ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rus Dışişleri Bakanı  Sergey Lavrov, Suriye'yi kimyasal silahlardan arındırma hususunda anlaşmaya vardıklarını duyurduklarında Beşşar Esad anlaşmanın ne anlama geldiğini -can simidi- ve kime teşekkür etmesi gerektiğini tam olarak biliyordu. Bir Suriyeli bakan, "Bu, Rus dostlarımız sayesinde başarılmış bir zaferdir" dedi.

Ama ihtilaf belirirken -Moskova Esad'ın kendi halkına gaz sıktığını ısrarla reddeder; savaş gemilerini Akdeniz'e gönderir; ve nihayet Başkan Obama'nın kararsızlığından doğan boşluğu doldurmak üzere adım atarken- Washington şu Rus dostlarının tam olarak ne yaptıklarının kodlarını çözmek için çabalıyordu. Bu, Rus silah imalatçılarının iyi bir müşterisini korumak için miydi? Tartus'ta Akdeniz'deki tek Rus donanma tesisi olan üssünü korumak için miydi? Yoksa Sam Amca'ya bir darbe vurma arzusundan öte bir şey değil miydi?

Bununla birlikte bu açıklamalar, ne kadar cezbedici olsalar da Rusya'nın Suriye politikasıyla ilgili gerçeğin anlaşılmasında yanlışlığa yol açarlar. Elbette Tartus'taki üsse sahip olmak güzeldir ama bu üs küçüktür: Çoğu zaman bir gemi tamir için orada olur ve başıboş bir şekilde bekler. Silah satışları da güzeldir ama bu, Rusya'nın dünya çapındaki toplam silah satışının sadece küçük bir kısmını teşkil eder. Rus Orta Doğu uzmanı Georgy Mirsky, "Hindistan, Suriye'den çok daha büyük ölçekte silah satın alır" diyor. Ve o, Rusya'nın Esad'ı kaybetmesi durumunda da "Endişelenmeyin, biz hayatta kalırız" diyor.

Vladimir Putin'in Suriye anlayışının da merkezinde olan, onun muhafazakarlığıdır. Putin olağanüstü derecede değişime direnen biridir. O, insanları işten çıkarmaktan hoşlanmamasıyla bilinir; halen eski usulde kağıt-kalemle yazı yazar. Putin hakkında sık sık onun bir Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği ürünü olduğu söylenir ama her şeyden çok, bunların sonunun bir ürünüdür. Siyasi tekamülü için belirleyici an, 1980'lerin sonlarında geldi. Kusurlu olan ve derinden paslanmış Sovyet nizamı kaos, şiddet ve fakirliğe yol açınca, Putin'in de hizmet ettiği KGB'deki gururlu seçkinlerin burunları sürttü ve bunlar yeni ekonomik seçkinlerin güvenlik muhafızları olarak hizmet etmek zorunda kaldılar. Putin'in Rusya'nın ihtilallerle alakalı acı tecrübelerinden konuşması -bu onun 1991'i de içine kattığı bir kategoridir- boşuna değil.

Bu korku, Putin'in dış politikasına da derinden renk veriyor. Kremlin'in düşünce yapısının iyi bir şifre çözücüsü olarak görülen Russia in Global Affairs editörü Fyodor Lukyanov, "Genel olarak onun dünya görüşü, dünyanın oldukça karışık ve akıl almaz bir durumda olduğu, doğrudan eylemlerle bunu değiştirmek için yapılacak tüm teşebbüslerin ters sonuç doğuracağı ve sadece istenen sonucun tam zıddını getireceğidir" der. Ayrıca Lukyanov, bunu yapmak ya da yapılmasına zorlamak için ABD yükümlülüğü korkusunun, Putin için daha da sinir bozucu olduğunu söyler. Bu durum karmaşıktır. Lukyanov bunu, "O bu duygunun nereden geldiğini ve kimin Amerikalılara bu yükü yüklediğini anlamaz" diye izah ediyor. Diğer bir ifadeyle bu, Amerikalı olan her şeye karşı basit bir Soğuk Savaş nefreti değildir. Lukyanov'a göre Putin, Amerika Birleşik Devletleri'nin -ya da bir başkasının- bir ülkenin iç problemlerini tamir edebileceğine dair derin bir şüphe içindedir.

Putin'in muhafazakarlığının önemli bir unsuru, Amerika'nın yurt dışında gün gelip emsal teşkil ederek Rusya'yı usandıracak girişimlerini kontrol etmektir. Putin, "renkli devrimler" denilen demokratikleşme dalgaları üç eski Sovyetler birliği ülkesinde hızla yayıldığı zaman çok korktu. Buna Amerikan parasının karışmış olması da ABD'nin yurt dışındaki niyetlerine dair Putin'in şüphelerini iyice pekiştirdi. Ruslar Libya'da bir başka şoka uğradılar. Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı müttefikleri Bingazi'de katliamı önlemek istediklerini söyledikleri zaman, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki oylamada çekimser kaldı. Müdahale Muammer Kaddafi'nin devrilmesi ve öldürülmesiyle sonuçlanınca Putin'in korkuya kapıldığı bildirildi. Onun, Kaddafi'nin ölümü konusunda takıntılı olduğu ve teknik olarak o zaman Rusya'nın devlet başkanı olan Dimitri Medvedev'e, kuvvet kullanımını veto etmediği için öfkeli olduğu söyleniyor (Moskova'daki geveze sınıfından bazıları Medvedev'in ikinci dönem devlet başkanlığı şansını işte bu çekimser oy sebebiyle kaybettiği spekülasyonunu yapıyorlar). Lukyanov, "Suriye'de tek hedef, müdahaleye müsaade etmemektir. Bu, emsal teşkil eder. Siz Amerikalıların Suriye'de yapmak istediklerine müsaade ederseniz onlar da mesela tarihi olarak Moskova'nın en sadık komşusu Belarus'ta istedikleri her şeyi yaparlar" diyor.

Putin'in ideolojik yetişme tarzı ve yaraları göz önüne alındığında o, dünyayı içinde büyüdüğü dünyanın bir yansıması olarak görüyor: Uzun ve derin bir mücadeleye kilitlenip kalmış, Amerika'ya karşı Rusya. Putin'in ilk devlet başkanlığı teşebbüsünün merkezinde yer alan ve sonra da ona danışman olarak hizmet eden siyasi danışman Gleb Pavlovsky, "O, iki kutuplu bir dünya arıyor. Böyle bir dünya yoksa da o bunu icat eder" diyor. Pavlovsky, Putin'in halen çok sayıdaki bölgesel güçlü yeni jeopolitik realiteyi kabullenemediğini, bu gerçekle mücadele etmek yerine, bildiği Rusya Amerika'ya karşı realitesini uygulamakta ısrar ettiğini söylüyor. Pavlovsky, "Ülkeleri kendi şartlarında görmek yerine o hep konuşabileceği bir patron arar" diyor.

Ama Soğuk Savaş görüşü Rusya için problemlidir. Zira, bu onun kaybettiği bir mücadeledir. Pavlovsky, "Bu bir politika değildir. Bu bir travmadır. Amerika tarihin travmasıdır ve travmalar çok ciddi şeylerdir" diyor. Pavlovsky, bunun sonucu olarak "Bizim Amerika'yla olan ilişkimiz, Kremlin'de çok fazla zihni yer işgal ediyor" diye izah ediyor. Bu, Amerika Birleşik Devletleri'yle bir saplantı olarak bildirildiği üzere, hem onun Rusya hakkındaki düşünceleri hem de onun aşındırıcı tesiri olarak algılanan durumunun önlenmesiyle Rusya kültüründe de doğrudur. (Moskova'da prime time'da, tamamen yabancı basının Rusya hakkında yazdıklarının şifrelerinin çözülmesine adanmış bir radyo programına misafirdim. Programın sunucusu Amerika Birleşik Devletleri'nde böyle bir program olmadığını öğrenince şaşırmıştı.)

Putin kendisini Amerika'nın küresel gücü için gerekli bir denge unsuru olarak görüyor. O, Amerika'nın anlaşma yapmak üzere kendisine geldiği ve kendisi olmadan hiçbir şeyin ilerleyemeyeceği biri olmayı seviyor. Bu kısmen bu durum onun dünya görüşünü kuvvetlendirdiği içindir. Ama Putin'in dış politikası, Amerika Birleşik Devletleri için dengeleyici bir unsur olmakla ironik olarak, Amerika'nın dış politikasının esiri oluyor.

Bu dünya görüşüyle ilgili bir diğer problem, bunun pek de bir dünya görüşü olmamasıdır. Bu, Putin'in tuhaf ve öfkeli bir örnek durumundaki eylemlerinden kalanlarını toplarsanız ortaya çıkan şeydir. Pavlovsky, "Putin oturup dünyayı düşünüyor değildir" diye izah ediyor. "Rusya'nın eylemleri genelde tepkiseldir. Bu eylemler, üzerinde gerçekten düşünülmeden, hedeflerimizin ne olduğu, dünyada yerimizin ne olduğu düşünülmeksizin yapılır. Biz ne olduğunu anlamaksızın statükoyu korumakta kararlıyızdır. Statüko değiştiği zaman da kızarız ve onu yıkan bir düşman ararız." Bu tür bir dış politikada diğer problem de bunun dayanma gücünün olmamasıdır. "Statüko hep dağılır" der Pavlovsky. "Bu, onun belirleyici özelliğidir."

Kaynak: New Republic
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas