Hanna Rosin, Atlantic dergisinin Temmuz/Ağustos sayısında kapaktan duyurulan “The End of Men” başlıklı başmakalesinde “kadınların herşeyin kontrolünü nasıl ele aldıklarını” anlatıyor. Bu yeni dönemde ekonominin kadınlara daha uygun olduğunu söyleyen Rosin, kadın milletinin, “en güçlü olanın hayatta kalma” mücadelesini kazandığına inanıyor. Büyük Durgunluk sırasında kaybedilen 8 milyon işin dörtte üçünün erkekler tarafından kaybedildiğini yazıyor ve bunu kutlama vesilesi olarak görüyor. “En kötü darbeyi yiyen sektörler ezici çoğunlukla erkeksi ve maço: İnşaat, imâlat, yüksek finans.” Rosin, ekonomik krizin “30 yıldır sürmekte olan derin ekonomik değişimi ifşa ettiğini ve hızlandırdığını” savunuyor.
The Atlantic aynı sayıyı “Babalar Gerekli mi?” sorusunu sormak için de kullandı. Pamela Paul, babaların çocuk yetiştirmede zararlı olduklarını, lezbiyenlerin bunu daha iyi yaptığını ispatlama iddiasındaki reklamı çokça yapılan bir çalışmaya atıf yapıyor. O çalışma, sosyal bilim kamuflajı altında politika yapıyor; yazarları, övdükleri ebeveyn erdemlerinin “eşitlikçi ideolojinin hizmetinde” tanımlandığını kabul ve itiraf ediyorlar. Verdikleri mesaj, Rosin’in mesajını yansıtıyor: Erkekler, ulusal ekonomide olduğu gibi ev içerisinde de en iyi halde güvenilmez en kötü halde ise patolojiktirler. The Atlantic dergisi, erkeklerin çöküşünün, dilesek bile cevap vermeye güç yetiremediğimiz – ki görünüşe bakılırsa dilemiyoruz - gayri şahsi kuvvetlerin ürünü olduğuna bizi temin ediyor.
Atlantic makalesinin “Yılın En Büyük Fikirleri” listesinde birinci sırada gösterdiği Rosin muhakkak ki önemli bir eğilimi teşhis etmiştir. Fakat tanımladığı olgu, önü alınamaz sosyal kuvvetlerin değil bilinçli siyasi kararların sonucudur. Erkeklerin sonu, bugünün kamusal hayatındaki en derin temayüldür: Politikanın cinsiyetleştirilmesi ve cinsiyetin politikleştirilmesi.
Cinsiyet politikasının ortaya çıkışı, eleştirel muamele görmedi ki çarpıcıdır. Bununla beraber, modern zamanlarda yönetimin doğasındaki en köklü değişimi temsil etmektedir. Ekonomik etkileri semptomlardan ibarettir. Siyasi güçte her düzeyde yaşanan kayma ise kapsamlı olmuştur. Feminist ideoloji, kürtaj gibi sadece “kadınların meselesi” değil silahlanmanın kontrolünden (Million Mom March) içkili araç kullanma (Mother Against Drunk Driving) ve dış politikaya (Pink Code) kadar kamu gündemindeki her maddeye sirayet etmiştir. Temsilciler Meclisi sözcüsü Nancy Pelosi Kopenhag konferansı sırasında “iklim krizinde kadınların kazanacağı ve kaybedeceği çok şey var”; “etkileri cinsiyetten bağımsız değil…sonuçları ilk önce kadınlar hissedecektir” diye iddiada bulunmuştu. Kamu hayatında tek bir mesele yok ki cinsiyetleştirilmemiş olsun.
Cinsiyet politikalarıyla kotarılan toplumsal dönüşüm en rahat Rosin’in makalesine başladığı, yoksul semtlerin anaerkilliği dediği yerde açıktır. Bu anaerkilliği devlet politikaları üretti. Rosin’in de işaret ettiği “evde nâmevcut erkekler”, refah/sosyal yardım kurumları ve mahkemeler tarafından bertaraf edildi.” Yoksul semtlerdeki hanehalklarında tüm kararları kadınlar alıyor çünkü erkekler evden çıkmaya zorlandılar ve devlet, kadınlara ve çocuklara koruma ve gelir sağlayarak baba ve kocanın rolünü gaspetti. Bu ise Amerikan şehirlerinde Rosin’in dediği gibi bir “çalışan sınıf” değil hayat düzenleri, devlet yetkililerinin mühendisliğinden geçen “devlet bağımlısı bir sınıf” üretmektedir.
Bekar annelik, alt sınıftan orta sınıfa doğru yayılırken – yayılma hızı orta sınıfta çok yüksektir – Rosin’in anaerkilliği de yayılmaktadır. Şehirlerde olduğu gibi banliyölerde de devlet mekanizması eliyle teşvik edilmekte, fakirlere yardım gerekçesiyle haklı kılınmaktadır: Çocuk bakımı hizmetleri, yaşlı bakımı, kamu eğitimi ve kamu kontrolündeki sağlık hizmetleri.
Rosin “Amerikan ekonomisinin bazı bakımlardan bir tür gezici hemşireliğe/kız kardeşliğe” döndüğünü vukufiyetle gözlemliyor: “Üst sınıf kadınlar evden ayrılıyor ve işgücüne katılıyor, diğer kadınların dolduracağı istihdam yaratıyorlar.” G.K. Chesterton’ın çok uzun zaman önce ikaz ettiği bir ekonomik balondur bu. Şöyle demişti: “Hepsi de plütokratik yanılsamaya yani zenginlerin sonsuz hizmetçi arzı yanılsamasına dayanmaktadır. En nihayet, kadının bebeğine annelik yapmamasını, başkasının bebeğine bakıcılık etmesini savunuyoruz. Ama bu işe yaramayacak hatta kağıt üstünde bile. Birimizin diğerinin yıkama işlerini üstlenerek - özellikle de önlükler içerisinde - yaşayamayız.
Bankacılık ve konut piyasasında patlayan balonlar gibi yine bunun mûcidi de devlet düzenlemeleridir. Yeni cinsiyet politikalarının güzergâhını ifşa etmektedir: Cinsiyet rollerini yok etmeye doğru değil – refah devleti bunu yapmamıştır ve hiçbir zaman da yapamayacaktır – feminen olanı politize etmeye ve bürokratikleştirmeye doğru bir seyir izlemektedir.
Seçkin feministler, daha evvel erkeklere mahsus olan mesleklere girmişken, çok daha fazla sayıda kadın, geleneksel ev kadını rollerinin profesyonel versiyonlarında çalışarak işgücü piyasasına katılmışlardır. Çocuk yetiştirmeyi ve diğer ev işlerini özel aile meselelerinden kamusal, toplumsal, vergilendirilebilir faaliyetlere dönüştürmüş, zorunlu olarak da devletin çapını ve gücünü büyütmüş, kamu eğitimi ve sosyal hizmetlere nezaret edecek devasa bürokrasilerin kurulmasına yol açmıştır.
Obama yönetiminin teşvik harcamalarıyla şu an genişlettiği meslekler tam olarak bunlardır. Sonuç ise devletin eve daha çok sızması hatta daha doğrusu, devletin evin yerini almasıdır. Feministlerin işaret ettiği gibi, kadınsı faaliyetler geleneksel olarak özel alanda icra edilir. Kadın rollerinin profesyonelleşmesi, bir zamanlar özel hayata mahsus olan sorumlulukların devlet bürokrasisinde kurumsallaşması demektir. Çocukların siyasallaşması, ebeveyn haklarının çocuk koruma bahanesiyle gaspedilmesi, bunun bâriz dışavurumudur.
Babalar kenara itildi ve hayatları devlet tarafından daha bir doğrudan idâre ediliyor. Rosin’in dediği gibi babalar sadece nâmevcut değil; ayrıca gitgide adli sistemin ve ceza sisteminin kontrolü altına giriyorlar ve bunun daha da artması muhtemeldir. Rosin’in makalesi, erkekleri hassaten feminist-devlet formunda cezalandırmanın etkileyici bir örneğini sunmaktadır: Terapi.
“Kansas City’de bir okul sınıfında oturan 30 civarında erkeğin hiçbirisi de yetişkin eğitimi için burada değil. Nafakayı ödeyemediklerinden dolayı hakim kendilerine ya hapse gitme yahut da babalık dersi almak için haftalık eğitimlere katılma seçeneğini sundu...bu haftanın dersinde, babasının kendisini terk ettiği, farazi olarak yabancılaşmış 14 yaşındaki kız çocuğu Chrystal’e mektup yazmak vardı.”Rosin’in izahında açık olan bir şey de terapinin, ceza sistemi gibi, iddia olunan suçu cezalandırmakla daha az, erkekleri psikolojik olarak yeniden şartlandırmayla daha çok ilgisi vardır.
Sınıf lideri, “beyaz renkli bahçe çitinin” ardında Bill Cosby izleyerek büyümüştü. “Pekâla, o çek karşılıksız çıkalı çok uzun zaman oldu” der ve devam eder…önündeki sayfaları okumayı sürdürür. Pederşâhi dört ototite nedir? Ahlâki, duygusal, sosyal ve fiziksel. “Fakat sen evde bunların hiçbirine de sahip değildin. Sen maaş çekinden başka bir şey değilsin ve şu an onu bile yapamıyorsun. Eğer otoriteni tasarruf edersen, (kadın) 911’i arayacak…sen otorite olduğunu farzediyorsun ama (kadın) ‘evden çık, kaltak’ diyor. (Kadın) sana ‘kaltak’ diyor!... “rolümüz ne bizim? Herkes bize çekirdek ailenin reisi olduğumuzu söylüyor ve bu yüzden kendini soyguna uğramış gibi hissediyorsun”…(sınıf lideri) tahtaya 85.000 dolar yazıyor. “Bu (kadının) maaşı.” Sonra 12.000 dolar yazıyor. “Bu da senin maaşın. Şimdi söyle bakalım er kişi kim?” Homurdanma başlar. “Doğru. Er kişi kadın’dır.” Bu, kanunun infazı değildir. Devletin beyin yıkamasıdır bu.
Rosin, Kansas City’deki adamların hiçbirisinin herhangi bir suçla itham edilmedikleri gerçeğini dile getirmeyi ihmal ediyor. Normal ceza adaleti süreci içinde yer alan polis, savcı ve jüri önünden geçmiş değiller. Yarı polis, yarı savcılık gücü tasarruf eden sosyal yardım yetkililerin hedefi oldular. “Hızlandırılmış adli süreç” de dedikleri bir süreç içerisinde (vekil hâkim olarak bilinen siyah cüppeli) bir hâkim önüne – onlar hakkında evden uzaklaştırma, çocuklarından ayırma, kazanca haciz koyma, eğitimden geçme veya hapis cezası gibi kararları vermezden önce bazı belgelere birkaç saniyeliğine bakmış olabilecek bir hâkim önüne çıkarıldılar; lehlerine âdil yargılanma süreci olmaksızın.
Avukat Jed Abraham bu bürokratik yargılama sistemini “Orwellvâri” olarak anıyor. From Courtship to Courtroom’da çocuk yardımına/nafakaya zorlayan devlet, hakiki bir gulag’ı komuta etmektedir der. Güney Utah Üniversitesi’nden Bryce Christensen de mutabık: “Çocuk yardımı/nafaka toplamak için daha saldırgan tedbirler alma yanlıları…bize polis devletinin eşiğine doğru tehlikeli bir adım attırdılar.”
Suç ve saldırganlığı önlemek açıktır ki feminist-devlet ideolojisinin derdi değildir: Merkezinde, ekonomik dağılım ve siyasi güç vardır. Rosin, makalesinin sonuna doğru, orta yaşlı kadınların şiddete müraacatlarının hızla arttığını beğeniyle kaydetmektedir. Bu, “daha fazla kadın egemen olduğunda, buna uygun bir şekilde, egemen cinsiyet gibi hareket edeceklerinin” alâmeti olarak görülmektedir. Rosin, “Thelma ve Louise’yi kadını güçlendirme hikayesi olarak değil katıksız, acımasız güç hikayesi olarak yeniden yazan” şiddet yüklü bir Lady Gaga videosuna gönderme yapar. “O ve arkadaşı, kötü bir erkek arkadaşlarını ve rastgele birkaç kişiyi öldürürek seri cinayet işler ve sonra sarı kamyonetleriyle kaçarlar. Gaga “ başardık balım” diye böbürlenmektedir.
Rosin ve müttefikleri ise işlerini daha ustaca yapıyorlar –devlet gücü tasarruflarına verilmiştir – fakat böbürlenen sesler dikkate değer ölçüde birbirine benziyor.
Yazar hakkında: Patrick Henry College Siyaset Bilimi Yardımcı Doçenti.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın