Diğer üyeler müzakerelere 'devam' dese de, Sarkozy'nin Fransa cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye'nin AB üyeliği umutları iyice suya düştü

Almanya ve Fransa'nın, AB'nin ileri gelenleri arasında bulunduğu söylenebilir. Her ailedeki gibi Avrupa ailesinde de ancak ileri gelenler mutabakat oluşturabildiğinde önemli kararlar alınır.

Ebeveynden biri ailenin büyümesine karşıysa bunun gerçekleşmesi mümkün olmaz. İkisi de karşı çıkıyorsa zaten büyüme söz konusu olamaz.

Ailenin genişlemesi doğal yollarla değil de evlat edinmeyle gerçekleşecekse kesinlikle iki ebeveynin de rızası gerekir. Fakat evlat edinilecek çocuk yeni ailesine gelmek üzere yola çıktıysa, aile de küçük çocuklarının yanına bir de yabancı ve büyük bir çocuk alma fikrinin hiç de iyi olmadığının farkına varmışsa talihsiz bir durum var demektir.

Böylece asıl konumuza, yani Sarkozy'nin Fransa cumhurbaşkanı seçilmesine ve AB'nin Türkiye'yle üyelik müzakerelerine geliyoruz.

AB kuruluşundan bu yana, genişleme ve derinleşme veya ilk etapta başarısızlıkla sonuçlanan AB Anayasası girişimi gibi büyük projelerde daima dirençle karşılaştı. Tüm bu projeler sonuçta, Fransa ve Almanya'nın birlikte hareket etmesiyle gerçekleşti.

Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye'yle müzakerelerin yürütülmesi doğrultusundaki Avrupa kararlarına bağlılık gösteriyor. Fakat Merkel, Hıristiyan Demokratlar'ın genel başkanı olarak da, Türkiye'nin tam üyeliğini doğru bulmadığını ifade ediyor.

Koalisyon ortağı Sosyal Demokratlar'sa geçen dönemin siyasetine bağlı kalarak Türkiye'nin AB üyeliğinden yana tutum sergiliyor. Fakat onlar da, bu projenin üyelerinin büyük çoğunluğu ve seçmenlerince kabul görmediğinin farkında.

Sarkozy, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmak konusunda Merkel'den daha sert. Zira Fransız lider bir koalisyon ortağının isteklerine saygı göstermek durumunda değil. Bu nedenle seçim kampanyasında, Türkiye'nin AB üyeliğine karşıtlığını alenen ifade edebiliyordu. Bunun ötesinde, Fransa Anayasası gelecekteki AB genişlemeleriyle ilgili referandum öngörüyor.

'AB'de önemli kararlar Fransa ve Almanya'nın onayı olmadan alınamaz' ifadesi doğruysa, Türkiye'nin üyeliğine dair iradenin önümüzdeki yıllarda nasıl oluşacağı ve müzakerelerin bu doğrultuda nasıl yürütüleceği merak konusudur. Kaldı ki, Türkiye'deki gelişmeler de Brüksel yolunu açacak gibi değil.

Her AB üyesi, zaten Kıbrıs ihtilafı yüzünden aksayan müzakerelerde yeni bir başlığın açılmasına karşı çıkabilir. Sarkozy de bu konu üzerinde yoğunlaşıyor. Bu aşamada bunun uygulanması zor, zira çoğu üye müzakerelerin yürütülmesi kararına bağlı kalmaktan yana.

Üyelik dışı bir yöne çekilmeli

Şu an, özellikle de Berlin için müzakerelerin ağır aksak bir tempoda yürütülmesi cazip.

Bu arada Hıristiyan Demokratlar da, tam üyeliğin altındaki bir statünün kendileri için daha uygun olduğunu, böylece daha az yükümlülüğü yerine getirmek durumunda olacaklarını Türklere anlatmalı. Bu tür bir yaklaşım siyaset gereği normaldir.

Peki ya Ankara her şeye rağmen müzakereleri başarıyla sonuçlandırırsa?

Bu durumda Paris ve Berlin gerçekleri daha sonra ifşa etmek durumunda kalır. Acaba Sarkozy, müzakereleri daha bugünden tam üyelik dışı bir yöne çekecek güce sahip midir? Bunu yapması isabetli olur.