Birleşmiş Milletler Araştırma Heyeti'nin Gazze İhtilafı konusunda (yaygın olarak Goldstone Raporu olarak bilinen) raporunun kuşattığı siyasi dinamikler, İsrail-Filistin ihtilafındaki son gelişmelerin iç yüzünün anlaşılmasına yönelik çok sayıda ilginç ipucu veriyor.
Filistin yönetiminin İsrail'le önemli olarak nitelendirilen daimi statü görüşmeleriyle meşgul olduğu bir dönemde hazırlanan rapor, bu dönemin izlerini taşıyor. O sırada Filistinlilerin büyük çoğunluğunun Başkan Mahmud Abbas'ınkilerdense Hakim Richard Goldstone'un değerlendirmeleriyle ilgilendikleri görülür.
Bu da 20 senedir sürekli başarısızlıkların akabinde, artık Filistinlilerin yaygın olarak diplomasiye kayıtsız olduklarını gösteriyor. 2000-2005'teki başarısız ayaklanma sonrasında giderek artan sayıda Filistinli eylemci hem silahlı mücadeleye hem de müzakerelere alternatif arıyor. FKÖ'nün, 2004'te Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Batı Şeria Duvarı'yla ilgili hukuki raporunu desteklemeyi reddetmesi, 2007'de patlak veren Fetih-Hamas hizipleşmesi ve halkta Batı Şeria'da Fetih hakimiyetindeki Filistin Yönetimi liderlerinin İsrail'in 2008-2009'da Hamas kontrolündeki Gazze'de gerçekleştirdiği saldırılara karıştıklarına dair şüpheler (sonradan doğru olduğu ortaya çıktı) bağlamında bu eylemciler, resmi temsilcilerinden bağımsız olarak uygulayacakları yeni yaklaşımlar formüle etme arayışı içine de girdiler. Böylece Duvar karşıtı hareketler ve mesela Gazze'ye Özgürlük Filoları gibi BDS hareketi de Filistinlileri doğrudan harekete geçirme ve/veya Filistinlilerin hakları için dünya çapında halk desteği sağlama arayışına girdi.
Daha büyük planda Filistinlilerin gündemi, Filistin devletinin çerçevesini İsrail'le yapılacak anlaşmanın belirlemesinden İsrail'in dokunulmazlığına karşı çıkılması ve onun tersine döndürülmesine kadar yeniden formüle ediliyor. Filistin halkına yaktıklarından dolayı İsrail'den hesap sorulması ilkesinin aktif hale getirilmesi, Filistinlilerin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkını elde etmek üzere yeni stratejik yaklaşımlarının nüvesini teşkil ediyor.
Her ne kadar BM soruşturmaları -en azından resmen- insanların talebiyle yapılıyor olmasa da Goldstone Komisyonu'nun, İsrail'in eylemlerindeki büyük haksızlıklara dünya çapındaki tepkilerle kurulduğunda kuşku yoktur.
Goldstone Komisyonu bu hususta bağımsız eylemciliğin sınırlarını da açıklar. Bu en zorlu olarak da 2009 sonunda FKÖ, raporun BM İnsan Hakları Konseyi'nde görüşülmesini sabote etmeyi başardığı zaman görüldü. Aynı gözlem, tartışmalı bir şekilde Komisyon'un raporunun kendisine özgü şartlarında da vardır. Raporda, ihtilafın meşruiyetiyle ilgili asıl mesele es geçilirken Hamas'ın yaptıkları detaylı bir şekilde ele alınıyor. Filistin devleti için müzakereler yapılması ve Filistinlilerin uluslararası hukuka göre belirlenen haklarının uygulanmasının peşine düşülmesinin de icra usulüyle uyuşmadığı görülüyor.
İkinci husus, siyasi sistemin dışında faaliyet göstermenin faydasıyla ilgili şu yerinde soruyu gündeme getirir: Biri, çok tehlikeli olduğu için kolayca görmezden gelinebilir mi, ya da üstte değişiklik nihayette alttakilerin faydası için gerekli midir? Bu soruya inandırıcı olmayan kısmi cevap şubat 2011’de FKÖ, BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in işgal edilmiş topraklarda yerleşim faaliyetlerinin kanunsuz olduğunu teyid eden kararına göre ilerlemede ısrar ettiği zaman verildi. Washington ve müttefikleri tarafından başarılı bir şekilde sindirilen ve daha önceki birkaç fırsatta girişimleri geri çeken Abbas, bu kez Bin Ali’nin Cidde’ye taşınması, Mübarek’in de iktidardan uzaklaştırılmasından kısa bir zaman sonra ‘bir başka Goldstone’ ihtimaline karşı kendisini daha bir tehdit altında hissetti (bu da bir başka ihanet örneği).
Uluslararası hukukun uygulanmasına ve İsrail'i yaptıklarından sorumlu tutacak ortak kampanyalara yapılan son vurguların, sadece Filistin milli hareketinin değil genel olarak Arap devlet sisteminin zayıflığını yansıtıp yansıtmadığının da sorulması gerekiyor. Eğer öyleyse, bu hayati ehemmiyetteki alanda, bölgesel düzene meydan okumalardan dolayı Filistinliler ve genel olarak Arapların giderek artan bir şekilde kendilerini güçlü hissetmeye başladıkları ve belki de daha geleneksel usullerle kurtuluş ümitlerinin canlandığı bir zamanda girişimden vazgeçmek stratejik bir hatadır.
Eksiklerine, sunduğu fırsatların heba edilmesine ve Hakim Goldstone'un sonradan (ve kısmi olarak) sahte bir şekilde caymasına rağmen Goldstone Raporu halen pek çok düzlemde bir dönüm noktası olarak kalmaya devam ediyor. Raporun kasıtlı olmadan elde ettiği başarılardan biri, siyasi sürecin tümden iflas ettiğini teşhir etmeye yardım etmesidir. Rapor, Filistin yönetimi tarafından tek stratejik seçenek olarak onaylanan, sırf görüşme yapmış olmak için yapılan görüşmelerin kalkmasına katkı yaptı.
Goldstone ve raporuna karşı çıkmanın zorluğu ve başarısı, sadece ele alınması gereken ne kadar yer olduğunu değil ekilen toprağın ne kadar verimli olacağını da gösterir. Her şeyi göz önüne alırsak bu, iki adım ileri bir adım geri şeklindeki bir meseledir. Biz bugün tüm bu hadiselerin hiç meydana gelmemiş olması halinden daha iyi durumdayız. Bölgedeki ortam olumlu yönde gelişmeye devam ederse, bu tür yeni fırsatlar ortaya çıkacak ve bunlar daha da etkili olacak. Bilhassa bu fırsatlar daha duyarlı bir yönetimin politikalarıyla çelişmek yerine o politikaları tamamladıkları zaman...
Kaynak: Jadaliyya
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas