​Arap Yarımadası’nın birçok noktasına daha önce yolum düşmüş, geriye bir tek Umman kalmıştı. Geçtiğimiz hafta sonu, kısa ama yoğun bir ziyaretle, bu eksikliği tamamlamak nasip oldu. Umman hakkında okumalar yaparken, “dünyanın en temiz üçüncü ülkesi”, “en güvenli ikinci ülke”, “başkenti en temiz ülke” gibi çeşitli tanımlamalara rastlamıştım. Gidip gözlerimle gördüğümde, “Az bile söylemişler” dedim. Karşımızda gerçek anlamda bir “başarı projesi” duruyordu çünkü.

Türk Havayolları’nın (THY) tarifeli uçağıyla sabaha doğru başkent Maskat’a inişimizden itibaren, Umman’ın her yerinde müthiş bir özene, titizliğe, planlamaya, saygı ve içtenliğe şahit olduk. Sokaklardaki temizlik, insanlardaki cana yakınlık, camilerdeki ferahlık ve ülkenin geneline hâkim olan huzur ve güven havası gerçekten çarpıcıydı. Ortadoğu’nun mevcut kaotik ortamında, Umman, “çöldeki bir vaha” gibiydi adeta.

Gözlerden uzak ve kenarda bir konumda yer aldığı için, Türkiyeli turistlerin pek tercih ettiği bir ülke değil Umman. Bu durumda, Umman’ın sıradan bir çöl ülkesi zannedilmesinin de etkisi var belki. Ancak gittiğinizde göreceğiniz manzaranın sizi şaşırtmasına hazır olun: Tarihî dokunun ayniyle korunduğu şehir ve kasabalar, ilginç mimarileriyle kaleler ve surlar, kayalıkların içinde saklı inciler gibi duran göletler, dağ başlarındaki vadilere yayılan yemyeşil hurmalıklar… Umman’a dair bütün ezberlerinizi bozacak.

Bir akşam vakti yolumuzun düştüğü Vâdî Benî Hâlid vahası, muhtemelen hayatımız boyunca unutamayacağımız bir güzellik olarak zihinlerimizdeki yerini aldı. Dinî anlamda ülkenin kalbi olan muhteşem Nizvâ şehri de, bizi alıp Ortaçağ’a götürdü ve orada bıraktı.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ