Belli ki, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin şahsi çabaları olmasaydı Libya’da savaş meydana gelme ihtimali çok az olurdu. Askeri müdahalenin sadece Libya halkının iyiliği için yapıldığına ise sadece küçük çocuklar ve kafası bir hoş olan küçük yaşlı hanımlar inanır. Gerçekten öyle olsaydı Fransa ve NATO’nun, Afganistan’da sivillere yaptıkları için, kendileri de dahil olmak üzere dünyanın yarısıyla savaş halinde olmaları gerekirdi.
Muammar Kaddafi'nin Batı ve bilhassa ABD'yle ilişkilerinin hikayesi, romanlara malzeme olur. 1969'da CIA, yeni başkan seçilen Richard Nixon yönetiminde, yeni petrol zengini krallıkta İngiliz kuklası Kral İdris'i devirmesinde Kaddafi'ye yardım etti. Yanlış adamı seçtiler. Yaptığı ilk iş, ABD'nin Wheelus hava üssünü kapatmak ve Sovyetler'i davet etmek oldu. Bundan dolayı o, doğal olarak zamanla ABD Başkanı Ronald Reagan'ın "kudurmuş köpek"i ve bizim tarif edilemeyecek kadar kötü düşmanımız oldu. Sonunda, 2. Bush yönetimiyle anlaşma yaptı ve bizim dostumuz oldu. Batı'daki tüm ülkeler silah satmak için onun ayağına gitti. Şimdi işte bu silahları havaya uçurmaya çalışıyoruz. 2007'de Paris'te 5 gün ağırlandı, hatta onun Elysée sarayının bahçesine çadır kurmasına bile müsaade edildi. ABD Başkanı Barack Obama onunla arkadaş oldu. Kaddafi’nin 2009’da Hillary Clinton’la el sıkışırken mutlu mutlu tebessüm eden fotoğrafları yayımlandı. Berlusconi liderliğindeki İtalyanlar da onunla dostluk anlaşması imzaladılar, ondan özür dilediler ve 2. Dünya Savaşı öncesinde on binlerce Libyalının öldüğü sömürgecilik vahşeti için daha üç sene önce tazminat ödediler. Sonra, göz açıp kapayıncaya kadar yeniden kudurmuş köpek oldu ve Irak muamelesi gördü.
İsyancılara karşı yaptığı kavgacı (ve özellikle yanlış aktarılan) konuşma, Libya’daki ayaklanmaya müdahale için Fransa cumhurbaşkanına bir anlığına bir fırsat verdi, o da bu fırsatı kaçırmadı. “Sivillleri korumak” ile ilgili olduğu iddiası, Fransız istihbaratından ajanların düşmanlıkların patlak vermesinden çok önce Libya’da isyan çıkarmak için faaliyetlerde bulunduklarını ifade eden Canard Enchainé raporuyla uyuşmuyor. Kaddafi, halkının hayat standardını Afrika’nın en yüksek seviyelerine çıkarmıştı. Bundan dolayı kuvvetli isyan biraz sürpriz oldu. “Lider kardeş”, halkının tamamı tarafından sevilmiyordu ama bu, berbat bir şekilde Batılıların istihbarat servislerine ateş yaktırdıkları, sonra da meydana gelen kargaşada askeri itfaiye ekibi için feryat ettikleri duruma benziyor. Çok derinlerde Sarkozy, Obama’nın ya da ABD hükümet çevrelerinde birilerinin kuklası olarak mı hareket ediyordu?
Sarkozy bu bir anlık açığı yakaladıktan sonra muhtemelen entellektüel Bernard Henri-Lévi’nin alışılmışın dışındaki aracılığıyla Bingazi’deki isyancılarla bir araya geldi ve onlara diplomatik tanıma lütfunda bulundu. Sonra sivillerin korunması için uçuşa yasak bölge oluşturulması yetkisi veren ve ateşkes çağrısı yapan 1973 sayılı karar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden zar zor geçirildi. Brezilya, Hindistan, Çin, Rusya ve Almanya çekimser kaldı, bu da dünya kamuoyunun önemli bir kısmına tekabül ediyor.
Sadece dokuz gün sonra Sarkozy Fransa’sının teşebbüsü, sivil nüfusu savunma, insani yardımlar için serbest hareket imkanı sağlanması ve Libya ordusunun kışlalarına dönmeye zorlanması şeklinde belirlenen hedeflerle Libya’da tam kapsamlı NATO hava saldırılarına dönüştü. Bunu, Kaddafi’ye karşı oldukça beceriksiz suikast teşebbüsleri takip etti. Bu suikast teşebbüslerinden biri, onun oğullarından biriyle aile fertlerinden bazılarının ölümüyle neticelendi. NATO liderleri ve Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Libya’da rejim değişikliğinin kaçınılmaz olduğunu konuşmalarının üzerinden uzun zaman geçmedi. Tüm diğer hususlar dışında, Libya ordusunun kışlalarına dönmesi, rejim değişikliği ve buna tuz biber olan suikast teşebbüsleri, Rusya hükümetinin de işaret etmekte geç kalmadığı üzere meselenin “ateşkes ve sivillerin korunması”nın çok ötesinde bir boyutu olduğu görülüyor. Şimdi bunlara Güney Afrika ve Afrika Birliği’ndeki diğer ülkeler de katıldı. Müttefikleri ve mali destekleyicilerinin linç ediliyor olması ve onu ebediyyen kaybediyor olmaları bir gerçek iken sömürgecilerin intikam duygularıyla geri geldiklerine dair endişe verici bir farkındalık, eğer tuhafsa, giderek artıyor. Bu arada Fransız medyasının büyük bölümü rejim değişikliğinin BM kararının özünde olduğu fikrini en hafif ifadeyle yüzsüzlükle yaymaya çalışıyor.
Kaddafi'nin baş problemi, Libya’nın savunması zayıf, nüfusu az, muazzam ve çoğu ülke tarafından göz dikilen petrol ve gaz rezervleri üzerinde bulunan, stratejik olarak önemli konumdaki büyük bir ülke olmasıdır. Atılgan bir genç milliyetçi ve askeriyede sosyalist subay olarak 1969’da Kral İdris’i devirdiğinden bu yana, Körfez’deki Arap hükümdarları “yozlaşmış şişman kadınlar” diye isimlendirmek de dahil, çok sayıda kişi ve ülkeyi rahatsız etti. Ama, koltuğundan edilmesi için Batı tarafından yapılan kararlı girişimlerden hatta bir seferinde, 1986’da, öldürülmesine teşebbüs edilmesinden de kurtuldu. Bunlara aynı şekilde karşılık vermekte tereddüt etmedi. Ayrıca ona, sorumlu olmadığı bazı terör eylemleriyle ilgili kasıtlı olarak isnatlarda bulunuldu. İronik olarak, Kaddafi’nin izolasyonu, İslamcı köktenciliğe olan husumetinden dolayı da arttı.
Bunlara ilaveten Kaddafi, ülkenin petrol zenginliğini, Sarkozy'nin NATO/neocon’dan mülhem Akdeniz Birliği’nin zararlarından kurtarmak için Afrika Birliği’ne yardım için kullandı ve onları mümkün olduğu kadar Batı’dan bağımsız olmaya teşvik etti. Bu savaşta Libya’nın Batılı ülkeler tarafından el konan muazzam miktardaki paralarının çoğu Afrika’daki girişimleri finanse etmek için verilmişti. Keza o, Afrika’da dünyanın en yüksek seviyedeki telefon görüşme maliyetlerini düşürmek amacıyla bağımsız bir Afrika uydu telefonu sistemi için de kaynak sağlamıştı. Bunun Avrupa şirketlerine yılda 500 milyon avroya mal olduğu iddia ediliyor. O, petrol sanayiinde de daha fazla millileştirme yapmayı ve sözleşmeleri yeniden görüşmeyi düşünüyordu. Belki de en kötüsü de onun altına dayalı yeni bir Afrika para birimi oluşturulmasını teklif etmesi ve petrol için ödemelerin dolar yerine bu para birimiyle yapılmasını talep edeceği tehdidiydi. Bu, zaten sallantıdaki Amerikan dolar rejimine ciddi şekilde zarar verirdi. Keza bu, başlangıçta Fransız frangına bağlı olan eski Fransız sömürgesi Batı Afrika’daki para birimi CFA frangına da zarar verirdi.
ABD meydan okuyan küçük ülkelere, en hafifini söylersek, kolayca göz yummaz ve eskilere uzanan bir hafızası vardır. NATO’nun Kaddafi ve ailesini hedef alması, potansiyel olarak kafalarında bağımsızlık olan ve gelecekte tam bağımsız olunması fikirlerine sahip liderlere korkunç bir uyarıdır. Washington savaş şahinlerinin, meydan okumalarla dolu yılları ve 1969’da Wheelus’tan kovulmalarını unutmadıklarında kuşku yok. NATO için her şey iyi giderse, bu münasebetsiz albayın yerine, petrol ve para birimi konusunda Suudi Arabistan tarzında uyumlu biri gelecek.
Bu gürültücü albay için en öldürücü şey, iki baş düşmanı, Sarkozy ve Obama’nın gelecek sene zorlu bir seçimle karşı karşıya olmalarıdır. İngiltere’de sallantılı koalisyonun başındaki Cameron da günün birinde bununla yüz yüze gelebilir. “Lider kardeş” bunların hepten başarılı olmalarını bekleyebilir. Seçmenler için liderlerinin bir kez daha düzenbaz Libyalı tarafından maskaraya çevrildiği fikri arzu edilmez.
Bununla beraber, şu soru sorulmaya değer: Aniden patlak veren ve şimdiye kadar Batı’nın tam desteğiyle acımasızca ve etkili bir şekilde bastırılan Arap Baharı, Demokratik oyların giderek kritik hale gelmesiyle birlikte, eski ve utandıran müttefik diktatörlerin tümünden kurtulurken aynı zamanda uzaktan siyasi kontrol elde ederek seçilme şansını arttırmak için aslında Obama’nın, muazzam gizli istihbarat teşkilatını kullanarak yaptığı bir girişim midir? Kaddafi’yi ortadan kaldırmak için gösterilen kararlı çabalar bu konuda şablona uyuyor. Tunus’ta ayaklanmalar patlak vermesinin Fransız gizli servisleri için açık bir şekilde ve tamamen sürpriz olması da öyle. Bu arada, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Luis Moreno Ocampo’nun 2012’de görevleri için yeniden aday olmaları da Libya liderine çare olmuyor. Bundan dolayı, özellikle baskı yapma eğilimi “yararlı” olacaktır.
Ama Batı niçin böyle aşikar, ani ve potansiyel olarak utandırıcı bir U dönüşü yapıyor? Daha tedrici ve daha az göze batan bir aldatış, elbette NATO dışında, hatta NATO içinde de giderek daha şüpheci olan uluslararası kamuoyuna karşı Batı sinizmini daha az vahşi gösterir. Sarkozy'nin bu diplomatik ve askeri darbenin tetiğini çekmesinin arkasındaki dürtü, sadece bunu Fransa Afrikası’ndaki belalı tesirleri def etmek için yegane fırsat olarak görmesi değil, aynı derecede ABD ve NATO’nun, gelecekte düzenbaz Libya lideri aşağı indirilemeyecek kadar kuvvetli bir pozisyona geldiğinde bu tür askeri siyasi müdahale imkanlarını engelleyecek mali tsunaminin keskin bir şekilde farkında oluşudur da. Ron Paul’lerin tecritçi görüşlerinin yükselişi ve ABD Temsilciler Meclisi’nde Libya savaşına karşı yapılan son oylama da bu fikri destekler görünüyor.
Daha genelde, tüm bu olanların azmettiricisi olarak Sarkozy, halen askeri olarak çok güçlü olan ABD’den takdir alıyor ki, bu da Fransa’nın iş dünyası ve dünya çapında diplomatik çıkarları için önemlidir. Hükümetinin utandırıcı Tunus performansı ve Dışişleri Bakanı Alliot-Marie’nin istifa fiyaskosu, bombardımanların kulakları sağır eden gürültüsü içinde unutuldu. 2012’de cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedecek olsa da o kendisini müşfik neocon’lar ve ABD’de iş adamlarından Blair tarzı milyonlarca dolarlık ödemeler için hazırladı. Hatta belki Nobel Barış Ödülü’nü bile kazanır.
Kaynak: El Ahram
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas