Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in günübirlik Ankara ziyareti'nin "son ayların en önemli ziyareti olacağı" şeklindeki tahminimiz doğru çıktı. Bir "kamu diplomasisi" egzersizinin çok ötesine giden bu ziyaret gerçekten de dikkat çekici sonuçlar verdi.

Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle, "Sayın Silvio"nun bu fotoğrafta niçin yer almak istediği de böylece netleşti. Sonuçta yapılan ve İtalya'yı da ilgilendiren iş çok önemliydi ve bu kareye mutlaka girilmesi gerekiyordu.
Türkiye ile Rusya'nın, Erdoğan'ın tanımıyla, "çok boyutlu bir stratejik işbirliği"ne yönelmekte oldukları da böylece, daha önce görülmemiş şekilde, ortaya çıktı. Burada elbette ki siyasi ve askeri işbirliğinden çok odağında enerji konusu olan ekonomik işbirliğinden söz ediliyor.

Türkiye açısından tutarlı

Günümüzde başarı artık orduların gücüyle gelen siyasi etkinlikle değil, ülkelerin ekonomik güçleri ve bu çerçevede aralarında girdikleri işbirliğiyle ölçülüyor. Bu alanda gelişen karşılıklı çıkarların zamanla siyasi ve askeri işbirliğine dönüşmesi olasılığı ise göz ardı edilemez.
Putin'in Ankara ziyaretinin ABD ve AB'de de yakından izlenmesinin nedeni de zaten bu.
Önümüzdeki günlerde Avrupa'dan "Türkiye, hayal kırıklığı yaratan AB'ye sırt çevirip yeni ortaklar arıyor" türünden yorumların gelmesi şaşırtıcı olmaz.
Kısa bir süre önce Ankara'da görkemli bir törenle imzalanan Nabucco anlaşmasından birkaç hafta sonra Rusya ile -en önemlileri enerji konusuyla ilgili olan- 20 belgenin imzalanması elbette ki bazı kafaları karıştıracaktır.
Ancak, hem Nabucco töreni hem de Putin'in ziyaretiyle ortaya çıkan genel görüntü Türkiye açısından son derece tutarlı ve iyidir. Bunun sayesinde önemli coğrafi konumumuz, ekonomik potansiyelimiz ve uluslararası istikrar ile kalkınmaya yapacağımız katkı daha net görülecektir.

Sarkozy hoşnut olmayacak
Örneğin, kendi ülkesi de Rusya ile bu türden "stratejik bir ilişki" içinde olan Almanya Başbakanı Merkel, bu gelişmeler karşısında Türkiye'yi farklı açılardan değerlendirmek zorunda kalacaktır.
Bizi adeta tutkulu bir şekilde Avrupa'dan dışlayan Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy ise Türkiye'nin -tek taraflı olarak Fransa için etki alanı olarak seçtiği- Akdeniz havzasının en önemli ülkelerinden biri haline gelmesinden pek hoşnut olmayacaktır.
Fakat Putin'in ziyaretini "Avrupa'ya bir meydan okuma" olarak yorumlamak da yanlış olur. Burada elbette ki Avrupa'ya bazı mesajlar var. Ancak, Türkiye esas itibariyle rasyonel olanı yapıyor ve tüm seçeneklerini açık tutuyor.

'Savaşma, işbirliği yap'
Özetle, ulusal çıkarlarını kolluyor ki, bir "Birlik" olmasına karşın, sonuçta AB ülkelerinin hepsinin münferiden yaptıkları da zaten budur. Başka bir ifadeyle, Türkiye burada Avrupalı bir ülke gibi davranıyor.
Böylece, bir yandan AB ile, diğer yandan Rusya ile, ayrıca Orta Asya'dan Ortadoğu'ya kadar uzanan bir coğrafyada "karşılıklı yarar" ilkesine dayanan işbirliği ağları örüyor. Bunun en somut ifadesini ise boru hatları sağlıyor.
"Karşılıklı yararın artmasıyla gelen faydanın" farklı bir örneğini ise bu hafta içinde Yunanistan ile gördük. Ortak çıkar son yıllarda o kadar arttı ki, Türkiye'ye karşı çağdışı tavırları Yunan Genelkurmay Başkanı'nın hükümet tarafından anında işinden alınmasına yol açtı.
Özetle, hippilerin ünlü "Savaşma, seviş" söylemi, hızla "Savaşma, işbirliği yap" yönünde gelişiyor. Bu ilkeyi ayakta tutan önemli ülkelerden bir olması da, haliyle, Türkiye'nin uluslararası profilini yükseltiyor.

Hükümet başarılı iş çıkardı
Sezar'ın hakkını hiç esirgemedik. Onun için burada hükümetin çok başarılı bir iş çıkardığını teslim ediyoruz. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun "stratejik derinlik" ve "komşularla sıfır problem" kavramları da böylece vücut kazanmaya başlıyor.
Başbakan Erdoğan'ın fevri halleri nedeniyle dış politika yönetiminde son bir yıldır yaşanan tutarsızlıklardan sonra, işlerin, hem ulusal çıkarlarımıza hem de bölgesel istikrara ve kalkınmaya katkı yapacak şekilde yürütülüyor olması olumlu bir gelişme olarak görülmelidir.

 

 

 

Kaynak: Milliyet