Kürt aşiretleri üzerine uzman olan sosyolog Mazhar Bağlı'ya göre Bilge'deki düğün günü katliamı, ayrılıkçı bir savaşın, geleneksel yapıların dengesini ne kadar tehlikeli bir şekilde bozduğunun bir göstergesi. 1990'lı yıllarda Çelebi ailesinin iki kolunu karşı karşıya getiren ihtilafın ayrıntılarına bakarsanız, ne demek istediğini anlarsınız.
 
Aile içindeki gerilimler, (PKK) 1984 yılında, kendi ülkelerini elde etmek gayesiyle devlete karşı silaha sarılmasıyla başlayan savaş doruk noktasındayken ortaya çıktı. Ankara, isyancılarla mücadelesinde devletin güvenlik güçlerine yardımcı olmaları ümidiyle, bölgedeki binlerce Kürt'ü, korucu olarak bilinen milis kuvvetlerine almaya başladı. Çoğu durumda, köylülerin seçme şansı yoktu. Devlet onlara; ya korucu olursunuz, ya da evlerinizi terk edersiniz, diyordu.

Çelebi ailesinin bir kolu, vatanseverlik hissiyatından ziyade, devletin vereceği silah ve mühimmat sayesinde rakiplerine üstünlük sağlayacağı bilinciyle, gayet istekli bir şekilde korucu oldu. İddialara göre, diğer kolun üyeleri görev için pek istekli değildi ama, geride kalmamak için kısa süre sonra onlar da rakiplerini takip etti. Tepeden tırnağa silahlı iki aile, on yılı aşkın bir süre boyunca, birlikte PKK'ya karşı operasyonlara giderek uyumluymuş izlenimini verdi. Ancak Cemil Çelebi'nin kızı için seçtiği damattan duyulan hoşnutsuzluk eski husumetleri yeniden alevlendirdiğinde, harekete geçmek için her türlü hazırlıkları mevcuttu.

Türkiye'nin güneydoğusunda, devlet destekli on binlerce korucu var. İnsan hakları kuruluşları, bölgeye silah pompalayarak barışı ve düzeni sağlama fikrini uzun zamandır eleştiriyor.

Mazhar Bağlı, Türk hükümetinin, pazartesi günkü kan gölüne cevaben, ilkokul eğitimi ve sadakat yemini dışında hiçbir donanımı olmayan insanların eline Kalaşnikof tutuşturulmasına imkan veren sistemi sorgulamaya açması gerektiğini söylüyor. Bir başka sosyolog Rüstem Erkan, Bilge katliamının, tüm ülkenin ellerine kan bulaştırdığını söyledi: "Bunun Türkiye'de olabileceğine inanmazdım. Sanki Türkiye, Irak olmuş."

Milisleri tasfiye etmek, özellikle yerel ekonomilerin zora düşmekte olduğu günlerde, kolay bir iş değil. Beş yıl evvel 70.000 korucu vardı, o günden bu yana 27.000 yeni katılım oldu. İstanbul'da yaşayan araştırmacı Gareth Jenkins'in Reuters'a söylediği gibi, "Güneydoğuda, koruculuğun, köyün tamamı için tek geçim kaynağı olduğu yerler var". Sistem doğal olarak, çok da iyi niyetli olmayanlara da çekici geliyor. Türk parlamentosunun 1995 tarihli bir raporu, sistemi "toplumsal çelişkiye yapılan bir yatırım" olarak tanımlamış ve korucuların gasp, hırsızlık ve zapt eylemlerine karıştıklarını doğrulamıştı. Ama bazı değişim umutları da var. Mart ayında Cizre'de, kardeşi ve babasının öldürülmesinin intikamını almak üzere bir seri cinayetin emrini verdiğine inanılan bir korucubaşı tutuklandı. Bu, en azından, suçluların bir kısmını adalet önüne getirme iradesinin bir göstergesi. THE INDEPENDENT
 
Kaynak: Zaman