Türkiye'de yaşanan siyasal kriz ortamlarının öne çıkardığı isimler, semboller, olaylar vardır… adeta darbe, kriz denilince o isimler, olaylar akla gelir… tuhaf biçimde bu ortamlarda bir şekilde yıldızı parlatılan, 'kriz dönemlerine özgü aydın tipi'nin varlığından habersiz gibiyizdir. Oysa toplumsal hafızanın, bilincin oluşumunda Ortaçağ rahiplerini aratmayacak bir rol üstlenen, dahası ele geçirdikleri teknolojik ve siyasal imkanlarla onlardan daha etkin konuma yükselen bu aydınların entelektüel serüvenlerinin izini sürmek toplum mühendisliğinin yol haritasını keşfetmek için kaçırılmaması gereken bir fırsattır.

Son on yıllık süreçte ortaya çıkan bu tipler, mistik bir vecd haliyle demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemini dillendirirken, totaliter dayatmalara karşı açılan cephede çehrelerine yerleştirdikleri özgürlük savaşçısı edasıyla hayli havalı duruyorlardı. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, demokrasi derken siyasal 'iktidar olup muktedir olmayı başaramayan postmodern darbe mağdurları'nı da savunan duruşlarıyla adeta özgürlük havarisi gibi algılanmakta gecikmediler. Hemen belirtmeli ki, bu mistik imajın üzerlerine takılı kalmasında savundukları kesimin tutumu daha da belirleyici oldu.

Şüphesiz darbelere, baskılara karşı duran, farklı görüşten bile olsa haksızlığa uğrayanlara destek veren aydınların tümünün aynı kategoriye dahil olduğunu iddia etmek abesle iştigal etmek olur. Ancak, bu kriz dönemlerine özgü aydın tipini, mağdurlarıyla kurdukları ilişki açısından ayrı bir sınıflamaya tâbi tutmakta yarar var.

Bu 'kriz enteller'in en belirgin özelliği savundukları mağdurlarıyla kurdukları ilişkide aranmalıdır. Muktedirlerle yaşadıkları sorun nedeniyle mağdurların desteğine ihtiyaç duymalarına karşın hiç de bu zaaflarını açık etmezler, aksine, onları kendilerine karşı fikri, siyasi anlamda borçlu olduklarını hissettirecek bir tarz geliştirirler. Haklarını savundukları(nı iddia ettikleri) kesime bunu sürekli hissettirirler ve bu yardımlarından dolayı da kendilerini hep akıl verme makamında görürler. İnsan ilişkilerinin doğası gereği, bir tür entelektüel bağımlılık ilişkisine dönüşen bu durum tek yanlı değildir. Kendi meselelerinin savunmasını en fiyakalı ve de cesur üsluplarıyla bu aydınlara havale ve de ihale eden kesimin tavırlarının da bunlara cesaret verdiği aşikar.

Bu aydınlarla mağdurlar arasındaki ilişkinin mahiyeti sınıfsal bir ilişkinin doğurduğu arızalardan (himaye psikolojisi, tepeden bakma) ibaret olsa anlaşılabilir bir durum sayılırdı. Ne var ki, toplum mühendisliğinin yol haritası ile kriz (dönemi) entelektüellerin zihinsel serüvenleri arasındaki ilişki, en azından sonuç olarak, dönüştürücü bir işlev kazanıyor. 'Kriz enteller'den alınan ödünç kavramlarla siyasal mücadele yürütmeye kalkışanlar, sorunu salt bir iktidar sorununa indirgeyip medeniyet perspektifinden uzaklaştıklarını fark etmeyeceklerdir bile…

Kriz enteller ise, tam da postmodern duruma özgü Ortaçağ rahiplerinin tavrıyla bu mağdur ve ışığa muhtaç kitleyi insan hakları, demokrasi, din-devlet ilişkisi, hatta dinin anlamı, birey gibi revaçta olan tüm kavramlar etrafında yeniden biçimlendirmekte gecikmeyeceklerdir. Demokrasiden laikliğin anlamına, uluslararası ilişkilerden küreselleşmeye, bireyin din karşısındaki konumuna değin ödünç alınan bir dizi kavramlara kriz entellerin yüklediği anlam çerçevesi bu süreçte içselleştirildi. Doğrusu içselleştirmede sergilenen yetenek kriz entelleri bile şaşırtmıştır.

Bu kriz entellerle girilen düşünsel bağımlılık ilişkisi bunların ahlaki zaaflarını, çıkar ilişkisine dayalı iki yüzlülüklerini bile gizledi. Başörtülüleri savunurken başörtülü kızların nasıl olmaları gerektiğini ima edenlerle, çocuklara karşı sapkın zevkleri liberallik sayanların ahlak sorunları sorgulanmadı bile.

Son örnek, Başbakan'ın “din de araçtır” sözü üzerine yapılan tartışmada kendi gösterdi. 'Kriz enteller'den biri ele geçirdiği fırsatı değerlendirerek altın vuruşa hazırlanıyor: “Dini bireyselleştiren ve bireyin mutluluğu kavramını değerler hiyerarşisinin en tepesine yerleştiren böyle bir Müslüman”, “dinini bir gelenek olarak yaşamak yerine kendi anladığı, kendi yorumladığı gibi yaşamak ister. Din onu seçmemiş, o dinini seçmiştir ve onu kendi doğru bildiği şekilde yaşama özgürlüğüne de sahip” olduğunu iddia ederek birey ve özgürlük üzerinden din tarifi dayatıyor. Ödünç kavramlarla özgürlük mücadelesinin varacağı nokta; dini profanlaştıran, mutluluğu dünyevi hazza indirgeyen, ahlaki, vicdani boyutunu yok sayan din tanımına gelip dayanacaktır.

Son dönemde bu kriz entellere yeni simaların dahil olup olmadığını merak ediyorum doğrusu. Samimi olarak darbeciliğe karşı duran geniş aydın kesimin arasına gizlenip daha provokatif ifadelerle dikkati çekmeye çalışanları dikkatle izlemeli..

Bakalım bu kriz dönemi nasıl bir 'kriz entel' tipi çıkaracak?