Hedef belli: Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına karşı oluşan kampanyada rol almak.Bunu anlamak mümkün. ?Biz onun düşüncelerine karşıyız, cumhurbaşkanı olmasını istemiyoruz? dersiniz, olur biter.

Ama rektör olunca bu kadar yalın gerekçe kafi gelmiyor. Alt alta bir dizi gerekçe sıralamanız gerekiyor: Öyleyse alın size gerekçe:

-Cumhurbaşkanı adayı şaibe altında olmamalı.

-Laikliği, çağdaş bilimi benimsemiş olmalı.

-Tarafsız ve partiler üstü olmalı.

-2002 seçimi ile seçilen Meclis, halkın yüzde 45'lik geçerli oyunu temsil etmiyor, dolayısıyla Meclis'in temsil zaafiyeti var.

-367 üye olmadan Meclis Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geçemez.

Peki bu gerekçeler, sizin rektör, yani bilim adamı, yani ağırlığı olması gereken kişiler olmanızı sağlıyor mu?

Maalesef hayır.

Bu gerekçeler o kadar basit ki, altına imza atanları sadece ucuz siyasetçi yapıyor. Aklı başında bir siyasetçi bile bu gerekçeleri öne sürmüyor. Kaldı ki, siyasette bunlar harcı alem şeylerdir, kullanılır atılır. Nasıl olsa dün dündür bugün bugündür.

İnsan bilim adamlığı dünyasından nasip almışsa daha içi dolu, daha tutarlı, daha inanılır şeyler öne sürer. Ama maalesef bizde, kimi zaman bilim dünyası, kimi zaman yargı dünyası, siyasetin içine bodoslamasına dalıyor.

Yukarda sayılanlar, tam bir ?Yargılayın ve asın? mantığının ürünü...

Başbakanlık yapan bir insanın yolunu kesmek için ona karşı ?şaibe? argümanını kullanacaksınız. O da, ?Hakikaten benim şaibem var, öyleyse Çankaya'yı düşünmeyeyim? diyecek. Bu tür söylemlere baktığınızda ?Bu memlekette şaibeli olanlar başbakan olur ama cumhurbaşkanı olamaz? gibi bir kanaate yönelmeniz gerekiyor. Dolayısıyla başbakanlık, kolay biçimde harcanıyor.

?Laikliği, çağdaş bilimi benimsemiş olmalı...?
Elimizde laiklik ve çağdaş bilim ilginizi şıppadanak ölçen aletler var ya, ona uydunuz, laik ve çağdaş oldunuz, uymadınız yandınız.

?Tarafsız ve partiler üstü olmak.?

Özal ve Demirel seçildi, tarafsız ve partiler üstü oldular...

-Peki Tayyip Erdoğan böyle olmasın.

-Olamaz, çünkü rektörler onun tarafsız ve partiler üstü olmadığına hükmettiler.

?Meclis'in temsil zaafı içinde olması...?
Bu argümandan yola çıktığınızda, bu Meclis'in hiçbir biçimde Cumhurbaşkanı seçemeyeceğini, Hiçbir kanunu çıkaramayacağını düşünmeniz gerekiyor. Dolayısıyla rektörlerimizin, Çankaya tartışmasından öte, mesela CHP ile de Meclis'in meşruiyetini tartışmaları gerekiyor. Ama bereket versin, bir sonraki argümanları, bir öncekini çürütüyor da, Meclis'in temsil zaafiyetine ilişkin düşüncelerinin ne kadar dibinin boş olduğu görülüyor. Boş olduğu görülüyor ama, kimse de nezaketen, rektörlerimizin bu ?düşünce zaafiyeti?nin altını çizmiyor.

Rektörlerin bir sonraki argümanı, Meclis'in toplanması için 367 üyenin hazır bulunması şartı... Hele şükür, diyelim, demek ki 367 bulununca Meclis'in temsil zaafiyeti ortadan kalkmış oluyor. Peki 367 nereden çıkıyor? Bu zamana kadar Meclis 184 üye ile toplanagelmiş. daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de başka şart aranmamış. Olsun. Eski Cumhuriyet başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP'nin Cumhurbaşkanı seçmesini önlemek için böyle bir ?hukuki? gerekçe buluverdi. ?Kanunlar lastik gibidir, sündür sündürebildiğin kadar? denirdi de inanmazdık. Birdenbire 367 ukdesi çıkıverdi ortaya...Helal olsun. Başsavcı söyler de, AKP - Erdoğan karşıtlığında buluşan rektörlerimiz ona sarılmazlar mı? Anayasa hukukçuları, siyasetçiler ?Eski köye yeni adet çıkarmayın, hukuku kötüye kullanmayın, bu saptırmadır? deseler de, bazı kesimler 367 işini çok ciddiye alıyorlar. Ne yazık ki onların arasında rektörler de var.

Bir kere rektörlere şunu söyleyelim:

-Şu görüntü, rektörler için, üniversite camiası için dramatik bir görüntü. Üniversite camiasını siyasetin göbeğine çeken ve maalesef hiçbir makuliyet taşımadan siyaset yapar hale getiren bir görüntü. Militan bir görüntü. Onun için rektörlere ?İstifa edin, siyaset yapın, milletin kurumlarını kendi hesaplarınız için kullanmayın? diye yapılan çağrılar çok büyük haklılık taşıyor.




367 sorununa dikkat

Ve Ak Parti grubuna:

-Bu 367 işini ciddiye almak gerekiyor. ?Teamül böyle değil, bugüne kadar Meclis her durumda 184'le toplanmış? demek bence sorunu çözmeyebilir. ?Yargının siyasallaşması? diye bir şeyi ihtimal dışı tutmamak lazım. Anayasa Mahkemesi şöyle yapar mı yapmaz mı? Burada en akla gelmezi akılda tutmakta yarar var.

Şimdi baktığınızda, 78 tane rektör toplanıp, şu yukarıda ne kadar makuliyet dışı olduğunu ifade etmeye çalıştığımız gerekçelerin altına imza atabiliyor. Türkiye bu. Bilim de çığırından çıkabiliyor başka kurumlar da...

Onun için...

Tedbir alarak gitmek şart.

Yani 367'yi bularak...

Ve Meclis7in önüne konan en iddialı argümanı tepetaklak ederek...

367'nin yolu tabii ki, Ak Parti'nin başka partilerle sağlıklı diyalogunu gerektiriyor. Sağlıklı, yani asla ?transfer? biçiminde değil.

Sağlıklı diyalog, görüşme yapmak ve anti - demokratik gelişmeler karşısında işbirliğine yönelmektir.

Burada da kapısı çalınacak iki parti bellidir.

ANAP, DYP ve bağımsızlar.

ANAP ve DYP'nin liderleri, sokakta değil, Meclis'te çözüm için son derece duyarlıdırlar.

Yine her iki partinin liderleri demokratik zeminin korunmasında ısrarlıdırlar.

Öyleyse...

Görüşülecek ve Meclis'in toplanması için destek istenecek.

Belki daha ötesi için de...

Yani, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda uzlaşma aranacak... Her iki partinin Cumhurbaşkanı koordinatlarının Ak Parti'ye çok uzak olmayacağı düşünülebilir. Dolayısıyla uzlaşma zor olmayabilir.

Bence bu iki parti ile uzlaşma uzunca vadede Ak Parti için her zaman faydalı olacaktır.