O sahneyi hatırlayın, Amerikan ordusu Bağdat'a direniş görmeden, ama binlerce insanın çiçeklerle karşılayacağı beklentisi de gerçekleşmeden girmiş? Sokaklar tenha ve ürkek. Her şeye rağmen bir kaç yüz kişi toplanıp Saddam'ın heykelini yıkmışlardı. Yıkılan Saddam heykelinin kaidesi üstünde, bir ıraklı özgürlük liderinin veya bayrağının değil Amerikan bayrağının açıldığını gösteren kareleri çok iyi hatırlıyorum? Tıpkı Birinci Körfez Savaşı sırasında çölde esir alınan Iraklı askerin bir Amerikan piyadesinin postallarını öpmesi gibi bu kare de hafızamdan hiç çıkmayacaktı? Birinci Körfez Savaşının semiyolojik amacı postal öpen Iraklı askerin görüntüsünü elde etmek idiyse, Irak işgalinin amacı da yıkılan Saddam heykelinin kaidesi üstünde açılan Amerikan bayrağının görüntüsünü alabilmekti. Tarihi intikamını almak istercesine Batı medeniyeti adına Amerika bölgenin 'özgürlük ruhu'nu teslim almak isteyişinin göstergelerinden başka bir şey değildi fotoğraf karelerindeki görüntüler.. Postal öptürerek hayat bahşetmeyi, işgal ordusunun bayrağını sallayarak özgürlük vermeyi vaat eden bir göstergeler dizgesidir savaştan hafızalarımızda kalan? Bu fotoğrafların gösterdikleri/mesajı farklı bir 'okuma'ya tabi tutulduğunda, savaşın bir misyonunun da kadim medeniyetlere beşiklik eden bir coğrafyanın kurucu özgürlük ruhunu teslim alma operasyonu olduğunu kavrarız? Hayatın gerçekleri göstergelerden ibaret değil? Ama tarihin kurgulanışı çoğu kez bu tür göstergeler üzerinden gerçekleştiriliyor. Dünkü The Guardian gazetesi Saddam'ın yıkılan heykeline balyoz sallayan ağır sıklet halter şampiyonuna, aradan 5 yıl geçtikten sonra, ne hissettiğini sormuş. Bir diktatörden kurtulmanın sevinci ile Amerikan bayrağı altında balyoz sallamakta bir mahzur görmeyen halterci, yaşananları gördükten sonra çok pişman olduğunu söylüyormuş? Haltercinin 5 yıl aradan sonra pişman olması da bir şey ifade ediyor. Ya hala pişman olmadan Amerikan desteği ile bölgede iktidar olmaya, ikbal peşinde koşmaya çalışanlara ne demeliı Burada altı çizilmesi gereken husus; diktatörlüklerle işgalciler arasında tercihe zorlanan bir halkın içinde bulunduğu durum? Yine dün , dünyanın dört bir tarafında yüz binlerce insan Irak'da yaşananlara karşı meydanlara döküldü. Hala binlerce kalem gazetelerde, mütevazı internet sitelerinde bu emperyalist işgale karşı bir şeyler yazmaya devam ediyor. Tıpkı bundan 5 yıl öncesinde Türkiye'de tüm psikolojik ve siyasi baskıları göze alarak Amerika ile suç ortaklığı yapamayacağımızı ısrarla savunan az sayıda insan gibi? Türkiye'de ?ahlaki ilkelerle politik gerçeklik?ler arasında bocalamayan insanların çabası ile; 90 yıl önce İngiliz emperyalistlere karşı omuz omuza mücadele verdiğimiz insanlara karşı Anglo-Amerikan güçleriyle birlik olup işgalci durumuna düşmekten kurtulduk? Eğer o sessiz, sivil yürüyüşler olmasaydı, yalnızlaştırılmaya, marjinalleştirilmeye çalışıldıkları köşelerinde yazan kalemler olmasaydı muhtemelen bugün sayıları 600 bini aşan Iraklının ölümünde pay sahibi olacaktık. Kan banyosuna dönüşen Irak'ta bir gün Amerikalılar çekip gittiklerinde bölgenin asli unsurları olarak Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Suni Müslümanların yüzüne bakacak halimiz olmayacaktı. Haçlılara karşı İslam yurdunu korumakla övündüğümüz tarih bu kez bizi modern-Haçlılarla birlikte bu İslam yurdunu işgal etmekle hatırlayacaktı. Ahlaki ve vicdani sorumluluğunu iptal edercesine kişi başına düşen dolar hesabı yaparak neler kaybettiğimize yakınan kalemlere gelince, onların bu coğrafyanın ne tarihi ne de kültürü ve değerleriyle sahih bir ilişkisi zaten olmadı. Kalemlerinden kan damlatma pahasına vicdanlarını iptal ederek ölenlerin cesetleri üzerinde zar atmayı hala sürdürüyorlar? İngiltere, Amerika'nın yedeğinde savaşa girdi ve ekonomisini belli oranda iyileştirdi? İşgale dair yapılabilecek en ahlak dışı değerlendirme bundan ileriye gidemez? Eğer kanla kirlenmiş bir refah öneriyorsak bu millete, bunun hesabını önce aydınlar ve siyasetçiler vermelidir. Kaldı ki, TBMM tezkereyi reddetmekle aslında Türkiye'nin fiilen işgalini önlemiş oldu. Yüz bine yakın bir yabancı silahlı güç hangi ülkeye ne şartlarda konuşlanırsı konuşlansın başta siyasi ve askeri olmak üzere o ülkenin karar mekanizmaları üzerinde yani bağımsızlığı konusunda etkisi olacaktır. Aradan 5 yıl geçmiş olmasına rağmen hala gözardı edilen en önemli başlıklardan biri, bu ülkenin bir bölümüne yabancı bir silahlı gücün fiilen yerleşecek olmasıdır. Geçen hafta üzerinde pek durulmayan bir haber üzerinde yeniden düşünmekte yarar var: Angola maliye bakanı; IMF'nin hazırlayacağı ekonomik programın Angola'daki ekonomik ve sosyal istikrarın korunmasına yaramayacağını belirterek ve bu yardıma ihtiyacı olmadıklarını bildirdi. IMF, Dünya Bankası gibi küresel finans denetim aygıtlarına karşı Angola'nın verdiği cevap Türkiye için model olabilir miı Bunun cevabı bir çırpıda evet veya hayır olmayabilir ama durumun tezkere öncesi, ?Türkiye, ABD'nin taleplerine hayır diyebilir miı? sorusundan çok farklı olmadığını düşünüyorum. Üstelik önümüzde farklı yöntemlerle de olsa 1997 krizini IMF yardımını reddederek atlatmayı başaran bir Malezya örneği var. Küresel hegemonyanın zincirlerinin bir yerden kırılması gerekiyor. Bunun yolu ilkin sorumluluk sahibi kalem erbabı için, vicdanlarda bu kelepçenin kırılması gerekiyor. Sessiz yığınların sesi olarak meydanlarda gösteri yapanlar, imza kampanyaları düzenleyerek halkın vicdanını harekete geçirenler yaptığınız işi küçümsemeyin, elde ettiğiniz başarının değerini bilin?