Türklerin yaklaşık üçte ikisi, Tayyip Erdoğan hükümetinin önerdiği anayasa değişikliklerini onayladı. Referandum öncesinde epey yaygara koptu; destekçiler Avrupa’ya daha fazla yaklaşmak istiyor, muhaliflerse laikliğin kalesi olarak gördükleri ordunun gerilemesinden endişe duyuyordu.
Sonuçlar kazananlar ve kaybedenler olduğu izlenimini verebilir, ancak gerçek öyle değil. Tek bir kazanan var, o da demokrasinin gerektirdiği değişiklikleri özgürce seçen Türk halkı. Değişiklikler yargı ve ordunun yetkilerini sınırlayan, üç otorite arasında dengeli bir iskelet kuran 26 maddeyi içeriyor. Zira artık ne ordu dilediğini yapabilir, ne de ne yargı her adımı dizginleyebilir.
Güce başvurmadan değişim
Erdoğan hükümeti bu değişikliklerle Avrupa üyeliğinin kriterlerini yerine getirme yönünde yeni bir adım attı. Değişiklikler, Türk toplumunun modernleşmesi ve ekonominin geliştirilmesi operasyonunda ilerleme anlamına geliyor. Tüm bunlar Türk halkının Müslüman kimliğinden vazgeçilmeksizin yapılıyor. Bu değişiklikler, tarafların farklı görüşlere saygı göstermesi ve halkın belirleyici olması durumunda, güce başvurmadan değişim yaratılabileceğini açıkça ortaya koyuyor. Azınlıkların tercihine saygı göstermekle birlikte, söz çoğunluğun oluyor.
Türkiye demokrasinin Avrupa halklarının tekelinde olmadığını gösterdi ve üyeliğini ısrarla reddeden AB’ye bu talebinde ciddi olduğuna dair yeni bir kanıt sundu. Değişiklikler Türkiye’de demokrasinin zaferi. Bu referandum, demokrasinin sadece kendi çıkarlarını koruyan yüzünü görenlere verilen açık bir mesaj da sayılabilir. Bu kişiler, demokrasi kendilerini hoşnut etmediğinde darbe yapıyordu.
Bu değişikliklerle azınlıklara da, çoğunluktan ayrı düşseler bile haklarının korunacağına dair bir güven mesajı da verildi. Türkiye’de düzenlenen referandum aynı zamanda, komşu ülkelere Türkiye’yi örnek alabileceklerini gösterirken, demokrasinin Doğu’ya kimliğini tehdit etmeden yönelebileceğini de kanıtladı. (Katar gazetesi Şark, başyazı, 13 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal