'Sonucu önceden belli seçim'i anlamlandırmaya dair kaleme alınan birbirine benzeyen yorumlar arasında en ilginç olanı, hatta sonuçların neden bu şekilde yansıdığını itiraf gibi bir açıklama siyasi yarışın taraflarından geldi. CHP kurmaylarından Onur Öymen aldıkları yenilginin faturasın halka çıkararak, “bu işte rasyonel olmayan sebepler olması gerekir” demiş. Halkın sıkıntı, açlık çekmesine hayatından hiç memnun olmamanıza rağmen hükümet partisine oy vermesini mantıkla açıklanamayan nedenini din istismarına indirgeyerek “halk bütün yaşadığı olumsuzluklara rağmen bu din unsurunu belki de dikkate alarak oyunu kullandı” diyor.

Gayri nizami harp yöntemleriyle siyaseti biçimlendirmeye, e mahtıra desteğinde siyaset yapmaya kalkanların meydanlara topladıkları kitleleri Türkiye'nin gerçeği gibi sunan siyaset anlayışının sandığa yansıyan sonuçlarının nasıl algılandığına dair bir ibretlik vesika. Meydanlara toplanan (beyaz) kitlelerin resmettiği resme bakıp bir an için toplumsal temsil/iyet yeteneklerinin sınırlarını unutanlar, “alkışla cumhuriyet/çilik olmaz” ihtarı ile yüz yüze geldiler. CHP'nin ve cumhuriyet mitinglerinde sergilenen alkışlı temaşa siyaseti karşısında artık kitle/selleşme sorunlarını olmadığı vehmine kapılan Kemalist-laikçi seçkinlerin seçim yenilgisini kavrayamayışlarının temelinde paradigma sorunu yatışının itirafı olarak okuyorum Öymen'in sözlerini… Alınan sonuçlar CHP ile kendisine oy vermeyenler arasındaki mesafenin sadece hayat tarzıyla sınırlı olmayan, çok daha derinlerde hayata, siyasete dair bir paradigma sorunu olduğunun hatırlatmaktadır.

Başka türden bir yanlış okuma hatasına düşmemek için şu hususun altı çizilmeli; CHP'den esirgenen oylar dini hassasiyetlerle alakalı olduğu kadar AKP'ye verilen oylar da siyasal İslam adına verilmiş destek değildir. Ancak AKP'nin siyasal olarak nerede durduğu ile nasıl algılandığı arasında ayrım yapmadan da verilen oyların anlamlandırılması mümkün değil…

Seçim sonuçlarını anlamaya yönelik olarak yapılan onca analiz içinde en isabetli tespit “sivil muhtıra, halkın muhtırası” şeklinde özetlenebilecek ifade tarzıdır. İlginçtir, 2002 seçimleri öncesinde, seçmenin AKP'ye vereceği oyun dolaylı olarak post modern darbe sürecine verilmiş cevap, bir tür rövanşı olarak algılanacağını yazdığımda basının “amiral gemisi”ni yöneten Ertuğrul Özkök bu tespitime çok öfkelenip (yazının içeriğini yanlış aksettirerek) gazetesinin manşetine taşımıştı. Cumhuriyet mitingleri ve e-muhtıra eşliğinde gidilen seçimlerde Erdoğan'ın elde ettiği sonucu hem merkez medya hem AKP yöneticilerinin benzer biçimde yorumlamasını gecikmiş bir itiraf olarak kabul ediyorum.

Evet halkın seçimlerde ortaya koyduğu tavır “devlet iktidarı”nı elden bırakmak istemeyenlere karşı Türk halkına özgü bir tepkidir. Milletin kültürel kodlarını doğru okumak gerekliliği bir yana Türk seçmenini, halkın tepkilerini ne şekilde siyasete yansıttığı konusu da en azından siyaset sosyolojisi bakımından bir kenara not edilmelidir. Halkımız, tarihsel olarak da sabittir, tepkilerini birden ortaya koymuyor; he ne kadar gayrı nizami harp teknikleriyle bir takım Türkler meydanlara dökülseler bile kahir ekseriyet tepkisini uzun vadeye yayıyor ve önüne çıkan ilk fırsatta tepkisini ortaya koyuyor. Alkışla cumhuriyet mitingi yapanlara karşı, “alkışla cumhuriyet olmaz” mesajı vereceği anı kollayan refleks sergiliyor…

Tam bu noktada atlanmaması gereken can alıcı husus; “devlet iktidarı”ndan dem vuran seçkici kadroların, AKP'ye bir dönem daha verilen iktidarı rejim sorunu olarak algılayıp, bu yönde siyaset yapacaklarının işaretlerini verseler de, şu bir gerçek ki, azından son 25 yıldır sistem bugün olduğu kadar güçlü olmamıştı. Sistem dışı muhalif çizgiler ya marjinalize edilmiş ya da değişim sürecine girerek sisteme dahil edilmiş olduklarını hatırda tutmak gerekir. Alternatif siyasi söylemler sahneden uzaklaşmış, küresel ve ekonomik politikalara muhalefet edecek sunan rakip kalmamıştır. Yaşanan gerginlik sistem içi 'ayrıcalıklı seçkinler'le sosyo-politik güç, ayrıcalık çekişmesiyle sınırlı kalan bir sürece işaret etmektedir.

Sistemin yumuşak karnı olan 'Kürt sorunu' bile her şeye rağmen eklemlenme sürecine dahil edilebileceğinin işaretlerini vermektedir. Doğu ve Güneydoğu'da iktidar partisini oylarını katlaması bile önemli bir göstergedir.

Alternatifsizlik siyasetsizleşmeyi doğururken, “devlet iktidarı” adına toplumu ötekileştirenler toplumsal çatlağı büyüttüklerini bile kavramaktan aciz görünüyor yahut da önemsemiyorlar. Ki CHP hırçınlığı ile siyasete yansıyan bu durum kısa vadede Türkiye'yi tehdit eder mahiyettedir.

 

Kaynak: Yeni Şafak