Batı'nın teröre karşı savaşına destek vereceğini taahhüt eden Rus lider, bu yolla aslında ülkesinin ulusal çıkarlarının peşinden gidiyor ve iddialarını koruyor
Vladimir Putin, 11 Eylül saldırılarından birkaç saat sonra, Amerikan halkına sempati ve desteğini sunmak üzere o soğuk gözleri ve somurtkan tavırlarıyla Rus televizyonunda göründü. Ruslar, terörizmi 'ne po naslyshke' (duyarak değil yaşayarak) bilirler diyerek 1999 yılında Moskova ve Volgadonsk'daki apartmanlarda yaşanan bombalama eylemlerine ve Çeçen ayrılıkçılarla Kremlin arasında süren uzun savaşa işaret etmişti. (Soruşturmada Usame bin Ladin ismi geçmiş olmasına rağmen bombalama eylemleri çözülmeden olduğu gibi kaldı: Putin, Çeçenya'daki savaşı, paralı yabancı müslüman askerlerin yardım ettiği güçlere karşı sürdürülen terör karşıtı operasyon şeklinde adlandırıyor). Amerika'ya karşı gerçekleştirilen saldırıların, iktidara geldiği günden bu yana dile getirdiklerinin—yani "uluslararası terörizme" karşı dünya çapında mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdiğini iddia ediyor. Kuru bir hitap olmasına karşın Putin'in çağrısı, Rusya'nın hiç değilse geçici olarak büyük güç rolüne dönüşünün işaretiydi; trajedinin ürkütücü görüntülerinin CNN aracılığıyla Rus televizyonunda yayınlanması, Ruslar arasında Amerikalılara karşı daha önce hiç tecrübe edilmemiş bir sempati duygusunun taşmasına neden olmuştu. Birleşik Devletler, hem Kremlin'in hem de Rus halkının tam desteğini almıştı.
11 Eylül'ün etkileri zaman içerisinde sararıp gittikçe, çoğu Rus, başka tepkiler sergilemeye başladı. İkinci intifada'yı bastırmaya çalışan İsraile destek vermesinden ve Kosovalı Arnavutlara işkence eden Belgrad yönetimini durdurmak amacıyla Yugoslavya'yı bombalamasından dolayı "Amerika bunu haketti" demeye başladılar ki Rusya'nın süpergüç konumunu kaybettiğine işâret etmesi hâriç birbiriyle alâkası olmayan meseleler bunlar. (Sovyetler Birliği, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başlıca velinimetiydi ve Rusya, Balkanların, yüzyıllardır nüfuz sahasının parçası olduğunu iddia etmekteydi). Dahası, Putin'in ABD'ye yardım sözü, Rusya'nın çatışmaya sürüklenmesi ve terörist saldırılara hedef olması korkularını tetiklemişti—bu korkular mâkuldu zira Rusya'nın 145 milyon vatandaşının 20 milyonunu müslümanlar teşkil etmektedir (çoğunluğu petrol üreten Tataristan ve Başkurdistan'da yaşıyorlar) ve Sovyet Orta Asya'sının çeşitli cumhuriyetleri, Afganistanla sınır komşusudur.
Birleşik Devletlere yardımla ilgili olarak bu çekinceleri gözönüne alınca Putin'in planları, Rus çıkarlarına karşıt koşuyor gibi görünebilir. Hayır, öyle değil. Putin'in hesaplarının nihayette halkının süpergüç konumuna yükselme arzusuna ve realpolitik'in hissiz icâplarına dayandığını hatırlamak bu noktada önemlidir. Terörizme karşı Batı ittifakı, Rusya'nın ulusal çıkarlarıyla çatışmaz zira olaylar nasıl seyrederse seyretsin Rusya kaybetmeyecektir. Şayet ABD, bin Ladin'in şebekesini çökertirse Moskova'ya da iyilik yapmış olacak çünkü Çeçen bağımsızlık savaşının sponsoru addedilen (öyle olması muhtemeldir) bir şebeke çökmüş olacaktır. Şayet ABD başarısız olursa bilhassa da Afganistan'da başarısız olursa Kızıl Orduya, Sovyetler Birliğinin göçüp gitmesine neden olacak derecede moral bozukluğu yaratmış bir yenilgiyi tattıran aynı kayalık dağlara çarpmış olacaktır. ABD'nin yenilgisi savunmasız olduğunu kanıtlayacak ve süpergüç konumu değer yitimine uğrayacaktır; Kremlin dış politikasını istila eden sıfır toplamlı soğuk savaş oyunlarının mantığına göre Rusya için tam bir kazanç bu. Putin'in Ladin'e karşı Batı'nın yanında olmasının ardında ekonomik güdüler de mevcut olabilir: Ortadoğu'daki çatışma, petrol fiyatlarını hiç değilse kısa vade'de şüphesiz yükseltecek ve Rusya ekonomisini canlandıracaktır. Rusya,(S.Arabistan'dan sonra) dünyanın ikinci büyük ham petrol üreticisidir ve gelirlerinin üçte biri, petrol satışlarından alınan vergilerdir.
Eski bir KGB ajanı olan ve KGB'nin halefi Federal Güvenlik Servisi'nin bir kez başkanlığını yapan Putin, terörist saldırıları, FBI ve CIA nâmı ve hesabına aşağılayacı bir istihbarat başarısızlığı olarak yorumlamıştır muhakkak. Konuştuğum birçok Rus biraz da şaşkınlıkla bu sonuca ulaşmıştı: Ruslar, CIA ve FBI'a, kendi ülkelerinde hayata uzun bir süre egemen olmuş güvenlik servislerinin güç ve etkinliğini hamlediyorlar genelde. Bazı Ruslar, hata olduğunu kabul etmekten ziyade, komplo teorilerine itibar ediyor ve askeri harcamalarda artış sağlamak ve soğuk savaş yıllarındaki görkemini orduya iade etmek için saldırıları ya Amerikalı casusların düzenlediğini ya da bildiklerini ama bu yüzden durdurmadıklarını söylüyorlar. Tanıdığım ve bildiğim eğitimli iki Rus, CIA'nin yabancı bir güçle tezgah çevirdiğini söyledi: Böylesi saldırıların planlamasını yapacak ve sonra bu planları uygulayabilecek teröristleri eğitmeye yalnızca bir devletin kaynakları el verebilir şeklinde düşünüyorlardı. Hangi ülke olabilirdi peki? NATO'nun tek müslüman ülkesi, Rusya'nın ebedi düşmanı Türkiye üzerinde uzlaşmışlardı. Diğer Ruslar ise Bağdat'ta, Şam'da, Tahran ve başka yerlerde Moskova ile dostane ilişkileri olan rejimleri yıkma bahanesi için saldırılara bizzat ABD yönetiminin yardakçılık ettiğini anlatıyorlardı.
Anlamsız ve paranoya olarak görünebilir fakat bunları öne sürenler reaksiyonerler veya aşırı uçların insanları değiller yahut da gizli Amerikan karşıtı filan değiller. Onların faraziyeleri, Rus halkının Amerikan krizine verdiği tepkinin karmaşıklığını göstermektedir. Gözünüzü yüzeyin aşağısına çevirdiğinizde Putin'in tepkisi daha az karmaşık değildir ve kampanya başarılı olsun veya olmasın, önemli değil, Batı'nın terörizme karşı yürüttüğü kampanyadan fayda sağlayacak şekilde ustaca mevzilendirmiştir ülkesini.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın