Asım Öz
Seyyid Kutub, bilindiği gibi sadece Müslüman dünyanın değil Batılıların da yakından tanıdığı bir düşünür. Onun farklı dönemlerde kaleme alınan eserleri gerek Mısır’da gerekse başka ülkelerde önemli yankılara yol açmış ve etkili olmuştur. Bu yönüyle o bugünlerde çokça konuşulan Müslüman Kardeşler kökenli yazarlar içinde farklı bir yerde durur. Sözgelimi Müslüman Kardeşlerin kurucu rehberi Hasan el-Benna’dan farklı bir yerde durur. el Benna başarılı bir örgütçüdür fakat aynı ölçüde “etkili” bir düşünür değildir. Yazıları ve konuşmalarından derlenen metinleri hiçbir zaman Kutub’un etkisini oluşturamamıştır.
Yoldaki İşaretler’in Niteliği
Kutub’un 1965 yılında hapisten çıktıktan sonra kaleme aldığı Yoldaki İşaretler kitabı onun ‘en kavgacı’ ve en iddialı eseridir. Nasıl ki Seyyid Kutub İslamcılık tarihi içinde önemli bir kilometre taşı ise Yoldaki İşaretler’de onun düşünsel seyri içinde önemli bir kırılmayı yansıtır. Onun bu eserinde geliştirdiği argümanlar önce Mısır’da daha sonra değişik oryantalist geleneklere mensup olan oryantalistlerce farklı değerlendirmelere tabi tutulmuştur. İhvan bu eseri radikal ve dışlayıcı bulmuş ve Hasan Hudeybi tarafından Davetçiyiz Yargılayıcı Değil adıyla bir reddiye kaleme alınmıştır. Kutub'un idamından 3 yıl sonra kaleme alınan bu eser aynı zamanda Müslüman Kardeşlerin genç üyeleri üzerindeki Mevdudi etkisini engellemeyi amaçlar. Kutub’u esas olarak 1960 kuşağının üyesi olarak gören Susan Buck-Morss ise onu küresel karşı kültürün en önemli figürlerinden biri olarak değerlendirir.
Ramazan Rasim’in Taraf gazetesinde “Antikapitalist Müslümanları” eleştirmek amacıyla kaleme aldığı “Sol Mukallitliği” başlıklı yazıda Seyyid Kutub’un ve Yoldaki İşaretler’in aşırı bir genellemenin nesnesi kılınmasına değinmek istiyorum. Önce İslam ve Sol birlikteliği üzerinden yürümeye çalışmanın orijinal bir fikir olmadığına vurgu yapan yazının ilgili bölümünü okuyalım: “Bu ülkedeki ilk sol partiyi kuran İştirakçi Hilmi’nin 100 yıl önceki sloganı “Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar”dı. Kaddafi’den Hasan Hanefi’ye, hatta Lenin’in Ne Yapmalı’sını alıp Yoldaki İşaretler adı altında İslam’a çeviren Seyyid Kutup’a kadar İslam’la sosyalizm daha önce de defalarca birbirine aşılanmaya çalışıldı.”( 4 Mayıs 2012)
Sanki Seyyid Kutub’un önemini azaltmaya çalışan kurnazca bir girişimin sonucu bu ifadeler. Aynı zamanda adı anılan isimler arasındaki farklara duyarlı olmayan bir bakışın sonucu. Kutub’un hayatının belli dönemlerinde etkisi altında kaldığı düşünürler arasında Taha Hüseyin ve Mahmud el-Akkad, Carrel, Mevdudi dikkat çeker fakat Lenin yoktur.
Seyyid Kutub’un İslam’ı pratik, gerçekçi, yaşamla ve dünyayla doğrudan ilgili bir din olarak yorumlaması pek çok tartışmayı ve yorum biçimini gündeme getirmiştir.
Doğrusu Kutub’un iman amel birlikteliğine vurgu yapan yaklaşımlarını “kuramsal praksis” kavramını kullanarak neo-Marksistlere yakın kılmaya çalışan Liberal İslam kitabının yazarı Leonard Binder’ı biliyordum fakat Lenin meselesini bilmiyordum. Sonra biraz araştırınca Lenin’le Kutub’u ilişkilendiren bakış açısının Binder’in metninden bağımsız olmadığını fark ettim. Bundan dolayı da Ramazan Rasim’i de kolaylıkla “oryantalist mukallidi” kategorisine dâhil edebiliriz.
Yoldaki İşaretler Değerlendirmeleri
Ne demek istiyorum, biraz daha açayım: Columbia Üniversitesinden Mahmud Memdani, "Radikal Siyasi İslam'ın Seküler Kökleri" isimli yazısında Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler kitabının 1960 siyasi dönemi ile şaşırtıcı benzerlikler taşıdığını belirterek, kitabın İslamcı öncüler için yazılan girişini okurken Lenin'in Ne Yapmalı'sını okuduğunu sandığını ifade eder. Kelimeye dikkat edelim; sanmak. Yani Lenin’i okuyarak bu metnin dünyasına girmeye çalışıyor yazar. Öte yandan genellikle İslamcı hareketlerin mücadele süreçlerinin bir parçası olarak şiddet kullanımını veya silahlı mücadeleye katılmalarını analiz için kurulan bu tarz bağlantılar nedense Yoldaki İşaretler’in bütünlüğünü göz ardı ederler. Sözgelimi kitabın “Uzun Vadeli Bir İntikal Devresi” başlıklı bölümü hiç anılmaz. O nedenle Ne Yapmalı üzerinden Yoldaki İşaretler’e yaklaşmaya çalışmak pek anlamlı değil. Hele bir uyarlama sürecinden söz etmek hiç mümkün değildir.
Ayrıca şunu da ilave etmek gerekir: Dönemin Mısır’ında yasaklanan bütün kitapları okuyan Nasır bu kitabı okuduktan sonra tekrar basılmasına izin vermiştir. Fakat kitap altı ayda beş baskı yapınca hemen yasaklanmış, Kutub bir kez daha tutuklanmıştır. Mahkemede onu Marksist bir darbe planlamakla suçlayan savcının kanıtı Yoldaki İşaretler’dir.
Olabilir, insan dikkatle okuduğu İslamcılık literatüründeki bu tarz ayrıntıları her zaman aklında tutamayabilir. Fakat buradaki gibi oldukça büyük bir iddia söz konusu olunca tekrar İslamcılıkla ilgili literatüre özel olarak da Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler kitabına ve tabii Lenin’e baktım. Ama belirtildiği gibi bir uyarlama göremedim nedense.
Seyyid Kutub’un ilahi hâkimiyetle beşeri itaat arasındaki meselelere kafa yoran Yoldaki İşaretler adlı eseri daha önceki eserlerinden farklı bir yerde durur. Sözgelimi savunmacı bir söylemin baskın olduğu İslam’da Sosyal Adalet kitabı adalet, özgürlük gibi meseleleri tartışırken özünde örtük bir liberal yaklaşımı barındırır. Bundan dolayı bu kitap için söylenebilecek Batılı etkiler Yoldaki İşaretler için söz konusu edilemez.
Şunu da vurgulamak gerekir; Yoldaki İşaretler’de ortaya konan retoriğin ve çarpıcı yazı sitilinin başka eserleri çağrıştırması doğrudan bir uyarlama sürecinin olduğu çıkarımını yapmak için yeterli bir sebep değildir. Çünkü bu tarz ‘manifesto’ niteliğindeki eserlerde kullanılan üslup eserlerin yazarları farklı ideolojik anlayışlarda da olsalar ‘benzerlik’ taşıyabilir. Bu konuyu Ali Şeriati’yi de dâhil ederek ele alan Mehmed Kürşad Atalar bu noktada şunu söylüyor: “Yoldaki İşaretler'in Lenin'in eserinden etkilendiğini sanmıyorum. Belki Ali Şeriati esinlenmiş denebilir. Çünkü Ne Yapmalı? adlı bir eseri var Şeriati'nin. Ama tabii ki, bu eserin içeriğiyle Lenin'inki arasında da dağlar kadar fark var. Ben bu üç kişiyi “Ne Yapmalı?” başlıklı yazımda ele aldım ve değerlendirdim. Yoldaki İşaretler bir 'program' sunmuyor. Belki bir manifesto özelliği taşıyor. Lenin'in eseri ise program öneriyor. Teknik detay içeriyor. Ama tabii ki bütün ideoloji sahipleri, ideolojilerinin pratik uygulamasını da görmek ister. Ne Yapmalı türü eserleri bunun için veriyorlar. Bu açıdan, farklı ideolojilere sahip düşünürlerin benzer türde eserler vermeleri normal görülmeli.”
Kaldı ki, Kutub’ta Lenin kokusu ve izi aramak onun bireylerin dönüşümünü muhtemel bir devlet/iktidar yapılanmasından daha öncelikli ve önemli bir konu olarak algılamasının sonucu olarak dünyevi ‘iktidar’ sorunsalını ikincilleştirmesinden dolayı da mümkün değildir.
Kutub’taki radikalizm olgusunu açıklayacak ideolojik ögeleri Lenin’in eserlerinde aramak boşuna bir çabadır.