Eski Sovyet cumhuriyetleri Moskova ve Ankara arasında sıkıştı ve bazıları iyileşen ilişkilerin kendi bağımsızlıklarının altını oyabileceğinden korkuyor.
Türkiyeli istihbarat kaynaklarına ve bölgesel analistlere göre Rusya, geleneksel Batılı müttefiklerini terk etmesi ve bunun yerine Moskova önderliğindeki bir askeri ittifaka katılması için Ankara’nın aklını çelme çabalarıyla Türkiye’deki darbe sonrası atmosferden faydalanmak istiyor.
Fakat iki ülke arasındaki ani tekrar yakınlaşma, Orta Asya’daki bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinde bir endişe dalgasına yol açtı. Bu ülkeler, Türkiye’nin NATO’dan ayrılıp yüreklendirilmiş ve genişlemeci bir Rusya nüfuz alanına dâhil olması halinde kendi bağımsızlıklarının da altının oyulabileceğinden korkuyor.
Öte yandan, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine yönelik 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olmakla suçladığı Gülenciler tarafından idare edilen özel okulların kapatılması çağrısının reddedilmesi üzerine Türkiye kendisini, Kazakistan ve Kırgızistan gibi bölgedeki geleneksel müttefikleri ile kavgalı bir durumda buldu.
Ankara ve Moskova, Suriye’deki iç savaş 2011’de başladığından beri karşı tarafları destekliyor ve geçen Kasım’da Suriye sınırı yakınında bir Rus savaş jetinin Türkiye tarafından düşürülmesi sonrasında iki ülkenin arası açılmıştı. Fakat emekli bir Türk istihbaratı yetkilisinin Middle East Eye’a söylediği kadarıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Erdoğan’a olan güvensizliğini bir kenara koydu ve ona darbeden bu yana arka çıktı, zira bunu Ankara’yı Moskova tarafından önderlik edilen bir askeri pakta tatlılıkla ikna etmeyi amaçlayan daha büyük bir planın parçası olarak yapıyordu.
Adının anonim kalmasını isteyen bir istihbarat yetkilisi de “Başarısız darbe girişimi sonrası kabaran Batı karşıtı –özellikle ABD karşıtı- duygular Putin’i planladığından bile daha hızlı hareket etmeye ve mevcut atmosferden maksimum avantaj elde etmeye itti. Bu durum yükselmekte olan Batı karşıtı duygulardan, ABD’nin dahlini ima etmek suretiyle, kimin yararlandığını görmeye yardımcı oluyor. Darbeye ABD’nin müdahil olduğuna dair söylentiler de Moskova’nın işi. Bu çaba tamamen Türkiye’nin gözüpek bir karar alması için. ” diye konuştu.
Hatta aynı yetkili, Rus istihbaratının darbe girişimine dair bilgileri Türkiye’deki meslektaşlarıyla paylaşmadan evvel bir süre elde tutup taktiksel açıdan maksimum kazanım elde etmeyi gözetmiş olabileceğini de ortaya koyuyor. Darbe girişimi sonrasındaki haberlerin iddia ettiğine göre Suriye’de konuşlanmış durumdaki Rus askeri istihbaratı, Türk ordusuna ait radyo sinyallerini yakalamış ve darbe planını içeren bu radyo mesajlarının kodunu çözüp bilgileri paylaşmıştı.
Yine aynı yetkiliye göre Moskova’nın Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılmasına geçit verme ihtimali de cabası. Bu örgüt hâlihazırda Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ı içeren, Avrasya çapında ekonomik ve askeri bir birlik. Hindistan ve Pakistan da Birlik’e 2017 yılında katılacak.Geçmişte Erdoğan, Türkiye’nin bu örgüte üye olmayı talep etme ihtimalini kuvvetle ima etmişti.
Kırılgan İlişkiler
Fakat analistler aynı zamanda bu söylemleri, büyük ölçüde Erdoğan’ın otoriterliğe doğru kayışına karşı daha sert bir tutum almaya başlamış olan AB’ye Türkiye’nin ültimatomları olarak dikkate aldı.
Bişkek’teki Kırgız Türk Manas Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde akademisyen olan Altynbek Joldoshov’un belirttiği kadarıyla Rusya’nın Türkiye’yi Moskova önderliğindeki bir ekonomik ve askeri birliğe katılmaya tatlıca ikna etmek istediğine şüphe yok.
“Moskova’nın bunu kesinlikle seveceğine şüphe yok ancak Rusya-Türkiye ilişkilerinin tarihi bağlamda kırılganlığı göz önüne alındığında bu pek makul değil” diyor Joldoshov. “Zamanları var ve bir kez daha bazı Orta Asya ülkelerinin devreye girip aralarını bulmalarına ihtiyaç duydular.”
Joldoshov, Moskova ve Ankara’nın Suriye hususunda oldukça farklı konumlarına işaret edip Türkiye’nin Cerablus’a hâlihazırdaki müdahalesinin, Kazakistan’ın bu iki bölgesel gücü tekrar bir araya getirme çabalarına rağmen yeni bir kırılma tehdidi içerdiğini söylüyor,
Joldshov ayrıca “Türkiye ile ABD ve AB arasındaki bağlar şu an çok gergin olabilir ama birlikte çalışmaya dair bir geçmişleri var, Ankara ve Moskova’nın böyle bir geçmişi yok” diyor.
İstihbarat yetkilisine göreyse Moskova düşürülen Rus jeti hususunda Ankara ile doğrudan bir zıtlık içerisine girdiğinde dahi Putin, uzun vadeli planına bağlıydı. Söylediğine göre Ankara’nın IŞİD’den petrol ihraç ettiğine dair haberlerin Moskova’dan sızması, ABD ve Türkiye arasındaki güvensizliğin tohumunu ekme amacını taşıyordu. Ayrıca bu yetkili, Putin’in Erdoğan’ı on yıllardır otoriter başkanların yönettiği Orta Asya ülkelerinden alınan bir modele ikna etmeyi gözettiğini de ekledi.
İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Ahmet Kasım Han’a göre Orta Asya ülkelerince oynanan aracılık rolü doğaldı ancak Türkiye’nin ekseninin kayması konusunda söylenenler tamamen abartılıydı.
Etnik Karışım
Han’ın Middle East Eye’a söylediği kadarıyla Kazakistan gibi neredeyse yüzde 50’ye 50 Rus ve Türk kökenli insanların oluşturduğu bir nüfus yapısına sahip ülkeler, Ankara ve Moskova arasında arabuluculuk yapmak ve anlaşmazlıkları çözmek için çok iyi bir konuma sahip. Bu iki başkentin ayrıca kendi ülkelerindeki koşullara etki edebilecekleri de ortada.
Fakat Han’ın belirttiği kadarıyla bu tip arabuluculuk girişimlerini ve Rusya’dan gelen diğer hareketleri Türkiye’yi bir eksen kaymasına cezbetme faaliyeti olarak görmek aynı zamanda Moskova’nın stratejik zekâsını hafife almak anlamına geliyor.
Han “Rusya, Türkiye ile olan ilişkilerini, NATO ve böylece ABD ile olan ilişkilerinin daha geniş bir kısmı olarak görüyor. Hâliyle Moskova, ABD ile doğrudan bir zıtlık yaşama peşimde değil ve bu yüzden Ankara’nın aklını NATO’dan ayrılması yönünde çelme fikrini kendi aklında geçirmez” diye de ekliyor. Han’a göre Batı kampında kök salmış bir Türkiye, Orta Asya bakımından Rusya’nın da işine geliyor. “Rusya, Orta Asya ülkeleri ile Batı arasındaki herhangi bir ilişkinin doğrudan kontakt kurulması yerine Türkiye üzerinden olmasını hayli hayli tercih eder. Böylesi, meselelerin Moskova gözetimi altında olmasını kolaylaştırıyor.” Ancak tüm bunların, Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile arasını açmak ve aralarındaki yarığı derinleştirmek için Moskova’nın hiçbir fırsatı değerlendirmeyeceği anlamına da gelmediğini de ekliyor Han.
Joldoshov’un görüşüne göre Batı’da kök salmış bir Türkiye, Orta Asya ülkeleri için çok önemli çünkü bu şekilde hem Orta Asya ve Avrupa ile ABD arasında bir köprü olarak hizmet edebiliyor hem de bölgedeki Rus gücünü dengeleyen karşı bir karşı güç olarak Orta Asya ülkelerinin bağımsızlığını garanti altına alıyor. Joldoshov bu durumun özellikle Kazakistan ve Kırgızistan için geçerli olduğunu söylüyor.
1991’de bağımsızlığın kazanılmasından bu yana liderliğini bu hafta beyin kanaması geçirdiği rapor edilen İslam Kerimov’un yaptığı Özbekistan (Yazı yazıldığı sırada Kerimov henüz ölmemişti) ise katı laikçi bir yönetime sahip ve daha dindar bir çizgide olan Türkiye’deki hükümetle mesafesini koruyor. Bu arada Türkmenistan da BM tarafından tanınan, kesin bir tarafsızlık politikasına sahip.
“Kazakistan ve Kırgızistan, mesele kendi bağımsızlıklarının sürmesine bir potansiyel tehdit doğmasına geldiğinde Batı müttefiki bir Türkiye’nin sahip olacağı önemin farkında” diyor Joldoshov.
Gülen Üzerine Ayrışma
Fakat ilişkiler Türkiye’nin “Hizmet hareketi” adıyla bilinen ve ABD’de bulunan, Türkiyeli yetkililerin darbe girişimini yönetmekle suçladığı din adamı Fethullah Gülen’e bağlı olan hareketi hedef almasıyla karıştı. Hizmet adlı hareket en çok Türkiye’de ve yurtdışında sahip olduğu okullarla biliniyor. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile iyi ilişkilere sahip olduğu günlerde bu ağın okulları aynı zamanda Ankara’nın yumuşak gücünü yansıtmak için kullanılıyordu. Yorumculara göre Türk dış politikasının yakın gelecekte karşı karşıya kalacağı en büyük zorluklardan biri Gülen diasporası ile mücadele etmek olacak. Fakat şu an, Türkiye Dışişleri’nin Gülen hareketi ile yurtdışında mücadele etmek için hem gerekli aparatlara hem de gerekli ferasete yeterince sahip olmadığı yönünde bir inanç var.
Gülen tarafından birçok eğitim kurumunun yürütüldüğü bölgelerden biri de Orta Asya. (Hareketin hayati para kaynağının buralar olduğu düşünüyor) Nitekim Türkiye’den, “Hizmet”e karşı harekete geçmeleri için Kazakistan ve Kırgızistan’a yapılan uzak çağrılar reddedildi. Kırgız yetkililerin cevabı çok açık sözlüydü ve devlet başkanı, Gülen okullarının kapatılması çağrısını takiben Türkiye’nin içişlerine burnunu sokmamasını istedi. Kazakistan da Gülen tarafından yürütülen eğitim kurumlarının kapatılması yönünde Türkiye’den gelen çağrıya uymayı reddetti.
Joldoshov’a göre Türkiye, Orta Asya devletlerini okulları kapatmaya ikna edememişti çünkü o devletler bu talebi kendi içişlerine karışma olarak görmüş ve ayrıca Ankara’nın pozisyonunu çelişkili bulmuştu: "Yıllar boyunca Gülen okulları, diğer politik aygıtlarla koordineli bir biçimde Türkiye’nin yumuşak gücünü yansıtmak için kullanıldı. Bu okullar çok başarılı diye öne sürüldü. Şimdi Orta Asyalı yetkililer, bu eğitim kurumlarının böylesine şeytanlaştırılması hususunda Ankara’ya inanmakta güçlük çekiyorlar”
Konuştuğumuz istihbarat yetkilisine göreyse Türkiye’nin nüfuzundaki eksikliğin ardındaki sebep çok basitti: “Türkiye’nin Orta Asya’da gerçek bir nüfuza sahip olabilmesi için bölgede anlaşılır, uyumlu bir politikaya sahip olması zorunlu. Ancak hiçbir zaman sahip olmadı. Bu okulların kapatılması konusundaki girişimlerinde çok mesafe katedebileceklerinden şüpheliyim.”
Ahmet Kasım Han da Türkiye’nin Orta Asya’daki nüfuzunun, “umduğu veya inandığı seviyeye yakın bir noktada olmadığını” belirtti. Ayrıca bu ülkeleri bölgedeki daha güçlü devletlerin emrettiği şeylere yapmaya hazır önemsiz maşalar olarak görme hususuna karşı da uyardı.
“Bu devletler 30 yılı aşkın süredir bağımsızlar. Tamamen birinin yanında kalmaya razı olarak kendi bağımsızlıklarını tehlikeye atmayacaklardır”
Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran