. O halde getirin o rejimi bugüne taşıyın. ‘Gizli gündem’iniz belki de bu. Çoğulcu demokrasi anlayışında böyle bir rejimi savunma hakkınız da var. Dürüst olun, açıkça tek partili cumhuriyeti savunun. Takkiye yapmayın. Zaten “bu millet cahil, akılsız, demokrasi lüks, Türkiye’ye erken geldi” fevalarını vermektesiniz. Ama siz de, anneniz, babanız, akrabalarınız da bu milletin bireyleridir. Kendinizi ve insanınızı horlamayın, çoğulcu demokratik rejimlerde görüşlerinizi ifade etmek, özgürlüğü doya doya yaşamak sizin de hakkınız. Sizin tarzınızdaki cumhuriyetin yeniden canlandırılması artık mümkün değil, çünkü bugün için erdem olan çoğulcu demokratik cumhuriyettir.

Cumhuriyetin içerisinde demokrasi kavram ve olgusu kendiliğinden varsa, neden iki ayrı terim kullanılıyor? Meşruti monarşi veya anayasal monarşilerle yönetilen İngiltere, Norveç, İspanya, İsveç, Hollanda gibi demokrasinin doya doya yaşandığı ülkelerde kimse cumhuriyet kavramının üzerinde durmuyor. O ülkelerin aydını cahil veya bilinçsiz mi?

Jakoben asr-ı saadetçiler

Sanmayın ki o ülkelerdeki kralların, kraliçelerin yetkileri son derecede sınırlıdır. İngiltere’de Anglikan Kilise ile hanedan içiçedir. Üst düzey devlet yöneticilerinin bir kısmını devlet başkanı tayin eder. İsveç Kralı Lütheryen mezhebe mensup olacaktır; anayasa böyle buyurmaktadır. Oralarda laiklik anlayışı da farklıdır. Seküler bir zihniyet hakimdir o toplumlara. Kimse diğerinin dinine, inacına, inançsızlığına karışmaz; ‘mahalle baskısı’da, ideolojik baskılar da  oralarda yoktur. Kimse kimseyi ‘meşruti monarşiden yana değilsin cumhuriyetçisin, rejim düşmanısın’ diye karalamaz, yaftalamaz. Kimse ben ‘biliçli bir meşruti monarşi yandaşıyım’ diye övünmez. Demokrat olabilmek övünç kaynağıdır. Anayasalarda dinsel refaransların bulunması halkı ve aydın kesimi pek ilgilendirmez, çünkü önemli olan demokrasi ve daha da ötesi çoğulculuktur. Her türlü düşünce ve inanç tüm simge ve yapılanmalarla ifade edilebiliyorsa sorun yoktur. Erdem olan, devletin bireyi bir değer olarak tanıması, ona tüm hak ve özgürlüklerden yararlanacağı bir ortamı hazırlamasıdır.

İçeriği demokrasiyle doldurulmayan cumhuriyetler ya komünist, ya faşist, ya ulusalcı-millyetçi toplumcu (nasyonal sosyalist) ya da teokratiktir. Siz hangi cumhuriyetin bekçisisiniz? Askeri rejimlerin getirdiği bunca acı ve sıkıntılara rağmen, Platon’un terminolojisiyle eğer timokrasi savunulmaktaysa aymazlık çukuruna düşülmüştür.

İçeriğini tanımlamadan ‘Cumhuriyet erdemdir’ diye ortalıkta dolaşan bizim aydınımız hangisini, neyi tercih ediyor bilemeyiz. Tek partili rejim özlemi içinde olan jakoben ‘Asr-ı Saadetçi’ler dışında kalan iyi niyetli aydın, köşe yazarı, politikacı ve bilim insanlarının artık Fransız Üçüncü Cumhuriyet anlayışında uzaklaşmaları, romantizmi bırakmaları gerekir. O günlerin monarşi karşıtı terim ve söylemi bugünkü çoğulcu demokratik cumhuriyet mantığıyla bağdaşamaz.

Prof.Dr. Niyazi Ökten; Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi

[email protected]

Kaynak: Star