Bir yandan Ermenistan ile yeni açılım arayışları, diğer yandan Kıbrıs'taki yeni müzakere süreci, derken Türk dış politikası heyecanlı günler geçiriyor. Bunlar olurken, Başbakan Erdoğan'ın başrolde oynadığı Şam'daki "İstikrar İçin Diyalog" zirvesini de göz ardı etmek mümkün değil.
Batı basınına göre, geçen hafta yapılan bu zirveden önemli bir sonuç çıkmadı. Hatta, AB adına katılan, ama bazılarına göre daha çok Fransa'yı temsil ediyormuş gibi davranan, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin, Şam'a gitmek suretiyle Suriye ile İran arasındaki "şer ekseni"ni güçlendirdiğini söyleyenler dahi var.
Bu arada, ABD'deki başkanlık seçimlerinin tamamlanmasına kadar, Türkiye'nin girişimleriyle yürütülen Suriye-İsrail görüşmelerinde fazla bir ilerleme beklenmemesi gerektiği de bu vesileyle anlaşılmış oldu.

Şam zirvesi önemliydi
Ancak, Ankara için Şam zirvesi, Türkiye ile Fransa arasında ortaya çıkmakta olan yeni bir anlayışın ipuçlarını vermesi açısından yine de önemliydi. Buradaki ilk dönüm noktası, kuşkusuz, Sarkozy'nin girişimiyle ortaya çıkan "Akdeniz İçin Birlik" projesine hayat vermek amacıyla temmuz ayında Paris'te yapılan zirveydi.
Kırkın üzerinde liderin davet edilmesine rağmen, Başbakan Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Paris'e gitmemeleri halinde bu zirvenin bir işe yaramayacağı kısa zamanda anlaşılmıştı.
Akdeniz'e dönük hiçbir ciddi projenin Türkiye olmadan hayata geçirilmeyeceği böylece görülmüştü. Washington'u memnun etmek adına Suriye'yi dışlamanın "Akdeniz İçin Birlik" gibi girişimleri daha işin başında anlamsız kılacağı da anlaşılmıştı.

Sarkozy daha iyi anlıyor
İster AB, isterse Fransa adına olsun, Şam'a giden Sarkozy'nin Erdoğan ve Esad ile çektirdiği samimi fotoğraflar bu basit gerçeği yeniden teyit eder niteliktedir. Hatırlanacaktır, Sarkozy, Paris zirvesinde İsrail ve Suriye liderlerini bir araya getirerek bir anlamda Türkiye'den "rol çalmak" istemiş, ancak bunda başarılı olamamıştı.
Aynı Sarkozy'nin şimdi, Suriye ve İsrail'i bir araya getirmeyi başardığı için Türkiye'yi "büyük bir iş çıkarmakla" överek, Avrupa'nın "minnettar olduğunu" söylemesini bu nedenle "memnuniyet verici" olduğu kadar, "cömert" bir çıkış olarak değerlendirmek lazım.
Seçim kampanyaları sırasında hangi vaatlerde bulunmuş olursa olsunlar, siyasetçilerin başarılarını -veya başarısızlıklarını- iktidara geldiklerinde karşılaştıkları beklenmedik önemli gelişmeler karşısında gösterdikleri performans belirler.
Yeni uluslararası koşulların Sarkozy'yi, Türkiye'nin Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar'daki önemini çok daha iyi kavramaya ittiğini söyleyebiliriz. Bu üç coğrafi bölgenin Avrupa için öneminin her gün arttığını ise artık herkes görüyor.

Türkiye'nin hayati önemi
Fransızlara soracak olursanız, Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki görüşlerini değiştirmiş değil. Bunu da kuşkusuz "siyasi tutarlılık" adına yapıyor. Ancak -yukarıda farklı sözlerle de olsa belirttiğimiz gibi- siyasetçileri verdikleri sözlerden çok, ortaya çıkan koşullar güder.
Fransa'nın da yakından ilgilendiği birçok gelişme, Türkiye'nin Avrupa açısından hayati önemini giderek daha fazla ortaya koyuyor. Bunun zaman içinde, Fransa'nın, Türkiye'nin AB üyeliği konusuna bakışını da olumlu anlamda etkileyeceğini umuyoruz.

 

Kaynak: Milliyet