Eskiden mitinglerde hiç kadın görülmezken, şimdi kadınlar ön saflarda.

Türkiye’de son yıllardaki büyük değişimin, büyük altüst oluşun belki de en çarpıcı sonuçlarından birisi Güneydoğu’da yaşanıyor. Kürt kadını, daha önceleri görünmez bir varlıkken, şimdi toplumsal hayatın, siyasi mücadelenin en önde gelen aktörlerinden birisi...
Barış ve Demokrasi Partisinin 21 milletvekilinin 8’i kadın. BDP’li 98 belediye başkanının 14’ü kadın. 47 il örgütünün 5’inin başkanı kadın, 18 il örgütünde de eşbaşkanlık sistemi uygulanıyor. Partinin genel başkanlığı da eşbaşkanlık sistemiyle erkekle kadın arasında paylaşılıyor. Merkez Yürütme Kurulunda oran 11 erkek 10 kadın. Geleneksel Kürt toplumunda kadının çok gerilerde olduğunu biliyoruz. Nasıl oldu da erkek egemen kültür içinde kadınlar böylesine etkili noktalara gelebildiler?
Bu konuyu Kürt siyasetinin önde gelen kadınlarıyla ve erkekleriyle konuşarak anlamaya çalışacağız.
Erkek egemen kültüre karşı Kürt toplumunda bir eşitlik rüzgârı estiren ‘Yeni Kürt Kadını’nı konuşmak amacıyla Aysel Tuğluk, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Akın Birdal bir masanın etrafında toplandılar. Tartışmanın bazen alevlendiği oldu. Tuğluk, kadınların feodal egemenlik çemberini kırma mücadelesini nasıl yürüttüklerini anlatırken, erkeklerden itirazlar yükseldi...
O.Ç.: Nereden çıktı bu 8 kadın milletvekili, 14 tane belediye başkanı? BDP’nin kazandığı her belediyede başkan erkekse yardımcısı mutlaka kadın. Bütün il ve ilçe teşkilatlarında kota sistemi uygulanıyor. Örgütlerin tümünde eşbaşkanlık yoluyla kadınlar yönetimin eşit ortağı. Kürt toplumu gibi kadının arka planda durduğu, geleneksel aile yapsının çok kuvvetli olduğu bir toplumda bunlar nasıl oldu?
Aysel Tuğluk: Müthiş bir mücadele sonucu oldu. Büyük bedeller ödendi. Kazanmak için kadınlar olarak çok acı çektik. Mahkemelerde sürüklenmekten tutun, ölmek, öldürülmek, intihar etmek gibi bedeller ödeyerek bu sonuçlara ulaştık. Bir yandan kendi içimizdeki toplumsal geleneklere, erkek egemen anlayışa karşı bir mücadele.

Türk’ün itirazları
O.Ç.: Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlara haklar yukarıdan verildi denir ya. Sanki Ahmet Bey, Kürt kazanımlarının kendi emeklerinden çok, yukarıdan verildiği şeklinde yaklaşıyor.
Ahmet Türk: Benim yaklaşımım tam o anlama gelmiyor. 12 Eylül zindanları, cezaevlerinin kapısında kadınla erkeği buluşturdu. Baskıların acısını kadın da yaşadı erkek de yaşadı. Savaş yeni bir dönem başlattı. Kürt özgürlük mücadelesi ve Kürt siyasi hareketi de kadının toplum içerisindeki yerini ve önemini ortaya koydu. Kadınlar mücadelelerin içinde yoksa o mücadelenin demokratik bir yapıya sahip olduğunu ifade etmek yanlış olur. Kadınının çektiği acıların ardından demokratik siyaset içerisinde yer almaları, onların kendi mücadelelerinin ürünü mü yoksa hareketin bir kararı mı bundan emin değilim.
O.Ç.: Yüzde 40 kotadan memnun değil misiniz?
A. Türk: Elbette ki kadın rol almalı, ama kadın da gerçekten örgütlenmeli ve bu çoğulculuk anlayışını geliştirmeli. O şekilde yüzde 40’ı kullanmalı.
O.Ç.: Ben zaman sizin kadınlardan şikâyetçi olduğunuza tanık oluyorum. Kadınlar politikada sert çıkışlar yaptığı zaman Ahmet Türk’ün kadınların konuşmalarından mutlu olmadığını görüyorum...
A. Türk: Hayır, bunları kadınlar yaptığı için değil. Kadın da yapsın erkek de yapsın aynı tepkiyi gösteririm. Siyasetin çözüm üretmeye yönelik olması gerektiğine, ikna etmeye yönelik olması gerektiğine ve halka güven verecek bir siyaset anlayışının benimsenmesi gerektiğine inanıyorum. Yanlışlar ister kadından gelsin, isterse erkekten hiç fark etmez. Belki benim bazı jestlerim rahatsızlığımı gösteriyor. Bu tepkilerim nedeni onu yapanların kadın olmalarından kaynaklanmıyor. Siyasetin ve Kürtlerin mağdur ve haklı olduğu noktada hepimizi haksız duruma düşürecek gereksiz çıkışlar beni rahatsız ediyor.
O.Ç.: Aysel Hanım’a soralım. Görülmeyen kadınlar Kürt erkekleri içinden etkili yerlerde ortaya çıktılar. Bu erkekler “Ne güzel geldiler” diye karşıladılar mı?
A.Tuğluk: Hiçbir zaman, dünyanın hiçbir yerinde iktidara sahip olanlar iktidarı paylaşmak istemezler. Erkekler, kadın mücadelesini biraz öyle algıladılar, iktidar alanlarına müdahale olarak anladılar. Varlık olarak görülmeyen kadının, iradesi tanınmayan aslında ağzı kapatılmış, iradesi hiçleştirilmiş, kendisi hakkında hiçbir şekilde söz sahibi olmayan ve karar yetkisi olmayan kadının, birden bire erkeklerin kendi alanına ve yaşam alanlarına siyaset de dahil girişini görmek hiç hoşlarına gitmedi.

Tuğluk: Lütuf değil
O.Ç.: Türkiye’de erkekler hiç de kadınlara fırsat vermiyorlar. Mesela parlamentoya baktığımız zaman BDP’nin kadın milletvekili yüzde 40 ama parlamentoda kadınların oranı yüzde 10. Bu da isteyerek verilmiş değil, zorlanarak verilmiş.
A.Tuğluk: Kürtler belli konularda öncülük ediyor. Kadın konusu bunlardan. Kürt kadının verdiği mücadelenin sonucudur buraya gelmek. Lütuf olarak sunulmuş bir şey değil. Mücadelele hepimizi harmanlaştırdı kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla. Çocuklara haksızlık etmeyelim. Çocuklar bu mücadelede bir sembol. Hepimiz ortaklaştık ve bu zulüm karşısında ortaklaştık ve ortak değerler yarattık.
O.Ç.: Sokaklara çıkan Kürt kadını geçmişte muhtemelen 10 sene önce, 5 sene önce, 3 sene önce kocasını bir tanrı olarak görüyordu. Ne derse emrini yerine getiriyordu, önünde hazırolda duruyordu. Miting meydanlarıyla birlikte bu hava değişiyor mu? Bu gelişme eve nasıl yansıyor?
A.Tuğluk: Eve yansımasının miting alanlarında olduğu gibi olacağını düşünmüyorum. Erkek egemenliğinin sürdüğünü düşünüyorum. Bunu değiştirmek o kadar kolay ve hızlı olamaz.
O.Ç.: Ama olduğu yerde kalması da mümkün değil
A.Tuğluk: Mutlaka değişim olur. Ama şöyle bir yanılgıya düşmemeli Kürt kadınları; “Biz ne dersek kabul ettirir. Biz özgürlüğümüzü kazandık” derse büyük bir yanılgıya düşer. Bana göre hala özgürlük serüvenimizin başındayız.Yeni başladı Kürt kadınının mücadelesi. Ama en büyük başarımız senin de dediğin gibi Kürt kadını saygı duyulacak bir hale geldi. Bu çok önemli bir kazanç.
O.Ç.: Akın Birdal’a sormak istiyorum. Sen Kürt değilsin ama onlarla aynı mücadelenin içinde yıllardan beri var olan ve büyük katkıları olan isimlerdensin. Yakından baktığın zaman değişimi nasıl yorumlanabilir?
Akın Birdal: Biraz önceki tartışmaya yönelik, bence 1980 önemli bir dönemeç. Kürt kadınları cezaevlerinde bir anne ve eş olarak varlardı.
O.Ç.: Varlardı yani.
A.Birdal: Varlardı, anne ve eş olarak varlardı. 1980’lerden sonra kimlik kazandılar ve sokağa çıktılar. Günümüze değin kimlik kazanmak çok önemliydi ve hak ettikleri yere de geldiler. Mücadele sürecinde Kürt kadınlar var oldular. Yakınları, eşleri kaybedilmiş ya da cinayetlere kurban verilmiş kadınlar ortaya çıktılar. Evlatlarını arıyorlar, kar kış dinlemeden, yılmadan, usanmadan. Devletten kaybettiklerini sordular. Bazen gözaltına alındılar, bazen dayak yediler, bazen içeri tıkıldılar ve bazen de öldüler.
A.Türk: Tabii ki toplumdaki değişimleri iyi okuyamazsak vereceğimiz cevaplar yüzeysel kalır. Arkadaşlara göre ben eski bir siyasetçiyim.Ben 1973’ten beri miting alanlardayım. 1973’lerde hiçbir kadını miting alanlarında meydanlarda göremezdiniz. Gördükleri zaman da herkes bakardı bu kadının burada ne işi var diye. Miting meydanında bir kadının erkeklerin arasında görmek mümkün değildi ve görüldüğünde herkes onu hayretle karşılardı. Siyasi kimliği falan hesaplanmazdı ama dediğim gibi savaş ve mücadele kadını aktif bir hale getirdi.
Öcalan sevgisi
A.Tuğluk: Kadınlar Öcalan’ı bu sebeple seviyorlar. Öcalan bu konuda kadın konusunda büyük cesaret gösterdi ve toplumsal geleneksel yapıyı altüst eden çıkışlar yaptı. Bu kadına büyük bir güç verdi ve özgüven yarattı. Onun önünü açtı ve bunu çok stratejik olarak ele aldı. Aslında PKK hareketini biraz da kadın hareketi olarak görmek gerekir. Gerçekten de Ahmet Bey’e söyledim zaten geriye doğru baktığımızda nereden nereye geldik diye, geldiğimiz noktayı kadın açısından devrimsel bir gelişme olarak görüyorum.

Sakık: Kardeşim öldürülen ilk kadın gerillalardan
Sırrı Sakık: Şöyle diyebilir miyiz: Özgürlüğünü özgürlük için feda eden bir gelenek var. Bu Kürt kadınında da var, Kürt erkeğinde de var. Ortaklaşa bir değer yaratıldı. Kız kardeşim ilk katledilen gerillalardan biriydi. Biz onun cenazesini almaya giderken babam hep onu Muş’a, Diyarbakır’a nasıl götüreceğimizi düşünüyordu. Kız kardeşim, aileden habersiz, kendi iradesiyle gitti, çatıştı, kavga etti, kavgada öldü. Ama aile geleneğinde kızın tek başına dağa da olsa gitmesi kabullenilemezdi. Babamda o ruh halini görüyordum. Koca adam hiç kimseye boyun eğmeyen adamdı. Muş’ta tek aileydik faşizme karşı savaşan. Ama kızına laf geçirememiş olmasını içine sindiremiyordu. Bu, hepimizde vardı. Böyle insanlar için Fatiha içten okunmazdı. Ama kız kardeşimin ölümünden birkaç yıl sonra kızı dağa giden insan gelip oturup, bunu rahatlıkla anlatır hale geldi.
O.Ç.: Kızın evden izinsiz ayrılıp dağa gitmesi bir utanç meselesi olmaktan çıkmış.
A.Tuğluk: Kürt kadını da ödediği bedellerden sonra bu noktaya geldi. Şimdi mücadelede dağda erkek gerillayla birlikte savaşıyor, kavga ediyorsa, niye yönetici olmasın niye gelip hayatın her alanında eşit koşularda olmasın. Kürt kadını hem dağda hem şehirde, her alanda var. Bazı hallerde erkekler korktuğunda kadınlar öne çıkıyor.
A.Türk: Viranşehir’de biz kadın aday gösterdik. Aşiretçiliğin en fazla olduğu yerlerden biri olduğu için ben endişe duydum kaybedebiliriz diye. Sonra tam tersi çıktı. Aday erkek olsaydı aşiretler arasında çekişme olabilirdi, ama kadın olduğu için herkes kabullenmek durumunda kaldı.

 

Kaynak: Radikal